Kürt ve Kürdistan gerçekliği: Rêber Apo’nun yeni dönem perspektifi

DELİL ZİLAN

Rêber Apo’nun 25 Nisan 2025’te kaleme aldığı PKK 12. Kongresi Perspektif Belgesi, tarihsel ve güncel veriler ışığında “Kürt ve Kürdistan Gerçekliği” kavramını derinlemesine irdeledi. Bu belge, bir dönemin sona erdiğini ve yeni dönemde Kürt gerçekliğinin yeniden inşasının şart olduğunu vurguluyor. Rêber Apo, metnin girişinde “Kürt varlığında ve sorunsallığında bir dönemin sonu, yeni dönemin eşiğinde olmak” başlığıyla, Kürt kimliği ve özgürlüğü sorununa bütüncül bir yaklaşım gerektiğini belirtti. Gerçekliğin tarihsel, sosyolojik ve ideolojik yönleri ele alınırken, PKK’nin rolü, kimlik-özgürlük ilişkisi, reel sosyalizm eleştirisi, “demokratik ulus” çözümü ve içe dönük inşa vurguları öne çıkıyor.

Tarihsel kesitler: Selçuklu ve Osmanlı örnekleri

Rêber Apo’nun perspektif metni, Kürt ve Kürdistan gerçeğini ilk çağlardan başlayarak irdeledi. Metinde, Kürdistan’ın tarihte ilk kez Sümerler döneminde yer aldığının altı çizilirken, Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları özel örneklerle ele alındı. Örneğin, Selçuklu Sultanı Sencer’in başkenti Hemedan’a “Kürdistan” adını verdiğini, bu kavramın politik bir yönetim birimi adı olarak ilk kez kullanıldığını işaret etti. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’nı önemli oranda Kürt ittifakıyla kazanması da öne çıkarıldı. Rêber Apo, Alparslan’ın çevresinin Kürtlerle dolu olduğu, Ahlat gibi Kürt emirlikleriyle ittifak kurularak Bizans’a karşı zafer kazanıldığını yazdı. Bu tarihsel kesitler, Ortadoğu’nun şekillenmesinde Kürtlerin etkin rolünü göstermesi açısından vurgulandı.

Osmanlı dönemine gelindiğinde de benzer birliktelikler sergileniyor. Rêber Apo, Yavuz Sultan Selim’in Kürt lider İdris-i Bitlisi’yle kurduğu ittifakın Osmanlı’nın Ortadoğu hâkimiyetinin temelini oluşturduğunu belirtti. Mercidabık, Ridaniye ve Çaldıran savaşları gibi dönüm noktalarında Kürt-Osmanlı işbirliğinin etkisi öne çıkıyor. Rêber Apo’ya göre Kürtler, imparatorluğun “asıl kurucu unsurlarından biridir.” Ayrıca Çelebi Mehmet döneminde, İstanbul’un fethine giden süreçte Kürt kökenli komutanların rolüne de dikkat çekildi. Örneğin, Amasya’nın Kürt Paşası Beyazıt’ın II. Murad’ı kaçırıp Çelebi Mehmed’e teslim etmesi, simgesel bir olay olarak anıldı. Benzer şekilde, Kurtuluş Savaşı da Kürt-Türk ittifakı sayesinde kazanıldı; Rêber Apo, Mustafa Kemal Paşa’nın mücadeleyi Batı’dan değil, Erzurum ve Silvan gibi Kürt yurtlarından başlattığını vurgulayarak, bu dönemde Kürt varlığının belirleyici olduğunu kaydetti. Ancak Cumhuriyet’in kurulmasından kısa süre sonra Kürt kimliği yok sayıldı; Rêber Apo bu inkârı “Cumhuriyetle birlikte yok sayılma” olarak tanımladı.

Kürt kimliği, özgürlük ve PKK

Rêber Apo’nun perspektifi, “Kürt varlığı” ve özgürlük arasındaki iç içe geçmiş bağı ele aldı. Metnin girişinde Rêber Apo, “varoluş ile özgürlük ne kadar iç içedir” sorusuyla Kürt kimliği tartışmasını başlattı. PKK’yi “Kürt varlığını kanıtlama ve özgürlüğün kapısını aralama hareketi” olarak tanımlayarak, hareketin asıl amacını öznel bir tanımla ifade etti. Yani PKK’nin varoluşunun özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülemeyeceğini belirtirken, Kürtlerin sadece var olduklarını ispatlamakla yetinmediklerini, özgürleşmenin yolunu da açtıklarını vurguladı. Bu bağlamda, Rêber Apo özgürlük ve kimlik arasında bir ikiliğe dikkat çekti; bir halkın özgürleşme imkânı, kendi tarihsel varlığının kabul görmesiyle yakından ilişkili olduğu ortaya kondu.

Öte yandan, metinde PKK’nin son 50 yıldır sürdürdüğü direnişin Kürt kimliğinin yeniden tanınmasını sağladığı belirtildi. Cumhuriyet dönemi boyunca inkâr edilen Kürt kimliği, PKK’nin büyük direnişi sayesinde toplumsal-historik açıdan görünür kılındı ve hem dost hem düşman tarafından kabul gördü. Rêber Apo, bu başarının Kürt halkının “büyük bir direnişle” inkârı boşa çıkarıp gerçek kimliğini öne çıkarmasıyla gerçekleştiğini kaydetti. Ancak aynı zamanda, kültürel ve bireysel düzeyde hâlâ kimlik bunalımı yaşandığına dikkat çekti; “Hâlen kendi gerçekliğinizden kaçıyorsunuz” diyerek, toplumsal inşa eksikliğine işaret etti. Sonuç olarak, PKK’nin özgürlük mücadelesi kimlik inkârını geri püskürtmüş olsa da, Rêber Apo’ya göre Kürt halkının kendini sağlıklı biçimde ifade edebilmesi için yeni toplumsal-kültürel kurumların inşasına ihtiyaç vardı.

Reel sosyalizm eleştirisi ve demokratik ulus

Rêber Apo’nun metninin bir diğer önemli boyutu, ideolojik dönüşüm ve sosyalizm eleştirisidir. 90’ların başında reel sosyalizmin yıkılmasının PKK’yi ideolojik bunalıma soktuğu ifade edildi. PKK’nin kuruluşunda reel sosyalist mücadele perspektifine göre örgütlendiği, program ve taktiklerinin bu ilkelerle şekillendiği; ancak Sovyet bloğu çöktüğünde bu zemini kaybettiği belirtildi. Rêber Apo, bu dönemde PKK’nin “sosyalizm tandanslı ulusal kurtuluşçu damarı” sayesinde ayakta kaldığını ve yeni bir çıkış arayışına girdiğini ifade etti. Kendi partisi içindeki bu ideolojik krize 1998 yılında “istifa” kararıyla müdahale ettiğini, İmralı sürecinde ortaya koyduğu kapsamlı değerlendirme ile yeni stratejiler geliştirdiklerini anlattı.

Reel sosyalizm eleştirisi özellikle 3. bölümde net bir şekilde dile getirildi. Rêber Apo’ya göre, Marksist tarihsel materyalizmdeki sınıf çatışması teorisi tarihin tamamını açıklamakta yetersiz kaldı. Bunun yerine “devlet ve komün ikilemi” önerildi: Tarihi sınıf savaşının değil, devlet ile komün (yerel özgürcül topluluk) arasındaki çatışma tarihinin belirleyici olduğunu savundu. Marksizm’in sınıf ayrımına dayalı çatışma teorisinin reel sosyalizmin çöküşünün temel nedeni olduğunu belirterek, bu yapının sorgulanmasının yeni bir sosyalist perspektif için şart olduğunu vurguladı. Yani Rêber Apo’ya göre, kapitalist modernite eleştirisiyle birlikte sosyalizm anlayışında da paradigma kayması yaşanmalı, devletçi bir yapılanma yerine komünel yapılar öne çıkarılmalıdır.

Bu bağlamda “demokratik ulus” çözümü öne çıktı. Rêber Apo, ulus-devletin yerine demokratik ulus modelini, kapitalizmin yerine eko-ekonomiyi, endüstriyalizmin yerine ise komünalite (ortaklaşa ekonomi ve toplum) anlayışını koyduklarını açıkladı. Bu yeni toplum tasavvurunu “demokratik modernite” olarak tanımlayan Rêber Apo, demokratik ulusun barışçıl çözüm yolunun temelinde olduğunu belirtti. Perspektif belgesinde, demokratik ulus çözümünün önümüzdeki sürecin temelini oluşturacağı hem Kürtlerin hem de Türkiye toplumunun kalıcı barış ve özgürlüğe erişebilmesi için bu modelin benimsenmesi gerektiği vurgulandı. Bu, PKK için de stratejik bir dönüşümü temsil ediyor. Şöyle ki, eski “sınıf savaşımı” perspektifi yerine yeni dönemde demokratik kimlik ve kurumlar inşasına odaklanılacağı ilan edildi.

Judenrat ve işbirlikçi gerçekliği

Rêber Apo perspektif metninde, Kürt gerçekliği içinde bir de “Judenrat” benzetmesiyle eleştirel bir tespit yaptı. Burada Judenrat terimi, Nazi işgali altındaki Yahudilerin bir kısmının işbirlikçi komiteler oluşturmasına gönderme yapıyor. Rêber Apo, Kürt tarihi bağlamında bazı önde gelen aile ve aşiretlerin de tıpkı Judenratlar gibi davrandığı tespitini yaptı. Barzaniler, Bedirxaniler ve Şeyh Sait’in bazı torunları gibi Kürt önder ailelerin, kendi çıkarları için Kürt kimliğinin zayıflatılmasına katkıda bulunduklarını belirtti. Bu ailelerin, ailelerini koruma amaçlı olarak “Kürtlüğü imhaya” yöneldiklerini söyleyen Rêber Apo, yani kendi halklarına ihanet ettiklerini vurguladı. Judenrat benzetmesiyle, Kürt gerçekliğindeki bazı işbirlikçi tutumların, dış baskıdan çok içsel zafiyet ve çıkar ilişkilerinden kaynaklandığını öne sürdü. Bu bakışla, Kürt hareketinde ve dış dünya algısında işbirlikçi figürlerin kritik sorgulanması gerektiği mesajı verildi. Rêber Apo’ya göre bu kavramsal yaklaşım, “sömürgecilik ötesi” yeni bir gerçekliği çözümlüyor ve Kürt sorununu daha gerçekçi biçimde anlamaya katkı sağlıyor.

İçe dönük inşa ve yeni dönem

Belgenin son bölümlerinde ise, dışa yönelik silahlı mücadele döneminin kapandığı ve yeni dönemde içe dönük inşa sürecinin başlayacağı ilan edildi. Rêber Apo’ya göre, PKK artık dış baskıya direnme başarısını gösterdi ve örgütün ömrünü doldurmasının bir nedeni de bu başarının sağlanmasıdır. Bundan sonra mücadelenin odağı, kültürel ve yapısal inşa çabasına kayacaktır. Bu “yeni inşa dönemi”, barış ve demokratik toplumun gerektirdiği bir süreç olarak tanımlandı. Rêber Apo, bunun için devrimci kültürün, demokratik kurumların, dil ve araştırma kurumlarının geliştirilmesi gerektiğini vurguladı. Kapitalizmden vazgeçen, kendi yönetimlerini demokratik ulus temelli, ekolojik ve komünal ilkelerle kuracak bir Kürt toplum inşa çağrısı yapıldı. Bu bağlamda, mücadele artık sadece cephede değil, günlük hayatın tüm alanlarında bir “inşa ve kendini var etme mücadelesi” haline gelecektir.

Bunları da beğenebilirsin