HABER MERKEZİ
Geçtiğimiz Cuma sabahı İsrail, İran’ın bazı nükleer tesislerine hava saldırısı düzenledi. Hedef alınan yapılar arasında uranyum zenginleştirme merkezi olan Natanz da vardı. Aynı saldırıda İran’ın nükleer programında görev yapan dokuz bilim insanı yaşamını yitirdi. Bu isimler arasında ülkenin nükleer programının başlıca uzman ve danışmanları da bulunuyordu.
İran’ın nükleer programı, 2003 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) uranyum zenginleştirme faaliyetlerini kamuoyuna açıklamasıyla birlikte dünya gündemine girdi. O tarihten bu yana İran ile ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri arasında süregelen en önemli kriz başlıklarından biri haline geldi. Defalarca müzakere edilmiş ve çeşitli anlaşmalar imzalanmaya çalışılmış olsa da çoğu sonuçsuz kaldı.
Son olarak 31 Mayıs’ta UAEA, İran’ın nükleer programına ilişkin kapsamlı bir rapor yayımladı. Raporda İran’ın zenginleştirilmiş uranyum oranının %83,6’ya kadar yükseldiği belirtildi. Bu seviye, nükleer enerji alanında barışçıl kullanım sınırlarını aşan, nükleer silah üretimine oldukça yakın bir düzey olarak değerlendiriliyor.
İran’ın nükleer programının yapısı
İran’ın nükleer altyapısı üç temel yapıdan oluşmaktadır:
- Nükleer madenler
- Nükleer tesisler
- Nükleer araştırma merkezleri
Bu kapsamda ülkede:
- Beş nükleer tesis (Fordo, Natanz, İsfahan, Anarak, Ardekan),
- İki nükleer maden (Saghand-Saxend-, Paching-Peçin),
- İki nükleer merkez (Arak ve Buşehr) bulunmaktadır.
Tesislerin çoğu Tahran, Kum, İsfahan, Yezd ve Merkezi vilayetlerinde yer almaktadır.
Natanz Nükleer Tesisi
İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme tesisi olan Natanz, yeraltında kurulmuş ve nükleer yakıt testleri ile zenginleştirme işlemlerine ev sahipliği yapmakta. 45 binden fazla çalışanın görev yaptığı bu tesis, Tahran’ın yaklaşık 250 km güneyinde bulunuyor.
Natanz tesisi, ticari amaçlı zenginleştirme için yaklaşık 50.000 santrifüj kapasitesine sahip. Günümüzde 14.000 santrifüjden 11.000’i aktif olarak çalışmakta ve %5’e kadar uranyum zenginleştirebilmekte.
2015 tarihli nükleer anlaşmayla İran, uranyum zenginleştirme oranını %3,67 ile sınırlandırmayı kabul etti. Ancak ABD’nin 2018’de bu anlaşmadan çekilmesiyle İran bu sınırlamayı aşarak son olarak %60 oranına ulaştı. %90 seviyesine ulaşılırsa bu, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine erişmesi anlamına gelir.
Bu tesis, UAEA tarafından hâlâ denetlenmekte ve uluslararası müzakerelerde kilit bir konumda. Resmî adıyla “Şehit Ahmedî Ruşen Uranyum Zenginleştirme Kompleksi” olarak da bilinir.
Fordo Nükleer Tesisi
Fordo Tesisi, Tahran’ın 160 km güneyinde, Kum kenti yakınlarında yer alıyor. Oldukça güvenli bir yapıya sahip olan tesis, bir dağın içine inşa edilmiş ve dış saldırılara karşı dayanıklı. Yaklaşık 3.000 santrifüjün kurulumu için inşa edilmiş ve 2009’da keşfedilmiştir.
İran, nükleer anlaşma kapsamında bu tesisi araştırma merkezine dönüştürmeyi ve uranyum zenginleştirme faaliyetlerini 15 yıl boyunca askıya almayı kabul etmişti. Ancak ABD’nin çekilmesinden sonra İran tekrar zenginleştirme faaliyetlerine başladı ve 2022 itibarıyla %60 seviyesine ulaştı.
Tesis hâlen UAEA’nın denetiminde olmakla birlikte, artan zenginleştirme kapasitesi ve ileri teknoloji kullanımı endişe kaynağıdır.
Arak Ağır Su Reaktörü
Arak kenti yakınlarında yer alan bu tesis, bir “ağır su araştırma reaktörü” olarak planlanmıştı. Plütonyum üretme kapasitesine sahip olması, nükleer silah yapımı açısından uluslararası endişelere neden olmuştur.
2015 anlaşmasıyla reaktörün sökülmesi, yeniden kullanılamayacak şekilde betonla doldurulması ve yeniden tasarlanarak plütonyum üretiminin engellenmesi öngörülmüştü. İran, bu süreci UAEA’ya bildirmiş ve 2026’ya kadar reaktörü tekrar faaliyete geçirme niyetini açıklamıştır.
İsfahan Tesisi
İsfahan’daki tesis, zenginleştirme sürecinde kullanılan uranyum hekzaflorür (UF6) gazını üretmekte. Bu gaz, Natanz ve Fordo’daki zenginleştirme tesislerinde kullanılmakta. Ayrıca Buşehr santrali gibi reaktörlere nükleer yakıt temin edilmekte.
İran, Şubat 2023’te bu tesiste “dördüncü araştırma reaktörü”nün yapımına başladığını duyurmuştu. Ancak buradaki faaliyetlerin olası askerî amaçlarla kullanılması da bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Buşehr Nükleer Santrali
Buşehr Santrali, İran’ın Fars Körfezi kıyısında yer alan ve ülkenin tek faal nükleer elektrik santralidir. Almanya tarafından 1975’te başlanan tesis, daha sonra Rusya tarafından tamamlanmış ve 2011’de faaliyete geçmiştir.
Tesisin uranyumu Rusya’dan sağlanmakta, kullanılmış yakıt yine Rusya’ya geri gönderilmekte. Bu süreç, plütonyum üretiminin önüne geçmeyi hedeflemekte. UAEA denetimine açık olan tesisin, deprem riski taşıyan bölgede yer alması ise güvenlik açısından eleştiri konusu.
Tahran Araştırma Reaktörü
Bu küçük ölçekli reaktör, tıbbi izotopların üretimi için 1967’de ABD desteğiyle kurulmuştur. Başlangıçta yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum kullanan reaktör, 1987’den itibaren düşük zenginleştirilmiş uranyumla çalışmaya başlamıştır.
2009’da yakıt eksikliği yaşanması nedeniyle İran, %20 zenginleştirme düzeyine çıkmıştır. 2012’de İran, bu reaktör için yerli yakıt çubuğu üretmeyi başarmıştır.
Parchin (Peçin) Tesisi
Tahran’ın güneydoğusunda yer alan Parchin, askeri nitelikli ve büyük ölçüde gizli bir tesistir. UAEA, burada nükleer faaliyetlerin gerçekleştiğine dair şüphelerini dile getirmiştir. İran ise burada yalnızca konvansiyonel askeri faaliyetlerin olduğunu savunmakta ve denetime izin vermemekte.
2015’te UAEA başkanı tesisi ziyaret etse de denetim büyük ölçüde kısıtlıydı. 2022’de bu tesiste bir patlama yaşanmış ve bir bilim insanı hayatını kaybetmişti.
Güncel gelişmeler
UAEA, son raporlarında bazı tesislerde “tehlikeli çukurlar” tespit edildiğini ve bu durumun denetim açısından risk teşkil ettiğini bildirmiştir. İran ise bu iddiaları reddetmiş ve güvenlik önlemlerini artırdığını açıklamıştır.
İran’ın Doğu Kürdistan sınırlarında hiçbir nükleer santral ya da nükleer merkez bulunmuyor. Olsa bile buna dair bir bilgiye ve belgeye rastlanamıyor. Doğu Kürdistan’da bulunanlar yalnızca füze fırlatma rampaları ve füze savunma sistemleri ile sınırlı. Bunlar da Doğu Kürdistan’daki bazı vilayetlerin belirli bölgelerine konuşlandırılmıştır.
Son İsrail saldırılarında Natanz ve Arak hedef alınmış, toprak yapılar zarar görmüş ancak can kaybı yaşanmamıştı. İsrail, saldırılarda nükleer yakıt üretim ekipmanlarının tahrip edildiğini öne sürmüştü.
ABD-İran nükleer görüşmeleri, ABD’nin baskısıyla yeniden başlasa da ilerleme kaydedilemedi. Saldırıların bu süreci sekteye uğrattığı değerlendiriliyor. Taraflar son olarak 9 Haziran’da Umman’da yeniden görüşme kararı almıştı ancak görüşmeler, İsrail’in İran’a yönelik 13 Haziran’da başlattığı saldırı gerekçe gösterilerek İran tarafından askıya alınmıştı.
rm