Aziz Köylüoğlu: Kürtler için kabul edilmenin kriteri Önder Apo’nun kabulüdür!

Uluslar için bazı temeller vardır ve varlıklarını onlarda görmektedirler. Aksi takdirde insanlar ulus olmak hakkında konuşamazlar. Bunlardan ilki dildir. Dil, ulusal varoluşun temelidir. İkincisi, ulusların binlerce yıl topladığı kültürdür. Üçüncüsü ulusların ben buradayım demek için kullandığı semboldür. Dördüncüsü, ulusların önderleridir. Uluslar için bunlar kırmızı çizgilerdir ve saldırıya uğrar veya saygısızlık edilirse, ulus bunu varlığına saldırı ve saygısızlık olarak görür. Varlığını korumak için savunmaya girer.

Ulusların birbirlerine yaklaşımları da bu temellere dayanmaktadır. Bir millet değerlere saygı duyuyorsa, tüm milletlerin değerlerine de saygı göstermelidir. Ama mevcut durum Kürtler için geçerli değil. Kendi siyasetlerini gözeten devletler ve milletler, Kürtlerin hiçbir varlığına değer vermiyor. Özellikle Kürt önderlerinin ortadan kaldırılması gerektiğini görüyorlar. Çünkü Önderlerin varlığı, ulusların varlığı anlamına gelir. Bu, diğer milletler için olduğu gibi Kürt milleti için de geçerlidir. Önderine sahip çıkmak bir millet için kendine sahip çıkmak anlamına gelir. Şimdi Kürtler için en büyük soru Önderlerine sahip çıkmaktır.

Önderler ulus inşasında kilit bir rol oynamaktadır. Ulus ayrıca Önderlerinin bir biçimini alır. Önderlerin kişiliği aynı zamanda ulusal bir kişilik haline gelir. Bu Kürtler için daha öncelikli. Şimdi Kürtler yavaş yavaş uluslaşma aşamasını tamamlıyor. Ama bölge devletleri Kürtlere son vermek için ciddi çabalar sarf ediyor. Özellikle işbirlikçilerin temel amaçlarından biri kendini Önder olarak göstermektir. Bu da susturma ve Önderleri yok edilmesinde gerçekleşir.

Maalesef Kürtlerin tarihi bu tür durumlarla doludur. Daha da ilginci, Kürt düşmanları şimdiye kadar bu konuda başarılı oldular. Kürtler her zaman düşmanlarının oyununa geldiler. Burada şunu da sormalıyız, düşman kavramı nedir? Kürtler için bu henüz net değil. İşbirlikçilerin rolü bu konuda önemlidir. Kendi kendilerini parti lideri ilan eden işbirlikçiler, her zaman kendi sahiplerinin (işgalciler) çıkarları için Kürt halkının kafasındaki düşman kavramını bulanıklaştırıyor ve bir aşamadan sonra bu kavramı yok ediyor.

Kürdistan’da bir lider Kürt halkını harekete geçirmeyi başardığında, Kürt düşmanı da hemen harekete geçer ve zayıf bir kişilik öne çıkarır. Seni Kürtlerin lideri yapacağız, sana mülk vereceğiz diye vaatler sunmaya başlar. Sonuç olarak şu ana kadar amaçlarına ulaştılar. Bununla da kalmayıp günümüzde dünyadaki diğer güçler de Kürt işgali politikasının bir parçası haline gelmiştir. Kürt halk Önderlerinin yok edilmesi ve sahte kişiliklerin ön plana çıkarılması süreçleri beraber yürütülmektedir.

Gılgamış, Enkido ve Humbaba hikayeleri, Kürt tarihinin en eski hikâyelerindendir. Sümerlerin en önemli belgesi olan bu hikayeler, Kürt atalarının nasıl işgalcilerinin oyununa nasıl geldiklerini yansıtıyor. Bunu işgalcilerin oyununa gelmek olarak tanımlamak hataya düşürebilir. Çünkü bu durumun çoğu çaresizlikten kaynaklanmıyor, onlar sadece çıkarları için bu duruma giriyorlar.

Kürt halkına gerçekten Önderlik edenlerin çoğu ölümler, infazlar ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı. Ulus devletler kurulmadan önce bile sürgün bir ceza biçimiydi. Yakın tarihte, ayaklanma liderleri (‘ayaklanma’ kelimesinin nasıl yer bulacağı tartışılır, çünkü Kürtler hiç isyan etmedi, hep kendini savundu) ayaklanmalar bastırıldıktan sonra çoğunlukla sürgün edildi. Birçoğu sistemin egemenliğini onayladığı için yüksek rütbeli pozisyonlarda görevlendirildiler. Mir Bedirxan da onlardan biriydi. Osmanlı’ya teslim oldu, İstanbul’a sürüldü ve daha sonra Girit adasında görevlendirildi. Burada da Şeyh Ubedullah Nehri’nin ihaneti aynı akıbete uğradı ve sonunda Hicaz’da sürgünde hayatını kaybetti. Mir Bedirxan’ın yenilmesinde yeğeni Êzdîn Şêr’in ihaneti büyük rol oynar. İlginçtir ki Êzdîn Şêr yine Osmanlılar tarafından öldürülmüştür. Bu da işgalcilerin hainlere ihtiyacı kalmadığında onları ortadan kalktığını bir kez daha göstermektedir. Ancak zayıf olanları öne çıkarmak, gerçek liderleri ortadan kaldırmak işgalcilerin temel politikasıdır.

Ulus-devlet dönemine geçerken, bu defa da gerçek Kürt liderler sürgün ediliyor, idam ediliyor ve tamamen yok ediliyor. Şêx Seîd’den Seyîd Riza ve Qazî Mihamed’e kadar tüm Kürt liderler Kürdistan’daki işgalci devletler tarafından idam edilmiştir. Bu arada direniş sırasında Seyid Rıza’nın yeğeni Rayber gibi kişilerin öne çıkarılması geçicidir ve sonuç olarak sürgün edilmeleri ya da görevden alınmaları İşgalciler için kolay olmaktadır. Ancak Kürtlerin yakın tarihinde, mücadele devam ederken işgalcilerin zayıf kişilikleri yanında tuttuğu açıktır. Qasimlo ve Şerefkendi gibi kişiler işgal politikasını kabul etmedikleri için işgalciler tarafından öldürülmüştür.

Şimdi önümüzde bazı gerçekler var. İlki hiçbir bölgede ve uluslararası arenada Kürtlerin varlığının kabul edilmemiş olması. İkincisi ise, varlığını sembolik olarak kabul etmiş ama bunu Kürtlere karşı kullanmıştır. Kürtlerin varlığını kabul etmek, Kürtleri tümüyle kabul ettikleri anlamına gelmemektedir. Kendi çıkarlarına göre hareket eden Kürt iyi çıkarlarına göre hareket etmeyenler ise kötüdür ve ortadan kaldırılabilir. Bu durum doğrudan Kürt Önder’de yansımaktadır. Kürdistan işgalcilerine göre, liderler gerçekten halklarının çıkarlarını koruyor ve doğru yoldalarsa ya hapse atılmaktadırlar ya da yok edilmektedirler. Ancak sahte kişilerde kırmızı halılarla karşılanır.

15 Şubat Kara Gün’deyiz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 23 yıl önce uluslararası güçler ve müttefikleri tarafından tutuklandı. Önder Apo, 9 Ekim 1998’den 15 Şubat 1999’a kadar kalabileceği bir yer aradı, ancak neredeyse tüm ulus-devletler ve kapitalist sistemler kapılarını kapatmıştı. Bu gerçek, Önder Apo’nun sadece Kürtlerin değil, tüm mazlumların çıkarlarını doğru bir şekilde savunduğunu göstermektedir. Bu nedenle sadece Kürdistan işgalcileri tarafından değil, kapitalist güçler tarafından da hedef alınmıştır.

Kürtler için kabul edilmenin kriteri Önder Apo’nun kabulüdür. Bunun dışında Kürtlere yönelik tüm politikalar aldatıcıdır. Ankara, Tahran, Bağdat, Şam’da zayıf kişiliklerin işgalciler tarafından karşılanması asla Kürtleri kabul ettikleri anlamına gelmemektedir.

Bunları da beğenebilirsin