Duran Kalkan: Kürdistan Özgürlük Mücadelesi anti-faşist hareketin motor gücüdür

Kürt sorununun, Kürdistan halkının özgürlüğü temelindeki çözümünü reddeden politikaların tüm yoğunluğuyla devam ettiğine dikkat çeken PKK Yürütme Üyesi Kalkan, faşizme karşı halkların ortak direniş cephesini geliştirmenin tarihi önemde olduğunu vurguladı.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, iktidarcı ve devletçi sistem gerçeği ile Türk devlet faşizminin topyekun özel savaş saldırılarına karşı her alanda topyekun Devrimci Halk Savaşı temelinde direnişi yükseltmenin önemini değerlendirdi.

Duran Kalkan’ın “Kürdistan Özgürlük Mücadelesi anti-faşist hareketin motor gücüdür” başlığıyla PKK internet sitesinde yayınlanan yazısı şöyle:

Ortadoğu’da yaşanan 3. Dünya Savaşı’nın geldiği nokta ve seyrediş biçimi ortadadır. Bu savaşın içindeki güçlerin başlangıçtaki durumları, şimdi ulaştıkları noktalar yine ortadadır. Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç nedir? Ortadoğu’da çeyrek asırdır yüzbinlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, göçüne, evsiz-barksız kalmasına yol açan savaşı ortaya çıkartan güçler, çaresiz ve çözümsüzdürler. Herhangi bir sonuç ortaya çıkaramamışlardır. Kendilerini ayakta tutacak bir gücü bile yaratamamışlardır. Herhangi bir sonuca gitme iddiaları, iradeleri, projeleri yoktur. Değil zaferler kazanmak, içine girdikleri çatışmadan kendilerini çıkartmaktan bile aciz ve uzak durumdalar. Bunu küresel ve bölgesel güçlerin durumuna baktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz.

Irak’tan Suriye’ye, Türkiye’ye yayılan 3. Dünya Savaşı’nın geldiği nokta ortaya çıkardı ki, o sistem sorun çözen sistem değildir. Tam tersine sorun yaratan sistemdir. Çelişkileri ve çatışmaları ortadan kaldıran değil, tam tersine çelişki ve çatışmayı teşvik eden, yaratan bir sistemdir. Kendi sistemleriyle çelişki ve çatışmayı körüklüyorlar. Ondan sonra da niye bu çatışmalar çıktı diye halkları, ezilenleri suçluyorlar. Mevcut devletçi sistem birbirlerini destekleyerek toplumlar üzerindeki devletin baskıcı, sömürücü egemenliğini sürdürmeye çalışıyorlar. Böyle bir küresel dayanışmayı ortaya çıkartmış durumdadırlar.

Kürdistan’da savaş günlük olarak devam ediyor. AKP-MHP faşist terörü TC sınırları içerisinde her türlü saldırıyı yaptığı gibi, bu saldırılar sınır dışında da oluyor. Yani günün yirmi dört saatinde terör var, baskı var.

Tüm bu baskılarla topluma ait hiçbir şey bırakılmamaya çalışılıyor. Baskı ve terör ile yok edilmek isteniliyor. Bütün ahlak, gelenek, kültür, böyle bir faşist terör altındadır. Dikkat edilirse, faşist-soykırımcı düşman, daha çok da Özgürlük Devriminin Kürdistan dışına taşmasından, böylece bir bölgesel devrim haline gelmesinden korkmaktadır. Böylelikle Kuzey Kürdistan’daki özgürlük mücadelemizin Türkiye’nin köy ve kentlerine yayılmasını, Türkiye halklarıyla buluşmasını, Özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye hedefi temelinde ortak bir demokratik devrime dönüşmesini engellemek istemektedir. Rojava ve Şengal üzerinden Özgürlük Devrimimizin Arap toplumuna yayılarak kardeşlik temelinde yeni bir Kürt-Arap ilişkisinin ortaya çıkmasını, Arap sahasında dış müdahalelere ve iç diktatörlüklere karşı demokratik özerklik çizgisinde yeni bir devrim hareketinin gelişmesini ve böylece bir Kürt-Arap ortak demokratik devriminin gerçekleşmesini önlemeye dönüktür.

Böylece AKP-MHP faşist diktatörlüğünün karşı-devrimci topyekûn saldırısının stratejik yapısı belli olmaktadır. Özgürlük devrimimizin Ortadoğu geneline yayılmasını engelleyerek Kürdistan’ın orta yerinde sınırlandırmak, bu sahaya yönelttiği topyekûn faşist-soykırımcı saldırılarla da Kuzey Kürdistan’ın birçok kent ve kasabasında yaptığı gibi ezip darbeleyerek özgürlükçü gelişmeleri imha ve tasfiye etmek istemektedir. Böylece yüz yıldır halkımıza dayatılan imha ve soykırım başarıya götürülmek istenmektedir.

Faşist-sömürgeci TC’nin bu soykırımcı emelleri karşısında kimlerin nasıl bir politik duruş gösterdikleri de gözle görülecek kadar açıktır. Aslında şimdiye kadar ne yaptılarsa, şimdi de bazıları biraz sınırlandırmış olarak, bazıları da biraz daha gizli olarak, fakat yine de aynı şeyi yapmaya devam etmektedirler. Kuşkusuz söz konusu güçler arasında çok ciddi çıkar çelişkisi ve çatışması var. Biz bu çelişki ve çatışmaları görmek ve anlamak durumundayız. Çünkü Kürdistan’da küresel kapitalist hegemonyanın ortaya çıkartmış olduğu sorunu çözmek için devrimci mücadeleyi geliştirmek, dar, tek yanlı, yüzeysel yaklaşımlarla gerçekleştirilecek bir şey değildir.

Kürt sorunu, küresel kapitalist hegemonyanın ortaya çıkardığı bir sorun olarak, egemen iktidarcı-devletçi sistemin tümünün dahil olduğu bir sorun konumundadır. Bu durumu değiştirmek için Önder Apo öncülüğünde hareketimizin ve halkımızın yürüttüğü büyük Özgürlük Mücadelesi, Kürt halkını bilinçlendirme ve örgütlendirme temelinde tarihi öneme sahip gelişmeler ortaya çıkartmıştır.

Ancak Kürt sorununun, Kürdistan halkının özgürlüğü ve demokratik hakları temelindeki bir çözümünü reddeden anlayış ve politikalar tüm yoğunluğuyla devam etmektedir. Bu bakımdan da günümüz dünyasında hala Kürt sorununun Kürdistan halkının demokratik hakları temelinde çözümünü kabul eden bir siyasi gelişme ve yapılanma ortaya çıkmış değildir.

Peki bu ne anlama geliyor? Az ya da çok tüm kapitalist modernite güçlerinin çıkarı gerektiğinde Kürdistan üzerinde uygulanan soykırım saldırılarına destek vermekten uzak durmayacağı ve çekinmeyeceği anlamına geliyor. Nitekim bunu TC’nin son süreçteki saldırısında açık ve net olarak gördük. Demek ki Kürdistan Özgürlük Hareketi üzerinde nasıl alçakça pazarlıkların yapılmış olduğu net bir biçimde görülüyor. Vahşi ve işgalci olan TC’nin saldırıları karşısında herkesin nasıl sessiz ve suskun davrandığını çıplak gözle görebildik. Demek ki, zihniyet ve siyaset olarak Kürdistan halkının özgür ve demokratik yaşam haklarını kimse kabul etmemektedir. Dolayısıyla başta TC olmak üzere faşist-sömürgeci güçlerin geliştirdikleri soykırımcı saldırılar karşısında herkes ya sessiz kalarak destek vermekte ya da açıktan destek vermektedir. Çıkarları gerektirdiğinde Kürt halkının haklarını görmezden gelmektedirler. Özgürlük ve demokrasi ilkelerini Kürdistan’a uygulanır görmemektedirler.

İKTİDARCI VE DEVLETÇİ SİSTEM GERÇEĞİNİ İYİ ÇÖZÜMLEMELİYİZ

Yeni dönemde başarıyla bir siyasi ve askeri mücadele yürütülmek isteniyorsa bu gerçekleri doğru bilmek ve anlamak önemli oluyor. Elbette bunun için de düşmanı iyi tanımak, doğru çözmek kesinlikle gereklidir. Düşman ya da düşmanlar kimdir, kimlerdir, neler yaparlar? Bir söz var, “su uyur, düşman uyumaz” diyorlar. İşte böyle bir düşman gerçeğiyle karşı karşıya olunduğu iyi bilinmelidir. Kuşkusuz biz istiyoruz ki, dünyada insanlar ve toplumlar arasında düşmanlıklar olmasın, çatışma yaşanmasın, sorunlar kan dökerek çözülmesin. Bu bizim felsefemiz, çizgimiz, bunu gerçekleştirmek için de mücadele ediyoruz. Ancak biz böyleyiz diye herkes böyle değildir. İkincisi, bunu yaratmak için henüz mücadele ediyoruz. Henüz böyle bir durum yoktur. O halde herkesi kendimiz gibi değerlendirmemeliyiz. Politik-askeri olaylara dar-yüzeysel, kendimize göre ve niyetsel biçimde yaklaşmamalıyız. Bu dünya gerçeğini iyi tanımalıyız, iktidarcı ve devletçi sistem gerçeğini iyi çözümlemeliyiz. Kapitalist modernite sisteminin kriz ve kaoslu durumunu iyi anlamalıyız. Kısaca düşmanlarımızı iyi tanımamız ve anlık olarak neler yaptıklarını doğru değerlendirmemiz kesinlikle gerekmektedir.

Kuşkusuz bir yandan karşıt cephe içerisindeki gelişmeleri değerlendirir, o cephede yaşanan çelişki ve çatışmaların ortaya çıkardığı imkan ve fırsatları devrimci açıdan değerlendirmek için çaba harcarken, diğer yandan da düşmana karşı hamlesel bir tarzla, örgütlü ve planlı bir biçimde devrimci çalışmayı ve mücadeleyi her alanda geliştirmek gereklidir. Yani düşmana inat her gün çalışmalıyız, daha çok çalışmalı ve daha büyük kazanmalıyız.  Sadece düşman güçleri arasındaki mücadeleye bakıp oradan imkan ve fırsat görerek kazanım sağlamaya değil, kendi planlı ve örgütlü çalışmalarımızla, kendi inisiyatifimizi geliştirerek, özgürlük devrimini her alanda derinleştirecek, geliştirecek, kökleştirecek çalışmalar yapmalıyız. Bunu ideolojik-politik düzeyde yaptığımız kadar örgütsel ve askeri düzeylerde de kapsamlı bir biçimde geliştirmeyi bilmeliyiz.

Günümüzde Kürdistan üzerinde söz konusu güçler arasında çok kirli bir pazarlık ve çıkar mücadelesi yürütülmektedir. Derin bir tarih bilinci, siyasi kavrayış ve gelecek öngörüsüyle söz konusu oyunları ve çıkar kavgalarını doğru anlayacak ve onları boşa çıkartıp, söz konusu mücadeleden Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesini yararlandırıp başarıya götürecek bir çizginin anı anına doğru ve başarılı bir temelde izlenmesi gerekmektedir. Bu çerçevede özellikle sömürgeci-soykırımcı TC faşizminin topyekun özel savaş saldırılarına karşı her alanda topyekun Devrimci Halk Savaşı direnişi içerisinde olmanın tarihi önemi bulunmaktadır.

Dört parça Kürdistan’da ve yurt dışında Özgürlük Hareketimiz ve halkımız TC faşizmine karşı ideolojik, siyasi, örgütsel, askeri, her türlü mücadeleyi topyekun direniş ve Devrimci Halk Savaşı Stratejisi temelinde örgütleyip yürütmesi gerekmektedir. Bu çerçevede var olan hata ve yetersizliklerin aşılarak gerekli düzeltmenin sağlanması hayati önem taşımaktadır. Böyle bir direnişle AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratarak ve sömürgeci-soykırımcı faşist TC sistemini yıkıma götürerek Kürdistan’ı özgür ve Ortadoğu’yu demokratik yapacak bir mücadelenin her alanda yürütülmesi gerekmektedir.

MÜCADELEYİ HER ALANDA YÜKSELTMEK DÖNEMİN TEMEL YAKLAŞIMIDIR

Bu çerçevede başta Kürt-Arap ilişkileri olmak üzere, Kürt halkının ve Özgürlük Hareketimizin tüm komşu halklarla, özgürlükçü ve demokratik güçlerle, devrimci, sol, sosyalist, ekolojik, feminist, kültürel hareketlerle en ileri düzeyde ilişki ve ittifaklar geliştirerek faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete karşı ortak mücadeleyi her alanda yükseltmek dönemin temel yaklaşımı olmaktadır. Halkların devrimci, demokratik, özgürlükçü güçleriyle stratejik ilişki ve ittifakları geliştirirken, faşist-soykırımcı TC zihniyet ve siyasetine karşı olan herkesle her düzeyde taktik ilişki ve ittifak içinde olmanın ve bu temelde Kürdistan Özgürlük Mücadelesini anti faşist demokratik hareketin motor gücü haline getirmek çok önemli olmaktadır.

AKP-MHP faşizminin İttihat ve Terakki zihniyet ve siyaseti temelinde geliştirmeye çalıştığı Yeni-Osmanlıcılık anlayışını Ortadoğu halkları ve dünya kamuoyu nezdinde teşhir etmenin ve bu temelde faşizme karşı halkların ortak direniş cephesini geliştirmenin tarihi önemi bulunmaktadır. Bu esas üzerinde komşu halklarla kardeşçe stratejik ilişki içinde olmak, Ortadoğu halklarının demokratik birliğini yaratmak, Dünya Demokratik Halklar Konfederalizmini TC’nin temsil ettiği sömürgeci-soykırımcı faşist zihniyet ve siyasete karşı mücadele temelinde örgütleyip geliştirmek lazım.

Bunları da beğenebilirsin