İşgale karşı direniş büyüyecek, kaybeden AKP-MHP-KDP olacak

ROJ AMARA

İktidarlar var olduğu kadar onun yerine geçmeye çalıştığı için onun eksiğini gediğini bulup işaret eden, yerine geçtiğinde de o eksik gediği tamamlamak yerine daha da büyüten muhalefetler var. Bu kadar parçalı akılla, bu kadar parçalanmış zihniyetle nasıl alternatif olunabilir ki!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, halkçı görünmek için elektriğinin kesilmesini izliyor, bunu halka izletiyor. Kaldı ki halkından insanlar geçen kış donarak ölmüşlerdi. Böyle bir girişimi, insanlar soğuktan donup ölürken yapsaydı anlamı olurdu. Bir de zaten bitmiş ve nefesi çürüyen bir iktidara böyle bir karşılık vermenin ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Kanser hastasına tedavi için aspirin vermek gibi olur. Gittiği birçok kurumun kapısından içeri alınmayan bir muhalefet liderinin böyle bir eylemi güçlü bir muhalefet duruşu yaratmayacaktır. Öte yandan da işgalci-soykırımcı saldırıya katılan askerlere dua ediyor. Kendisi Alevi ve Kürt kökenliymiş ama Sünni Türk tarzda dua ediyor. Beyaz Türk olmayı öğrenmiş. Böyle kurgulanmış, onun gereğini yapıyor. Bu kadar kendini inkar edenin başkasının hakkını arama gücü olabilir mi?

AYNI SOFRADA YİYİP İÇMEK

Muhalefet cephesinde AKP-MHP’den kopan kimi oluşumlar var ancak bunların da kalibre olarak AKP-MHP’yi geçebilmesi mümkün değil. Bu durum doğalarına aykırı. Hala Başur’daki askerleri eğitip ziyaret eden, Toledo’dan söz eden ve “tarih affetmez” sözünü an be an doğrulayan haberlerle karşılaşmaktayız. Aynı sofradan öyle çok yemişler ki ayrı olmaları mümkün değil.

HALKIN TUTUMU NE OLACAK?

Baştan şunu söylemek gerekir ki yıllardır AKP’yi onaylayan bir çoğunluğa sahip olan halkın böyle bir muhalefete karşı çıkması, onu doğruya zorlaması da biraz zordur. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme deyiminin can bulduğu yer AKP-MHP iktidarıyla CHP muhalefetidir. Halk değil eylem yapmak, düşünemez duruma getirilmiştir. Böyle durumlarda halkın kendi içinde gövdesel parçalanmaları çok olurken, zihniyet olarak parçalanmışlıklar, akıl muvazenesinin çok ötesine geçecek düzeye gelir. Efrin işgalinde bu tutumların ne kadar akla hayale sığmaz olduğunu görmüştük. Sanatçılarından kadın görünümlü kimilerine kadar birçoğunun imzaladığı roketler hala tarih sayfalarında, belleklerimizde duruyor.

Önemli bir etken de Türkün Türk’ten başka dostunun olmadığı gerçeğidir. Gerçekten de öyledir. Dostsuz kalmış, herkese saldırarak kendini dostsuz bırakmış ve tabi bencilleşmiş bir ırk, bugün tüm egemenlerle iyi geçinerek soykırım siyasetini uygulayarak kendine yarattığı vatanı korumaya çalışıyor. TC tarihine bakıldığında, vatansızlık korkusunun ne kadar derin olduğunu ve bu korkunun her tür soykırımcı tutuma zemin inşa edebildiğini de görürüz. Kürdün vatanına yerleştiği için Kürde hiçbir zaman dost olmayacak bir siyasi anlayıştan ve onun tarihselliğinden söz ediyoruz.

AYDINLAR

Tüm bunlara rağmen, nihayetinde Türkiye’de ciddi düzeyde bir aydın insan var. Doğaya, evrene, yüreğe ve akla inanan, anlamı yitirmemiş değerli şahsiyetler de var. Öyle ki, halkçılık adına kimse darılmasın ancak bazı aydınlar yüzbinlerin zekasını, anlamını ve hatta değerini kendinde toplamış. Bugün bu aydınların savaşın yanlış olduğunu anlatmak için epey yol aradığını görüyoruz. Bilim, bu aydınlar şahsında iktidara, sömürgeciliğe, kapitalist moderniteye direniyor. Kimi aydınların insanlık vicdanına, kimi aydınların ekonomik durumun vahametinin daha da derinleşmesine, kimilerinin Kürt sorununun çözümüne odaklanan değerlendirmeleri, az sayıdaki Türkiyeli aydının ciddi bir dil-anlatım arayışında, çabasında, çırpınışında olduğunu gösteriyor. Bugün bu aydınların yaptığı değerlendirmeler, şüphesiz tarihe kalacak, aslında bugün onlara karşı olan milyonların ve tabi iktidarların bile onuru olarak tarihte yerini alacaktır. Türkiye’deki devrimci demokrat kesimlerin de bu anlamda kendi tarihlerine sahip çıkma adına, bu aydınlara ve onların düşüncelerine sahip çıkmaları gerekiyor.

ZULÜM SONSUZ DEĞİLDİR

Aydınların böyle bir örneği karşısında bir de AKP’li Erdoğan’ın eğik bükük tüm şovcuları, şarkıcıları toplayıp karınlarını doyurması örneği var. Muaviye sofrasına oturan hiç doymaz ve iflah olmaz. Bugün Erdoğan ile iftar adı altında boy gösteren, yalvar yakar poz verenlerin düşüşlerini ve tarihin onları hızla unutacağını da bilmek gerekir. Zindanlarda siyasi ve adlı tutsaklara işkence eden gardiyanlar ve müdürler başta olmak üzere tüm zindan görevlilerinin de Bursa patlamasından sonraki durumu, alınyazılarını göstermiş olmalı. Zulüm sonsuz değildir. Zulüm ile ebedileşilmez, zulüm ile büyüyüp gelişme sağlanmaz. Bir tutsağın boynuna ip geçirmek, jilet verip intihara teşvik ve tahrik etmek, insan onuruna yapılan en büyük saldırıdır. Türkiye’de adli suçlu denilerek toplumun yarısı Türk ehlileştirme ve bitirme sisteminin içine alınmaktadır. Adeta Viktor Hugo’nun roman dünyasındayız. Oysa ki gerçek suçlu, devlet, hapishane başta olmak üzere devlet kurumları ve bu kurumların görevlileridir.

DİNCİLİK

Zindanlarda katledilen siyasi bir tutsağın cenazesini yıkamayan bir imam. Hem de sözde dinci bir iktidarda, hem de Ramazan ayında. Bunlara şaşırmamız mı gerekiyor? Aslında değil. Çünkü AKP iktidarı en fazla katliamın, din karşıtlığının, inanç karşıtlığının, İslami değerlerin yozlaştırılmasının, kadın katliamlarının, çocuk tecavüzlerinin hem de dini fetvalarla yapılan çocuk tecavüzlerinin tarihidir. Dincilik tam da budur. Böyle bir durumda devletin kölesi olmuş imamın, böyle bir ayda yaptığı bu insanlık dışılık biliniyor ki karşılıksız kalmaz. Belki de kendisinin çokça anlattığı gibi cehennem ateşlerinde yanacak, belki de o kadar bile sürmeyecektir.

MUAVİYE SOFRASI

Toplamda dinci, bilimci, sanatçısıyla, eğitimcisiyle devlet çökmüştür. Devlet, daha fazla insanı öğüterek çöküşten kurtulmaya çabalamaktadır. Devlet kendi kirini insanlara vererek insanları yozlaştırmakta, ahlaken-manen bitirmektedir. Türkiye’de, kim ki Muaviye sofrasına oturmuşsa, o sofradan tek bir lokma dahi yemişse, ondan kendini temizleyene kadar tövbe etmeli, kendini ciddi bir arındırma mücadelesine vermelidir. İnsan olmanın başka yolu yoktur. Normal olmanın başka yolu yoktur. Bunu en iyi bilen ve hep itiraf eden Mehmet Metiner’e bakmak yeterlidir. Bunun kurumlaşmış örneği KDP Barzanileridir. Yeterince yazılıp çizildiğinden bunu geçiyoruz.

BEHDİNAN’DAKİ SERHİLDAN

AKP iktidarında yaratılan tüm normların tersyüz edilmesinin, çürümüş olanın bitmesinin zamanı gelmiştir. Devrimci demokrat kesimler hızla bu gidişata dur diyebilmeli, cesur aydınların yanında yerini almalı, bilgiye gereken değeri vermelidir. Bunun için de tüm Kürdistan parçalarında işgale karşı direnişin büyüyeceği, sokaklarda sürekli eylem halinde olunacağı, özelde de Behdinan’da bastırılan serhildan ruhunun yeniden canlandırılacağı bellidir. Böylece tüm halklara ilham ve cesaret de verilecektir. AKP-MHP bu savaşla adeta eceline koşmuştur. Başur Kürdistan’ın, Türkiye’de bitirilemeyen AKP-MHP soykırımcı iktidarına mezar edileceği direnişin ilk gününden bellidir.

Bunları da beğenebilirsin