Meral Çiçek: KDP krizi derinleştiriyor

ABD müdahalesi sonrası ilk seçimin yapıldığı 2005’ten 2018 yılına kadar Irak’taki hükümet kurma çalışmaları ortalama 138 gün sürdü. 10 Ekim 2021’de yapılan seçimler üzerinden bugün itibariyle 118 gün geçti. Planlandığı gibi pazartesi günü Irak cumhurbaşkanı seçilebilirse 22 Şubat’a kadar meclisteki en büyük blok yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmeli. Bunun içinse anayasaya göre 30 günlük bir süre tanınıyor. Bu sürenin sonunda seçimlerin üzerinden 165 gün geçmiş olacaktır. Bu ise yeni bir rekor demek. Ama unutmayalım bahsi geçen yer Irak’tır ve burada işler genelde planlandığı gibi yürümez.

Mevcut duruma bakalım. 9 Ocak’ta yapılan -olaylı- meclis başkanlığı seçimlerinden sonra, cumhurbaşkanını seçmek için belirlenen bir aylık süre 8 Şubat Salı günü sona eriyor. Plan, pazartesi günü mecliste oylamanın yapılması. Adaylardan kimsenin ilk turda üçte ikilik mutlak çoğunluğu elde etmemesi durumunda ikinci turda oyların salt çoğunluğunu alan kişi Irak’ın yeni cumhurbaşkanı olacak.

KDP’nin amacı tek güç olmak

2005 sonrası Irak’ın yazılmamış kurallarına göre cumhurbaşkanlık makamı Kürtlere ait, Kürtler arasındaki anlaşma ise Kürdistan Bölge Başkanlığının KDP’de, Irak Cumhurbaşkanlığının da YNK’de olmasını öngörüyordu. Ancak bu uzlaşı 2018 seçimlerinde, KDP’nin Fuad Hüseyin’i aday göstermesi ile bozuldu. Geçen dönem Irak Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Fuad Hüseyin’in adaylığı esasen şantaj ve taviz koparma amaçlı okundu. KDP’nin bu seçimlerde Hoşyar Zebari’yi aday göstermesi de benzer biçimde ele alındı. Ancak KDP ve YNK liderleri arasında yapılan son görüşmede anlaşıldı ki KDP’nin bu kez niyeti aday göstererek YNK ve Bağdat’taki iktidardan taviz koparmak değil, cumhurbaşkanlığı makamını bizzat ele geçirmektir. O yüzden Kürtler pazartesi günü Bağdat’ta parçalı bir tablo oluşturacak; rakip olarak yarışacak ve Iraklı güçlerin pozisyonu çıkacak sonuçtan belirleyici olacaktır.

İran devreye girdi

Kasım Süleymani’nin yerine İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanlığın başına geçen İsmail Kaani, Kürtlerin tek aday çıkarmasını sağlamak, daha doğrusu KDP’nin kendi adayı ile Bağdat’a gitmesini önlemek amacıyla 30 Ocak’ta Hewlêr’e gidip Mesut Barzani ile görüştü. 16 Ocak’tan beri Irak’ta bulunan Kaani’nin KDP liderine İran’ın dini ve siyasi yüce önderi olan Seyyid Ali Hüseyni Hamenei’nin mesajını ilettiği belirtiliyor.

KDP üzerinden Sadr’a baskı

Görüşmeden bir gün sonra KDP Başkan Yardımcısı da olan Kürdistan Bölge Başkanı Neçirvan Barzani, Sünni liderler Muhammet Helbusi ve Hamis Hançer ile birlikte Necef’e gidip Mukteda es-Sadr’ı evinde ziyaret etti. Mesut Barzani, yeğeninin Necef ziyaretini, Irak’taki mevcut siyasi sürecinde yaşanan tıkanıklığı aştıracak ‘yeni bir inisiyatif’ olarak sunduysa da yapılan yorumlar Tahran’ın KDP üzerinde baskı uyguladığı yönünde. Zira İran’ın dini ve siyasi liderinin Hewlêr üzerinden Necef’e mesaj gönderdiği yorumları yapıldı. Suudi Arabistan tarafından finanse edilen Al-Arabiya televizyonu, olaylara vakıf bir kaynağa dayandırdığı haberinde Kaani’nin ziyaretinin “Sadr ve diğer Şii fraksiyonların oluşturduğu Koordinasyon Çerçevesi’nin anlaşma sağlayamaması üzerine KDP üzerinde baskı oluşturmak” amaçlı olduğunu bildirdi.

Oluşturulacak yeni hükümetin temel bileşenleri olan Sadr, Sünni fraksiyonları ve KDP, Necef’te neşeli görüntü verse de bu görüşmenin sonucundan ne çıktığına dair net bir bilgi yok. Basına yansıyan bir bilgi, Neçirvan Barzani’nin Sadr’a Nuri Maliki’nin cumhurbaşkanı yardımcısı yapılmasını önerdiğidir. Bunun kabul edilip edilmediğini bilmiyoruz ancak Neçirvan Barzani’nin hemen ardından Ankara’ya gidip burada Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmüş olması, İran faktörünün yeni bir durum değerlendirmesi ve ortak kararlaşmayı şart kıldığını ortaya koyuyor.

Berhem Salih destek istedi

Neçirvan Barzani’nin Erdoğan’la görüştüğü sıralarda, YNK’nin adayı olan Berhem Salih, 8 dakikalık bir televizyon konuşması yapıp kendisinin bir dönem daha cumhurbaşkanlık makamında kalması için destek istedi. Bu konuşmasıyla Salih, adaylığını da bir kez daha vurgulamış oldu. Berhem Salih ayrıca pazartesi yapılacak cumhurbaşkanlığı oylamasında milletvekillerin üçte ikisinin hazır olması gerektiği şartını resmi makamlarca teyit ettirdi. Bundaki amacın, gerekirse vekillerin üçte birinin katılacağı bir boykot ile seçimi ertelettirmek olduğu yorumu yapılıyor. Ancak meclis başkanı ve iki yardımcısının seçildiği oturum, Koordinasyon Çerçevesi ve YNK vekilleri tarafından boykot edilmesine rağmen yapılmıştı.

Cumhurbaşkanı kim olacak?

Şimdi bütün gözler pazartesi yapılması beklenen meclis oturumu ve cumhurbaşkanı oylamasında. Oturumda üçte ikilik çoğunluk hazır olacak mı, Berhem Salih mi yoksa Hoşyar Zebari mi seçilecek; temel merak konusu bu.

Sonuç krizi derinleştirir

Buradan çıkacak sonuç Iraklı güçlerden ziyade Başûr güçleri, daha doğrusu KDP-YNK ilişkileri bakımından çok belirleyici olacaktır. Zira KDP’nin Hoşyar Zebari’nin adaylığında ısrar etmesi Başûr’da alışılagelmiş ikili denge sisteminden çıkıp tek hegemon olma amacını ortaya koyuyor. KDP’nin bu hegemonya arayışının hem Başûr’daki siyasi dengeler hem de toplumsal yaşam açısından riskleri göz önünde bulundurulduğunda kriz ve kaos durumunun derinleşmesi beklenmeli. Ki bu yıl içinde Başûr’da da Kürdistan Bölge Parlamentosu seçimlerinin yapılması gündemde.

Hükümeti Sadr kuracak

Önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanının belirlenmesi durumunda son aşama olarak hükümeti kurma çalışmaları yoğunlaşacaktır. Seçilecek cumhurbaşkanı meclisteki en büyük fraksiyona sahip Sadr güçlerini hükümeti kurmakla görevlendirecektir. Şimdi merak edilen, söz konusu hükümette Sadr grubu dışında bir Şii fraksiyonunun yer alıp almayacağıdır. Koordinasyon Çerçevesi şemsiyesi altında toplanmış Şii güçleri ya hep birlikte konsensüs hükümetinde yer almak ya da toplu bir şekilde muhalefete geçme tutumunda.

Sadr’ın kırmızı çizgisi Maliki 

Sadr’ın kırmızı çizgisi, Nuri Maliki’nin başındaki 25 sandalyelik Kanun Devleti. Bu Şii fraksiyonunu kesinlikle hükümette istemeyen Sadr ile Maliki arasındaki düşmanlık, 2008 yılına dayanıyor. O zaman Irak Başbakanı olan Maliki, Sadr’ın o dönemki silahlı gücü olan Mehdi Ordusu’nun tasfiye edilmesi talimatını vermişti. Seçimlerden birinci çıkan Sadr, 31 Ocak’ta evinde ağırladığı Sünni ve KDP’li misafirleri ile görüşmeden sonra Twitter üzerinden yaptığı açıklamada Koordinasyon Çerçevesi’ni kastederek “ulusal muhalefet” terimini kullandı. Ancak daha sonra Sadr’ın el Fetih lideri Hadi el-Amiri’ye, kurulacak yeni hükümet ve başbakana verilecek 50 oy karşılığında 4 bakanlık teklif ettiği basına yansıdı. Dolayısıyla böylesi bir formül üzerinden de Maliki dışındaki Şii güçlerin yeni hükümette yer alma seçenekleri söz konusu.

Bağdat-Ankara ilişkileri nasıl etkilenir?

Ancak yeni hükümetin ilan edilmesine daha 45 gün olduğu gözler önünde bulundurulduğunda, bu pilavın daha çok su kaldıracağını belirtip yeni dönemdeki olası Bağdat-Ankara ilişkilerine bakalım. Türkiye’nin İran’ın yoğun etkisi altındaki bir Irak hükümetini istemediğini biliyoruz. Zira Türkiye, hem Sünni hem Neo-Osmanlı politikaları doğrultusunda Irak topraklarında İran çizgisi ile rekabet halindedir. Bu anlamda Sadr, KDP ve Sünni fraksiyonlardan oluşacak bir hükümeti destekliyor. Hatırlanırsa seçimlerden hemen önce Sünni fraksiyon liderleri Helbusi ve Hançer ayrı ayrı Ankara’da, Erdoğan tarafından ağırlanmıştı, servis edilen fotoğraflar üzerinden AKP Irak’taki Sünni güçler üzerinde etkili olduğu mesajını vermek istemişti. KDP ile ilişkisi zaten malumumuz. Peki ya Sadr ile ilişki düzeyi? Ya da şöyle soralım: Diğer Şii fraksiyonların dışlandığı Sadr liderliğindeki bir Irak hükümeti ile Bağdat-Ankara ilişkileri güçlenir mi?

AKP’nin Sadr ile ilişkileri 2009 yılına dayanıyor. O zaman İran’da inzivada olan Şii lider, Ankara’ya davet edilip dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoğan ile görüştü. Aynı sene Gül, 33 yıldan sonra Irak’ı ziyaret eden ilk Türk devlet başkanı olarak Bağdat’a gitti. Erdoğan da 2011’de Irak’a gittiğinde yüzlerce Sadr taraftarınca karşılandı. Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da 2009-2014 yılları arasında Sadr ile çokça bir araya geldi. Mayıs 2018’de yapılan Irak seçimlerinde Sadr listesi birinci çıkınca Erdoğan kendisini telefonda arayıp kutladı. Aynı şekilde Sadr da Haziran 2018 seçimlerinden sonra Erdoğan’ı kutladı. Giderek artış gösteren temastan Sadr-AKP arasındaki ilişkinin de derinleştiği sonucu çıkarılabilir. Ancak madalyonun öbür tarafından bakınca durum tam da böyle görünmüyor. Zira siyasetinde son derece pragmatik olduğu bilinen Sadr, başından itibaren Türkiye’nin Başûr’daki askeri işgal operasyonları ve üslerine karşı çıktı. 2016’da Sadr kitlesi Bağdat’taki Türk elçilik binasının önünde eylem yapıp Başika’daki askeri üssün boşaltılmasını istedi. Sadr ayrıca 2019’da ‘Pençe Harekatı’ adıyla başlatılan Türkiye’nin işgal operasyonlarını kınayıp Türk devletinin PKK ile “sistematik diyalog” başlatması çağrısında bulundu. Bir diğer çelişki konusu, Türkiye’nin Dicle’nin akışını sınırlandırması.

Sadr, Türkiye’nin Irak ve Başûr’da ister KDP ister Türkmenler ister Sünniler üzerinden geliştirdiği müdahaleci politikaları konusundaki kuşkularını sürdürüyor. Dolayısıyla bir yandan İran’ı dengelemek diğer yandan KDP ve Sünniler ile ittifakını geliştirmek için Türkiye ile ilişkilerini kullanabilir ama bu, Türkiye’ye güvendiği ve ona ittifak gözüyle baktığı anlamına gelmez. Dolayısıyla önümüzdeki hükümet Türkiye’nin alandaki faaliyetleri bakımından önceki döneme göre pekala daha sınırlayıcı da yaklaşabilir.

Bölgede giderek derinleşen ilişki ve çelişki dinamiği bağlamında tek yönlü siyasi durum okumalarından kaçınmak gerekir. Her ilişki çelişkisizlik anlamına gelmediği gibi, her çelişki de ilişkisizliğe yol açmaz. O açıdan Ortadoğu merkezli 3. Dünya Savaşı’nın belki de son on yıllık etabına girdiğimiz bu süreçte beklenmedik gelişmelere hazır olmak lazım.

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Bunları da beğenebilirsin