Rojbîn Deniz: Boyun eğmeyen özgür ruh

Faşist Türk devletinin Şengal’e yönelik saldırısından geriye bir tek fotoğraf kaldı. Boyun eğmeyen Teyrê Tavus’un özgür ruhunun fotoğrafıydı bu. Teyrê Tavus, bir ağacın üstünde düşmanına inat direnmiş ve boyun eğmemişti.

“Ya Şê Şems, güneşin tanrıçası! Korkularıyla Êzdalığa pusu kurmuş düşmanlarımı bu toprakların gazabına uğrat, dünya erdemini görsün.

Ya Şê Şems, güneşin tanrıçası! Yola çıkan hayallerim dünyanın günahlarına çarpıp kırılırsa Çilmêra’nın göklerine, ana tanrıçanın rahmine düşür beni.

Ya Şê Şems, güneşin tanrıçası! Sen ve senin bahşettiğin her şeyin anlamına sığınan yeryüzü ve gökyüzü! Seni kirleten zalimliklerin şerrinden kurtar bizi.

Ya Şê Şems, güneşin tanrıçası! Bizi hakikatimize kavuştur. Kavuştur ki, ‘xwebûn’umuzu yaşayalım.”

(Bir Êzidî duası)

Ezdalıkta güneş tanrıçası Şê Şems, her şeyin bereketini toprağa veren tanrıça anlamına gelir. Her insan doğarken aslında biraz da Êzdadır. Oluşum evrelerinde yaşam felsefesi güçlü olan Êzdalık, tabiatın ruhunu tanır, onun gücünden kendine güç ve yaşam bilgeliğinin kaynağını oluşturur.  Zamanın günümüze yakın olan dönemeçlerinde ferman ruhunu bu toprakların özüne gösterir ve bu, en fazla Êzdalığı etkiler.  Êzdalık, Êzidî toplumu zamanın uzun bir döngüsünü yaşam felsefesinden parça parça fermanlarda vererek günümüze 74’üncü Ferman’ın olduğu güne kadar gelir. Bir nevi fermanlarla Êzidîlerin yaşam sebepleri ellerinden alınır.  Êzidî toplumu DAİŞ’in barbarlığında 74’üncü Fermanı yaşadığında geçen fermanların yaraları hala kabuk bağlamamıştı. Bu nedenle yitirdiklerinin bunalımını daha derin yaşadılar.

74’üncü Ferman’la yaralar daha da derinleşti. Êzdalık, yaşamış olduğu ihanet ve ötekileştirilme duygusuyla yaşam felsefesine, özüne bir adım daha uzaklaştı. Ferman sonrası dağların bağrında zar zor nefes aldı. Hatta öyle ki bittiğini, kalbinin durduğunu sandı. Êzdalığa koşup gelen PKK, ferman sonrası kalbi durmak üzere olan Êzdalığa suni teneffüs yaparak onu hayata bağladı.

PKK, öz itibarıyla Êzdalığın özüne yakın, hatta fermanlara uğramayan Êzdalığın yaşam felsefine o kadar yakın duruyor ki çok hızlı ve güçlü bir bağ oluştu. Êzdalığın PKK ile bağı, fermanlar öncesine bırakılmış olan Êzdalık özüne kavuşmak için birlikte verilen mücadeledir. Bunun anlamı o kadar derin ve tarihidir ki, bu toprakların cellatları bunu anlamayacak kadar cahil olabilirler. Ferman sonrası Êzidî toplumu özüne kavuşarak, PKK felsefesiyle el ele tutuşup yolculuğa çıktı bile. Bu ortaklaşmayı hazmedemeyenler yanlış yeri bombalıyorlar. Onlar fiziki olarak birleşmenin ötesinde ruhta, fikirde, yürekte birleştiler ve yürekler bombalanamaz.  Êzidî anneleri diyor ya, “Öz, yürekle birleşti. Bizi hiç kimse ayıramaz. Belki bunun rüyasını bile zor görürler.”

Özüne yakın giden Êzidî toplumu fermanlar öncesi yaşam felsefesini tekrar canlandırmaya başladı. Yaşam büyük bir mücadeleyle var ediliyor. En çok da direniş kültürü ve doğada kendini yaratmak hayat buldu. Dağlar, eskisine göre daha renkli ve daha canlı. Ağaçlar, hayvanlar, çiçekler, çocuklar, Êzdalık kültürüne geri döndükleri için daha yaşam dolular. Tabii bu değişimin adımlarını atan ve Êzdalığı bağrında canlı tutan kahramanlar bu toprakları özleriyle güçlü bir bağ içerisinde yürütmeye yemin ettiler. Zerdeşt, Bêrivan, Seit, Dijwar, Azad, Enver, Nazê, Hamid, Şoreş, Agîd ve daha ismini sayamadığım yüzlerce genç, bunun mücadelesini verdi.

Êzidilerde yürek öndedir. Yüreğin mücadeleyle birleştirildiği noktada Zerdeştlerle Dijwarların mücadelesine güç katan felsefedir. Onlar, Abdullah Öcalan’ın Êzdalığın yüreğine giden felsefesine yürekten inandılar. Öyle ki, yaşamın her alanında bu hayat buldu. Dokundukları her yer güzelleşti, yaşam doldu. Direnişleri, savaşkanlıklarının yanında doğadaki canlılarla kurdukları bağ onları Êzdalığın erdemine kavuşturdu.

Zerdeşt, YBŞ’nin 80’inci Tugayı’nın çalışma yürüttüğü mekânı kuru askerliğin sınırlarını aşarak oraya doğanın ahenginden bir ritim gibi girmişti. O, orada bir asker değil, bir devrimci, halkın ve inancının şervanı gibi sahip çıkmış, gittiği yere hayat vermişti. Kırka yakın kuş türünü oraya toplamış, köpekleri, maymunları, birçok çiçeği, ağacı bir araya getirerek doğayla nasıl dost ve yoldaşça yaşanır, göstermişti. Zerdeşt, bunu Reber Apo’dan öğrenmişti. Şehadete kavuşunca Dijwar almıştı onun yerini.

Melekê Tavus’un yeryüzündeki sembolü Teyrê Tawus’tur. Êzidîlerde dağ ceylanı, yılan ve  tavus kuşu Êzdalığın sembolleridir. Her Êzidînin Teyrê Tawus’a bağlılığı çok derindir. Zerdeşt de, Dijwar da büyüttükleri Teyrê Tawuslarla öyle ortaklaşmışlardı ki, onlarsız olmazdı.

1 Şubat günü  faşist Türk devletine ait F16’ların acımasızca bombaladıkları, o cennet bahçesiydi. Zerdeşt ve Dijwar’ın emek vererek büyüttüğü kırk çeşit kuş türü ve Teyrê Tawuslardı. Zerdeşt, onların bilgeliğine kavuşmuş ve “Êzidîler korkmaz” demişti. Êzdalık, doğadan aldığı güçle ayakta kalır ve boyun eğmez.

YBŞ’ye bağlı 80’inci Tugay’ın mekanı, faşist Türk devletinin bombardımanından sonra  viraneye döndü. Orada yaşayan hiçbir canlı düşmanın önünde eğilmedi. Ruhları tüm Êzidîlerin yüreğinde can buldu. Teyrê Tawus, bir ağacın üstünde başı dik, göklerin mavisinde öyle mağrur, asi, düşmanına inat direnmiş ve boyun eğmemişti. Ezdalıkta Melekê Tawus, ahlak- isyan, boyun eğmemek demektir.  O, özgür toplumun ruhudur.

Ezdalık dünyanın köküdür. Türkiye, KDP, Irak ve hesap peşinde koşan dış güçler, Êzdalığı köklerinden koparmak için her şeyi yapıyor. TC’nin 1 Şubat’ta yaptığı saldırı bunun ifadesidir. Bu saldırılar sonuç almadı, fakat saldırıdan geriye bir tek fotoğraf kaldı. Boyun eğmeyen Teyrê Tawus’un özgür ruhunun fotoğrafıydı bu. Teyrê Tawus, bu duruşuyla herkese güçlü bir mesaj vermiş, ‘Ezdalıkta boyun eğmek ve kölelik yapmak yoktur’ demişti.

Kaynak: ANF

 

Bunları da beğenebilirsin