Türkiye ve bölgede paramiliter güçler

HİWA XOŞNAW

Ortadoğu’da ülkelerin resmi ordularının dışında iktidara ve bazı güçlere bağlı ordu ve yapılar bulunuyor. Bu yapılar ulus-devletlerin sınırlarını aşan bir tarzda örgütlenmekte ve bağlı oldukları rejimin gereklileri doğrultusunda operasyonlar düzenliyor. Paralel yapılar, çoğu zaman ülkenin resmi ordusunun da önünde geliyor. İran’a bağlı olan Kudüs Gücü, Irak’ta faaliyet gösteren Haşdi Şabi ve Türkiye’nin paramiliter gücü olarak çalışan SADAT bu duruma örnek gösterilebilir.

Kapitalist sistem ve egemen ulus-devlet mantığı ile ortaya çıkan paramiliter ve kontra güçler bölgede tartışma konusu haline geldi. Bu tür gayrı resmi yapılar, ulus-devletin Anayasası’na aykırı olmasına rağmen, iktidar tarafından korunuyor. İktidara bağlı gayri-nizami yapılar, kriz zamanlarında ortaya çıkarak, toplumsal olayları provoke ediyor, önde gelen isimlere saldırıp, suikast düzenliyor. Örneğin 2014 yılında DAİŞ, Irak’ın üçüncü büyük şehri Musul’a saldırdığında orada sadece Irak ordusu vardı. Ancak ordunun kurşun sıkmadan ve en gelişmiş Amerikan silahlarını kullanmadan tüm silahları DAİŞ’e teslim etti; Musul halkını, Hristiyan ve Êzidî halkını katletti. Bunun temel sebebi, Ortadoğu devletlerinin içindeki kurumsal mekanizmaların yok edilmesidir. Güvenlik kurumlarında halkların çıkarlarını esas alan bir mantığın yerine mezhepçi ya da ırkçı bir çizgi egemendir. Aynı zamanda rejim ve devlet seçkinleri otoriterliğe ve diktatörlüğe doğru ilerlemekte, ulusal orduya inanmamakta ve muhaliflerini engellemek için kendilerine yakın olan ordular kurmaktadırlar.

Ortadoğu’da öne çıkan paralel güçlerin bazıları şöyle:

İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü: 1988 yılında, bağımsız bir güç olarak İran’da Irak’a karşı kurulmuştur. İran dışında muharebe ve istihbarat amaçlı özel harekâtlarda kullanılan bir kuvvettir. Kudüs Gücü’nün 15.000 özel eğitimli askeri olduğu tahmin edilmektedir. Bugüne kadar Kudüs Gücü’ne bağlı olan ordular, Sovyet ve Afganistan savaşlarına, Irak-İran savaşına, 1982 Lübnan savaşına, Bosna ve Belucistan savaşlarına, Kandil’de PKK ve PJAK’a karşı yapılan savaşa ve şimdi de Suriye ve Yemen’deki savaşlara katılmışlardır. General Kasım Süleymani’nin Bağdat’ta öldürülmesinin bu yana Kudüs Gücü’ne İsmail Qaani başkanlık etmektedir. ABD’li politikacı ve uzmanlara göre Kudüs Gücü, İran ekonomisini tekelleştiren gruplardan biridir ve ABD’nin terör listesinde yer almaktadır. Yine, ABD ile İran arasında nükleer pazarlıklar hususunda yaşanan anlaşmazlığın temel nedenlerinden biri Kudüs Gücü’nün yetkisi ile bağlantılıdır.

Haşdi Şabi: IŞİD’in 2014 yılında Ninova eyaletinin merkezi olan Musul başta olmak üzere kuzey ve batı Irak’taki şehir ve kasabaların çoğunu işgal etmesinden sonra, 13 Haziran’da Şii Yüksek Merci Ayetullah Ali El-Sistani tarafından yayınlanan bir fetva ile Haşdi Şabi kuruluşu ilan edilmiştir. Tahminen 130.000 savaşçısı olan Haşdi Şabi, üç gruba ayrılmış 42 Şii silahlı grubun oluşturduğu bir koalisyondur. Bu güçler şu anda Bağdat, Anbar, Diyala, Salahaddin, Kerkük ve Ninova illerinde IŞİD’in kalıntılarına yönelik operasyonlar düzenlemektedir. Şii milislerin Lübnan ve Irak’taki politikası Sünni milis gruplara benzememekte ve Şii milislerin arasında Hristiyanlar, Yezidiler ve diğer dini gruplar da yer almaktadır. Haşdi Şabi’nin ana bileşenleri, Kays el-Khazali (Xezali) liderliğindeki Ehl-i Hak milisleri, Amiri liderliğindeki Bedir örgütü ve Ebu Hüseyin Hamidavi liderliğindeki Irak Hizbullah tugayıdır. Haşdi Şabi’deki baskın yapı, diğer Şii gruplardan daha fazla askeri deneyime sahip ve tahmini 15.000 savaşçısı olan Hadi El-Amiri liderliğindeki Bedir grubudur. Ayrıca; Haşdi Şabi, 2019 yılında, bir sivil toplum birlikteliği olan Ekim Hareketi’nin (El-Tishrinyun) parçası olan Iraklı göstericilerin öldürmesi olayından dolayı ABD tarafından suçlanmaktadır.

Irak, mevcut Başbakan Mustafa el-Kazımi’nin kontrolü altında ulusal bir orduya sahiptir. Iraklı politikacılar ise ulusal ordunun IŞİD’e karşı Musul sınavını geçmediğine ve başka bir orduya ihtiyaç duyulduğuna inanıyor. Sünni güçler kendi ordularına sahip olmak için çok uğraştılar, ancak Sünni ülkeler ortak İran korkularına rağmen birleşemedikleri için bir milis gücü oluşturamadılar ve eski Sünni Baasçıların bir kısmı Irak ulusal ordusuna geri döndü. Irak ordusunun Sünni şubelerinin kimi zaman dilimlerinde, Şii karşıtlığı üzerinden, Türk devletiyle çıkar ortaklığı içinde olduğu görülmektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak’taki politikası mezhep odaklıdır ve Şiilere karşı olan ya da Şii fobisi olan herkes Erdoğan’dan medet ummaktadır. Fakat Recep Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan, Sünni Araplar arasından çıkarılabilecek bir milis gücünün zeminini bulamadılar.

SADAT

Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi olarak kurulan SADAT, Türkiye merkezli sözde askeri danışmanlık hizmeti veren bir kuruluştur. Şirket, 28 Şubat 2012 tarihinde emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi tarafından kurulmuş olup uluslararası alanda askeri eğitim, savunma danışmanlığı ve mühimmat alımı gibi hizmetler sunmaktadır. Şirketin merkezi İstanbul’da yer almaktadır.

SADAT’ın örgütsel yapısı hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Türkiye tarihinde bu tür organizasyonlar vardır ama SADAT vakası oldukça farklı bir duruma işaret etmektedir. Zira Türkiye tarihinde ilk kez rakip politikacılar ve hatta mafya ya da çete liderleri bir şirketten bahsetmektedir. Eskiden birkaç Türk kontrgerilla grubunun varlığı dolaylı olarak bilinir ama tek amaçları Kürtleri öldürmek olan bu gruplardan kimse bahsetmezdi. Şimdi yurt dışında bulunan mafya lideri Sedat Paker, Türk hukukunda bile terör örgütü olarak kabul edilen El-Nusra’ya SADAT aracılığıyla silah gönderdiğini itiraf etti.

Erdoğan’a bağlı Türk yargı sisteminin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) önde gelen isimlerinden Canan Kaftancıoğlu’nun tutuklanmasına karar vermesinin ardından, CHP kurmayları SADAT şirketinin kapısına giderek mevcut iktidara meydan okudu. Mafya lideri Sedat Paker ve CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına göre SADAT’ın görevi Suriye ve Libya’daki İslami terör örgütlerine silah göndermek ve onları eğitmektir. Her iki kaynağa göre, SADAT’ın Türkiye içindeki görevi ise Erdoğan rejiminin yenilmesi durumunda kitlesel gösteriler ve seçimler sırasında Erdoğan’ın gücünü korumaktır. Bu amaçla çoğu aşırı İslamcılardan oluşan bu paramiliter şirketin, Erdoğan karşıtı kişilere suikast düzenlemek için özel ekipler kurduğu iddia edilmektedir.

Buradaki en önemli nokta laik Türk anayasasına göre, başta dini kimliğe sahip olanlar olmak üzere Türk ordusu ve MİT dışında hiçbir kurum herhangi bir askeri faaliyet içinde olamaz. Erdoğan’ın eski danışmanlarından olan ve aynı zamanda SADAT’ın kurucusu olan Adnan Tanrıverdi, İslami bir anayasayı, İslam ülkelerinin birliğini ve bir İslam ordusunu savunuyor. Bunların IŞİD’in hedeflerinden farklı olduğunu söylemek ise mümkün değildir.

Haşdi Kurdayeti El-Erdoğani nedir?

Arapça olan Haşd kelimesi, kitlelerin bir araya gelmesi anlamına gelir. Bu kavram, daha çok Ansar al- Hashd gibi dini toplantılar için kullanılır.

22 Kasım 2014’te dönemin Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Kürdistan’ın güneyindeki Roj pêşmergelerin eğitim kampını ziyaret etti ve Kürdistan’daki Türk istihbarat görevlileri ve Pêşmerge görevlileri tarafından karşılandı. Roj Pêşmergeleri, İslami geçmişe sahip bir grup insandır. Grup, 2012 yılında Suriye savaşına müdahale etmek üzere Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) tarafından kuruldu. O zamanlar ve şimdi, KDP ve Türkiye tarafından desteklenen (ENKS) adlı bir Kürt grup, Erdoğan’ın Suriye’deki hedefleri için çalıştı. Davutoğlu’nun 2014 yılındaki Güney Kürdistan’ın Diyana kampına yönelik ziyareti esnasında, Türk ordusunun, jandarmasının ve istihbarat elemanlarının Peşmergeleri eğittiği görülmüştür. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu ziyareti, KDP Peşmergelerinin tüm kollarının Türk devletinin denetimi altında yetiştirildiği ve Erdoğan’a yakın amaçlar için kullanıldığı konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmadı. 13 Nisan 2020’de Libya ordu sözcüsü Ahmed el-Masmari, savaşmak için Türkiye üzerinden Libya’ya gelen birkaç Kürt savaşçının yakalandığını duyurdu. Bu savaşçıların Roj Peşmergelerine ait olduğunu ve Irak Kürdistanı’nda Türkçe eğitimi aldıklarını söyledi.

Daha önceki programlarımda ve yazılarımda, Kürt milliyetçiliğinin Kürt toplumunun üst sınıfları olan şeyhler tarafından karakterize edildiğinden çokça bahsetmiştim. Ubeydullah Nehri’den Mesud Barzani’ye Kürt hareketleri Nakşibendi şeyhlerinin ellerinde (Şeyh Mahmud ve Talabani hariç) şekillenmiştir. Mevlana Halid Nakşibendi 1226’da, Hindistan’dan Süleymaniye’ye döndüğünde şöyle diyordu: ‘’Saltanattan, vergi toplamak için buraya bir Kureyş Arabını göndermemesini rica ediyoruz. Biz vergileri kendimiz toplayıp onlara göndeririz.’’ Halid Nakşibendi’nin açıklaması, kendisini Kürdistan yöneticilerinin vekili olarak gören Kürt üst sınıfının mihenk taşı olarak görülebilir. Bu temelde Kürt şeyhlerinin nasıl düşündüklerini, ne zaman ve neden otoritelere karşı ayaklandığını veya taviz verdiklerini inceleyebiliriz.

Êzidîlerle ilgili olarak Haşdi Kurdayeti El-Erdoğani grubu şu görüşte: 2014’te hepinizi yok edemedik, şimdi bizim gibi düşünmelisiniz, PKK ve Haşdi Şabi’yi kastederek düşman olarak gördüklerimizle ittifak yapmamalısınız. 200 yıl önce Soran Emiri (Paşayê Kor), Ezidilerin Badinan Emiri ile ticari ilişkisi olması karşılığında, Şengal’de IŞİD’den başka kimsenin yapmadığı en büyük katliamı yapmıştı. Mustafa El-Kazımi’nin ordusunun Sünni kolu olan Haşdi Kurdayeti’nin ve Türk devletinin Şengal’e yönelik saldırıları ise bize Güney Kürdistan’da Peşmerge diye bir şeyin olmadığını gösteriyor. Bu nedenle çağdaş Kürdistan Hareketi’nin dışında hiç kimse Ezidilerin mücadelesine destek vermek ve onların kanlarını dökmek istemiyor.

Şimdi Haşdi Kurdayeti El-Erdoğani’nin neden Ezidilere karşı olduğunu daha iyi görebilirsiniz. Erdoğan rejimi altındaki Türk devletinin ve Haşdi Kurdayeti’nin, Şii Haşd’a karşı yaptığı propagandanın sadece bir tarafı doğrudur. Ama bu propagandayı yapanlar, aynaya bakıp kendilerinin nasıl Haşdi Kurdi’nın gerçek yüzüne dönüştüklerini görmek istemiyorlar.

Bunları da beğenebilirsin