Soykırım ve işgale karşı Çağın Direnişi: Efrin

Mervan Özdemir / RojNews

20 Ocak 2018’de işgalci Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının başlattığı Efrîn’i işgal seferi Rusya’nın da onayı ve desteğiyle uluslararası hukuk ve ahlaki normlar ayaklar altına alınarak başlatılmıştı, ancak daha büyük bir stratejinin yeni bir evresine işaret etmekteydi.

Türk devleti 30 Ekim 2014 MGK toplantısında, toplu imhaları, şehirlerin yıkılmasını, toplu göçertmeleri, yaygın tutuklama ve gözaltı kararlarını içeren ‘Çöktürme Planı’nı kabul etmiş ve yüz yıla yaklaşan inkar ve soykırım politikalarını AKP öncülüğünde sürdürmeye karar vermişti. Buna göre önce Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de Kürt özgürlük hareketi tasfiye edilmeye çalışılacak daha sonra Rojava işgaline girişilecekti.

Neolotik devrimden 21. yy ilerici insanlık devrimine

20. yüzyılda Suriye rejimi tarafından birçok kadim kent Tişrin ve Tebqa barajlarının altında bırakılıyor. Doğal toplum kültürüne örnek olarak Efrîn’de bulunan Girê Endarê ve Cindirêsê, Amed Ergani’ye yakın olan Çemê Xallan, Urfa sınırları içinde olan Newala Çorî ve Göbeklitepe ile Orta Anadolu’da, Akdeniz, Filistin ve Suriye’de bulunan birçok tarihi merkezde neolitik dönemin izlerine rastlanıyor.

2012  yılında Kürt halkının öncülüğünde başlayan; Arap, Süryani, Ermeni ve Çerkez halklarının katılımıyla büyüyen Rojava özgürlük güçleri Kuzey Suriye Federasyonu’nu ilan etmiş, Suriye Demokratik Güçleri olarak yeniden yapılanmış, 10 Ekim 2017’de Reqa’yı DAİŞ’den temizleyerek tarihi başarılar elde etmişti.

Rojava Devrimi’nin halkların birlikteliğine ve kadın özgürlüğüne dayalı yapısı, demokratik ekolojik özgürlükçü karakterini belirlediği gibi yeni bir alternatif sunuyor. Bu nedenle Türk devletinin Efrin ile başlattığı işgal ve soykırım saldırısı, aynı zamanda devletli ve demokratik uygarlık güçlerinin çatışması ve tarihsel sosyolojik hafızanın güncellenmesi anlamını taşıyor.

Sömürgeci ve işgalci merkezi hegemonik güçler, halklar, inançlar ve kültürler arasında ayrım yaratarak yine kadınları katlederek kendini var ediyor. 21. yüzyılda demokratik ekolojik ve kadın özgürlüğüne dayalı paradigma ile demokratik konfederalizm sisteminin vücut bulduğu Rojava Devrimi, bu politikaları boşa çıkaran ve alternatif sunan bir sistemin inşası anlamına geliyor. Rojava Devrimi, ayn zamanda bir kadın devrimi ve demokratik ulus projesi olarak halkların ve kadınların özgürlük mücadelesinde çoktan yerini almış bulunuyor.

Efrin işgaliyle gelişen talan, tecavüz, katletme ve kaçırma

İşte bu gelişmeleri kendi bekası için tehlike olarak gören AKP-MHP faşist iktidarı, Rusya’ya verdiği tavizler sonunda 20 Ocak 2018’de Efrîn’e saldırdı. 20 Ocak 2018 tarihinde Türkiye’ye tam yetki vererek topyekun saldırıya geçen merkezi hegemonik sistem, dünyanın gözü önünde soykırım ve işgal harekatı sürdürerek bu sistemi yok etmeye çalışıyor. Buna karşı büyük bir direniş sergileniyor.

Elbette bu işgal saldırılarının çok yönlü nedenleri olduğunu belirtebiliriz, ancak iki boyut öne çıkıyordu. Birincisi; Türk devleti DAİŞ ve El-Nusra artığı çetelerle Efrîn’i işgal edip, bölgede hem varlığını sabitleştirme hem de işgalini yaymayı amaçladı.

İkincisi; Dönemin siyasal konjonktürü içinde içte yaşadığı tıkanma ve çöküntüyü dışa dönük militarist bir saldırganlık ve manipülasyon ile örtmeye çalıştı. Örneğin bu işgalin geliştiği koşullarda 24 Haziran 2018’deki baskın genel seçimlerinin hazırlığını yaptı. Dolayısıyla seçimlere savaş ortamında girmeyi toplumu manipüle etmenin en elverişli toprağı haline getirdi.

Üçüncüsü; Demografik yapıyı değiştirmek amacıyla Efrîn halkını yerinden yurdundan eden Türk devleti, boşalttığı yerlere Şam bölgesindeki çeteleri ve ailelerini sistematik olarak yerleştirmiştir.

Dördüncüsü; Efrîn’nin tarihi ve kültürel dokusu tahrip edilerek bir tür tarihi ve kültürel belleksizleştirme geliştirilmeye çalışılmıştır. Ve son olarak Efrîn’de DAİŞ tipi bir yaşam biçimi dayatılarak özgürlükçü yaşam arayışları bitirilmek istenmektedir. Örneğin Jinnews tarafından servis edilen fotoğraflarda DAİŞ benzeri uygulamaların hayata geçirildiği basına çokça yansımış ve yansımaya devam etmektedir.

Unutulmaması gereken diğer önemli bir boyut ise işgal harekatının başladığı günden itibaren her türlü kirli savaş yönteminin bir savaş strateji biçiminde sistematik olarak Efrîn’de pratikleştirildiğidir. İnsan kaçırma, kaybettirme, işkence olayları oldukça sıradanlaştırılarak günümüze kadar sürdürülmüştür. Halkın mal ve mülküne el konulmuş, kimileri ev ve topraklarını satmaya zorlanmış, kentteki hastane ve okullar istihbarat merkezi ve işkencehaneye çevrilmiştir.

İşgalde 563 sivil katledildi

Türk devletinin saldırılarına karşı Efrîn’de Kürt halkı 58 gün boyunca tarihi bir direniş gerçekleştirdi. 58 günlük direnişte Türk devleti tarafından 498 sivil vahşice katledilirken 690 kişi de yaralandı.

Efrîn Kantonunun işgal edilmesinin ardından sivillere yönelik ihlalleri son bulmadı.

Efrîn İnsan Hakları Örgütü verilerine göre, ilk 2 yılda Efrîn ve Şehba’da 563 sivil katledildi. Bu 563 kişinin 55’i işkenceyle katledildi.

İlk 2 yılda 6 bin 398 kişi kaçırıldı

İlk 2 yılda Efrîn’de 6 bin 398 sivil kaçırılırken, bunların 3 bin 400’ünün akıbeti ise halen bilinmiyor. Sivilleri kaçıran çeteler, serbest bırakma karşılığında çoğu kez fidye istedi. Kaçırılan sivillerin 690’ı yaralı halde bulundu. Bu yaralılardan 303’ü’nün çocuk olması ise dikkat çekti.

İşgalin ardından da Efrîn ve Şehba’ya yönelik katliam saldırıları devam etti. 2 Aralık 2019’da Til Rifat’ta yaşanan katliamda 8’i çocuk 10 sivil katledildi. 25 Şubat 2020’de Aqîbê köyüne yönelik bir katliam gerçekleşti. Aqîbê köyünde aynı aileden 3 kişi katledildi.

İşgal ganimeti: Efrin zeytinleri

Türk devleti ve çetelerinin halka dönük vahşi saldırılarının yanı sıra Efrin’in yeşil doğası da katledildi. Efrîn’de 225 binden fazla zeytin ağacı kesildi. 300  fazla zeytin ağacı kesilerek keresteleri Türkiye’ye kaçırıldı. Efrîn’de bulunan 10 binden fazla meşe ağacı da kesilirken, 11 bin hektardan fazla tarım arazisi de ateşe verildi.

Demografik yapı değiştirildi

Suriye-Efrîn İnsan Hakları Örgütü, işgalcilerin Efrîn’in köy ve ilçelerine 400 binden fazla kişiyi yerleştirdiğini, bu kişilerin çoğunun Suriye bölgelerinden, özellikle de İdlib’in güneyi, Halep ve Şam’ın Doğu Guta bölgesinden getirildiğini ifade etti.

Türk devletinin Efrîn’de planlı bir şekilde yürüttüğü demografik değişim politikalarına dikkat çeken örgüt, sokak, köy ve kamu alanlarının isimlerinin değiştirildiğini ve resmi kurumlara Türk bayraklarının asıldığını kaydetti.

Kentteki sokak, okul, kavşak isimleri Türkçeleştirildi

İşgalci Türk devletinin Efrîn merkezinde bulunan Azadi Meydanı’nın ismini Atatürk Meydanı, Newoz Kavşağı’nı Selahattin Kavşağı, Wetani Kavşağı’nı 18 Mart Kavşağı ve Kawayê Hesinkar Kavşağı’nı ise Zeytin dalı olarak değiştirdiğini bildirdi. Bununla birlikte Qestela Miqdad köyünü Selçuk Obası, Kotana köyünü Zafer Obası ve Kurzêlê köyünü de Cafer Obası olarak değiştirildiğine dikkat çekildi.

Stratejik Kürt bölgelerine de Osmanlı isimleri verildiğini, Türk bayrakları ve Erdoğan fotoğraflarının asıldığını kaydeden örgüt, okullarda da Türkçenin dayatıldığını ve Türk bayraklarının asıldığını söyledi.

Dükkan ve sokaklarda Türkçe afişlerin asıldığı, Êzidîlerin kutsal yerlerinin, türbelerinin ve ibadet yerlerinin de talan edildiği belirtildi.

Ayrıca işgal edilen her yerde yurttaşlar Türk kimliği çıkarmaya zorlanıyor.

Efrin halkı hala direniyor

4 yıldır evlerini ve topraklarını terk etmek zorunda bırakılan Efrînliler, hala göç ettikleri diğer kentlerde en zor koşullarda, yerleştikleri kamplarda ise bulaşıcı hastalıklar ve toprağa döşeli mayınların tehdidi altında yaşamaya ve direnmeye devam ediyor. Efrînliler içerisinde bulundukları tüm olumsuz koşullara rağmen direnişlerinden geri adım atmayarak, kentlerine yeniden geri dönecekleri günü inanç ve umutla bekliyorlar.

 

 

 

 

 

Bunları da beğenebilirsin