Kendi ülkesinde mülteci bir yaşam: Mehmet Zeki Çelebi

MERVAN ÖZDEMİR

Kürdistan ve Kürt kimliği adına var olan tüm değerlerin ayaklar altına alındığı, Kürt halkının özgürleşme umudunun en sönük olduğu bir tarihte Kuzey Kürdistan’nın Serhat bölgesinde doğmuştu Şehit Mehmet Zeki Çelebi.

Mehmet Zeki Çelebi, 18 Nisan’da 1973 Wan’ın Çaldıran ilçesine bağlı Dasina köyünde 8 çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı.

Ailesi, 1976 yılında Çaldıran’da meydana gelen depremin etkileri altında yaşamını çiftçilik ve hayvancılıkla idame ettirmeye çalışan geleneksel bir Kürt ailesidir. Mehmet Zeki Çelebi, 3.304 kişilik nüfusa sahip Çaldıran’da evlerin %95’i yıkıldığı ve 615 kişi öldüğü 7,9 büyüklüğündeki Çaldıran depremi yaşandığında henüz 3 yaşındadır. Çaldıran depremi, o güne dek Kürdistan’da kaydedilen en büyük deprem olarak kayıtlara geçer.

7 yaşında 70 yaş bilgeliği

Kürdistan’daki devlet politikaları ve halkın devletle olan mesafesinden dolayı okul çağı gelmesine rağmen okula kaydı yapılmaz. Okul çağındayken, henüz 7-8 yaşlarında ailesinin beslediği koyunları otlatmaya çıkar. Birkaç yıl içerisinde küçük yaşına rağmen olgun bir çoban edasıyla tek başına hayvanların bakımını üstlenir.

Babası Paşaxan Çelebi, Şehit Mehmet Zeki için, “7 yaşında ama 70 yaşındaki bir bilge gibiydi” sözleriyle tarif ediyor şehit oğlunun karakterini. Babası, Şehit Zeki’nin küçük yaşlarda başardığı ve üstesinden geldiği büyük işlerden oldukça etkilendiğini belirtiyor her fırsatta.

Köyden kente göç ve kültürel çelişkiler

1976 yılında yaşanan Çaldıran depremi, Çaldıran halkının ilerleyen süreçlerde göçmesine neden oluyor. Devletin gerekli sosyal yardımları yapmaması, köylere gereken desteği sağlamaması, köylerden kente doğru göçleri hızlandırır.

Mehmet Zeki Çelebi’nin ailesi 1984 yılında artık hayvancılığın istenilen düzeyde maddi ihtiyaçlarını karşılayamamasından dolayı Wan kentine göç eder. Mehmet Zeki Çelebi için esas arayışların ve sorgulamaların ilk kıvılcımları da bu sürede başlar.

Köyden kente göç ederken henüz 11 yaşında olan Mehmet Zeki Çelebi, köylerin doğal, komünal toplum yaşamından çıkıp kentin daha çarpık yaşam zihniyetiyle karşılaşır.

Türk devletinin kuruluşundan itibaren, özellikle Zilan katliamından sonra Serhat bölgesine yerleştirilen ve Kürt halkını asimile etmeyi amaçlayan Acem-Türkmen ailelerin çocuklarıyla aralarındaki kültürel çelişkinin farkına erken varır. Zeki Çelebi, daha önce hiç bilmediği ve çok az duyduğu bir dili konuşan çocuklarla iletişim kuramayarak bir yalnızlık yaşar. Arkadaş çevresi, kendi kardeşleriyle sınırlı kalıyor.

Çelebi ailesi göç etmelerine rağmen köyün doğal yaşamını imkânlar dâhilinde kentte de sürdürmeye çalışır. Anne Zarife Çelebi, ekmeğin fırından satın alındığını hayretle izler. Kendi ekmeklerini, kendi bahçelerinde pişirirler. Anne Zarife Çelebi, Şehit Zeki’nin aile içerisindeki aktif halini, “ekmek yapmak için hamur yoğururdum ve Zeki, hamuru bile kendisinin yoğurabileceğini, benim yorulmamam gerektiğini söylerdi” cümleleriyle dile getiriyor.

Köydeki gibi her insanın ihtiyacını karşılama temelinde üretimini kentlerde göremiyor Zeki Çelebi. Köyde ailenin ihtiyaçlarını üretme konusunda bilinçlenen Mehmet Zeki Çelebi, kentte arı gibi, karınca gibi çalışması gerektiğinin farkına varır. Wan’ın bir Kürdistan kenti olması nedeniyle devletin özel politikalarının bir sonucu olarak gençlerin çalışabileceği üretim alanları sınırlıdır.

Kürdistan’dan metropollere

Zeki Çelebi, işsizliğin had safhada olmasından dolayı bir grup yoksul Kürt arkadaşıyla 1986 yılında Wan’dan Türkiye metropollarine göç ediyor. Türkiye’nin birçok metropol kentinde tarlalarda, fabrikalarda çalışır, amalelik yapar ve ailesine maddi anlamda destek olmaya özen gösterir. En çok çalıştığı ve yaşadığı kent ise İstanbul’dur. Kürt Özgürlük Hareketi’nin varlığını Kürdistan’dayken idrak edip çözümleyebilecek yaşta olmayan Zeki Çelebi, 13 yaşlarında gittiği İstanbul’da Özgürlük Hareketi’nin ismini duyar.

Gözaltı, tutuklanma ve işkence

Kürdistan devrimci gençlik hareketiyle Türkiye metropollerinde kurduğu ilişki, Kürdistan ve Türkiye metropolleri arasındaki geliş gidişlerini sıklaştırır. Türkiye metropollerindeki maratonu 12 yıl boyunca süren Mehmet Zeki Çelebi, 1998 yılının Ağustos ayında ailesini ziyaret etmek için döndüğü Kürdistan’da, Wan’ın Erçiş ilçesine bağlı Çelebibağ beldesinde gözaltına alınır.

Ailesinin gözleri önünde gözaltına alınmasına rağmen kendisinden on günü aşkın bir süre haber alınmaz. Mehmet Zeki Çelebi, gözaltı sırasında ağır işkencelere maruz bırakılır. Helikopterle Tendürek dağı üzerinde gezdirilir ve konuşmaya zorlanır. Konuşmaması durumunda helikopterden Tendürek dağına atılacağı söylenir.

Mehmet Zeki Çelebi’nin davası İstanbul’da görülür. 1998 yılından 2004 yılına dek 6 yıl boyunca Ümraniye cezaevinde kalır. Üzerine atılı suçlamaları kabul etmeyen Çelebi, uzun bir yargılanmanın ardından tutuksuz yargılanmasına devam edilmesi kararı ile tahliye olur. 6 yıl boyunca hasret kaldığı memleketine hemen ertesi gün hareket eder.

Toplumsal adaptasyon sorunları

Mehmet Zeki Çelebi, okul okumamasına rağmen çevresinden okuma yazmayı öğrenir. Cezaevinde okuma ve yazmasını tam geliştiren Çelebi, 6 yıllık esaret süreci boyunca sayısız kitap okur, anılar tutar ve şiirler yazar. Mehmet Zeki, cezaevinde tuttuğu her notu ömür boyu saklayacağı bir çantaya koyup hatıra olarak muhafaza eder.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin toplumsal çözümlemeleri üzerine cezaevindeyken yaptığı yoğunlaşmalar, tahliye olduktan sonra bir adaptasyon sorunu yaşamasına neden olur. Tahliye olur olmaz devrimci arkadaşlarıyla iletişim kuran Zeki Çelebi, her ne kadar topluma adapte olma konusunda çelişkiler yaşasa da yurtseverlik sorumluluklarını yerine getirmekten geri durmaz.

Zeki Çelebi, ailesinin içerisinde daha küçük yaşından itibaren yön veren, inisiyatif sahibi olan, öncülük eden ve üretebilen özellikler taşıyordu.

Tahliye olduktan sonra ilk yıllarda Wan’da bulunan Yüzüncüyıl Üniversitesinde fotokopi işleriyle uğraşan Zeki Çelebi, aile içerisinde bir dağınıklığın olduğunu fark ederek, ailesinin etrafında toplanabileceği bir mobilya atölyesini aktif hale getirir. Kardeşleri, kendisi etrafında birleşir ve üretime başlar.

2006 yılında evlendiği Nurten Çelebi, Zeki Çelebi’nin sürgünlerle, kaçak bir yaşamla geçecek uzun yılların tanığı ve en yakın mücadele arkadaşı olacaktır.

2007 yılında ilk çocuğu Özgür’ü kucaklarına alan Zeki ve Nurten Çelebi, birkaç yıl sonra zorlu bir yaşamın kendilerini beklediğinin farkındadırlar. Zira Zeki Çelebi, devam eden davalarının yanı sıra mahalledeki örgütlenme çalışmalarını da sürdürür. Tüm bu bilinçle her an her şeyin yaşanmasına hazır bir şekilde yaşamlarını sürdürürler.

Sürgün yılları

2004 yılında tahliye olduğu dosyası 2010 yılında sonuçlanan Mehmet Zeki Çelebi’ye müebbet hapis cezası verilir. Artık Zeki Çelebi için sürgün yollarının kapıları aralanmıştır. Eşi Nurten Çelebi, kendisini ürkütmemek adına Wan’ın Başkale ilçesine bir mobilya montalama işi için gideceğini belirtir. Nisan ayında Serhat’ın kuru soğuğunu bahane ederek eşi Nurten’den en kalın kazağını ve sağlam botlarını ister. Küçük bir sırt çantasıyla başlamıştı sürgün yolculuğu.

Nurten Çelebi, eşi Zeki Çelebi’den yaklaşık bir ay boyunca haber alamadığını ifade ediyor. Çelebi, yaklaşık 16 gün boyunca Rojhılat-Bakur sınırında yürür, yolunu kaybeder ve kaçakçıların eline düşer. Kaçakçıların tehdit ve şantajlarına maruz kalan Çelebi, kaçakçılardan bir şekilde kaçmayı başarır ve Rojhılat’ın bir köyüne varana dek yürür. Köy girişinde baygınlık geçiren Çelebi’yi İran pastarlarından önce onu bir yurtsever Kürt fark edecek ve evinde tedavi edecektir.

Açlıktan ve soğuktan sağlığı bozulan Zeki Çelebi, yaklaşık 2 hafta tedavi gördükten sonra kendine gelir ve ailesine ulaşır. Aile ile bağ kurduktan sonra Rojhılat’tan Güney Kürdistan’a göç eder.

Güney Kürdistan: Şehit Zeki Çelebi’nin yeni ana kucağı

Güney Kürdistan’a ulaştıktan 6 ay sonra ailesini çağıran Zeki Çelebi, sosyal yaşama hemen adapte olur, aktif bir mücadelenin içerisine girer.

Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentine siyasi sebeplerle yerleşen ilk yurtsever ailelerden biri olur. Bu nedenle de kendisinden sonra gelen tüm ailelerin bir öncüsü de olur aynı zamanda.

Zeki Çelebi, Güney Kürdistan’ı bir ana yurdu olarak görür, ona sarılır, yönünü Avrupa ülkelerine çevirmeyi hiçbir zaman düşünmez.

Mezopotamya İşçiler Derneği’nin kurucu üyesi olan Zeki Çelebi, kendisinden sonra Süleymaniye kentine göç eden siyasi göçmenlerin toplanacağı bir kurumsal çatının mimarlarından olur. Derneğin üyelerinin yasal haklarının savunucusu, ihtiyaçlarını belirleyeni olur. Dernek çatısı altında en çok kültürel ve sanatsal etkinliklere öncülük eder.

Güney Kürdistan’da düşman bilincini hiç unutmayan Zeki Çelebi, tüm eylemlerin içerisinde olur. Türk devletinin kendisini ajanlaştırma, kişiliğini teslim alma politikalarına boyun eğmeyerek ona karşı tavır aldı. Türk devletinin kendisini ajanlaştırma yönündeki baskılarına karşı katıldığı bir televizyon programında, ‘Düşman iyi bilsin ki bizler boyun eğmeyeceğiz, bizleri teslim alamayacaksınız’ der.

Kendi emeği, kendi çabalarıyla açtığı ve çok sevdiği kızının adını koyduğu Deniz Restorand önünde uğradığı silahlı sukiast saldırısına dek mücadeleden bir an olsun kopmadı. Mehmet Zeki Çelebi, 17 Mayıs 2022 tarihinde uğradığı silahlı saldırıdan bir gün sonra yaşama gözlerini yumdu. Arkasında mücadele dolu bir yaşam öyküsü bıraktı.

 

Bunları da beğenebilirsin