Önder Öcalan’ın Kerkük üzerine değerlendirmeleri

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, daha önce savunmalarında ve görüşme notlarında Kerkük sorununun çözümü üzerine kapsamlı değerlendirmelerde bulunmuştu. Bu yazıda 1993’ten bu yana Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kerkük üzerine yaptığı değerlendirmeleri derledik.

Irak hükümeti ile Kürdistan Bölgesi arasında tartışmalı olan ve statüsü Irak anayasasında belirlenmiş olan Kerkük’ün ve diğer ihtilaflı bölgelerin 16 Ekim 2017 yılında Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçleri tarafından işgal edilmesiyle dikkatler yeniden Önder Öcalan’ın Kerkük hakkındaki görüşlerine yöneldi.

2013 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı heyeti bir görüşme gerçekleştirmişti. Bu görüşmede Önder Öcalan, Güney Kürdistan’daki tartışmalı bölgeler ile Kerkük’ün durumu hakkında bir takım uyarılarda bulunarak, bu bölgelerin demokratik bir anlaşma yoluyla korunması gerektiğine işaret etmişti.

49’lar Davası ve Kerkük Provokasyonu (1 Mart 1993)

1958 yılında Güney Kürdistan’da bulunan Kerkük bölgesinde Türkmenlere yönelik bir katliam gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen bu katliam Kürtlerin üzerine yıkılmak istenmişti. Bu temelde TBMM’de meclis gündeminin dışında söz alarak konuşan Demokrat Parti Niğde Parlamenteri Asım Eren konuyla ilgili şunları ifade etmişti; “Biz de Türkiye’de aynı doğrultuda karşılık vererek misilleme yapalım.”

İstanbul Üniversitesi’nde okuyan 103 Kürt öğrenci daha sonra Eren’in bu konuşmalarını protesto etti.

O dönem Irak’ta Faysal rejimi yıkılmış, Mele Mustafa Barzani ise yanındaki pêşmergelerle birlikte Bağdat’a geri dönmek üzere yola çıkmıştı. Kürt hareketleri gittikçe güçleniyor, gerçekleştirilen katliam ise 49 olayları gibi gösterilerek bir gerekçe olarak kullanılmak isteniyordu.

Bu konuda MİT tarafından hazırlanmış ve CIA’ye sunulmuş bir rapor bulunuyordu. Bu rapor daha sonra 1965 yılında Yön Dergisinde ise yayınlandı.

Çekiç Güç ve Türkiye’nin Amacı (26 Eylül 1996)

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Türk devletinin amacına ilişkin belirlemeleri şu şekilde:

“ABD ve İngiltere tarafından belirlenen, 36 ve 37. paralelde bulunan bölgelerin sınırları Kürt halkının korunması için değil, Türk devletinin Irak topraklarının bütünlüğünü parçalayabilmesi için konulmuştur. 36 ve 37. paralelde uygulanan bu savunma şeridi, kesinlikle halkımıza yönelik olduğu kadar, Türk devletinin Irak’ın bütünlüğünün parçalayabilmesine yönelik atılan bir adımdı.

Bu süreçte sadece savunma şeridi değil aynı zamanda Türkmen meselesi de Türk devleti tarafından gündemleştirilmeye çalışıldı. Hatta Amerika ile yürütülen diplomasi trafiği doğrultusunda Musul ve Kerkük’te bulunan Türkmen bölgelerinin de ‘Çekiç Güç’ kapsamına alınması gerektiği talebinde bulunulmuş ve bildiğim kadarıyla Türk devletinin bu talebi ABD tarafından kabul edilmişti. Bu yüzden Savunma Kuşağı bir gerekçeydi. Türkmen meselesi ise Musul ve Kerkük’e ulaşmanın iyi bir araç olarak ortada duruyordu. Türkiye bu doğrultuda ciddi hazırlıklar içerisindeydi. Eğer sorun sadece PKK olsaydı savunma şeridi sadece Kuzey Kürdistan sınırları içerisinde kurulabilirdi. Doğrusu da bu olurdu. Tabi Türkiye Cumhuriyetinin amaçları farklı olduğu için bu kuşak teorisini ortaya attılar.”

Türkmen Federasyonunu Güçlendirme Oyunları (28 Şubat 1998)

“Güney’de kolay kolay statü kazanılamayacağı açıkça görülüyor. Gerçekten de ABD tarafından bir saldırı gerçekleşirse, Türkiye Cumhuriyeti, Musul-Kerkük-Duhok hattında güçlü bir işbirlikçi Türkmen Federasyonu oluşturmaya çalışacaktır. Kıbrıs ve Hatay örneklerinde de görüldüğü gibi bu bölgeleri daha sonra kendisine bağlamaya çalışacak. Böyle bir planları var. Daha sonra ise Kürtlere daraltılmış bir özerk bölge bırakabilirler. Barzani ile geliştirdikleri ittifakın amacı budur. Büyük bir ihtimalle YNK’yi ve Soran bölgesini de bu ittifaka çekmeye çalışacaklar. Bunun da dikkate alınması gerekiyor. Kuşkusuz ne Irak ne de İran rejimi bu planı kabul etmeyecektir. Genel kamuoyu, hatta uluslararası kamuoyunun dahi bunu kolaylıkla kabul edeceği söylenemez.”

100 yıllık oyun (11 Temmuz 2001)

“Yaklaşık 200 yıldır aynı oyun oynanıyor. Son 25 yıldır ise bu oyun bizim üzerimizde oynanmak isteniyor. Kürtlere başkaldırmaları gerektiği söylenirken Mustafa Kemal’e ise Kürtleri asmaları gerektiği söyleniyor. Musul’u ve Kerkük’ü bu doğrultuda aldılar. Bu, tavşan kaç tazıyı tut politikasıdır. Şimdi de Irak’ı istiyorlar. Bizi kullanarak Irak’ı ele geçirmeyi planlıyorlar. Ben buna karşı tavır aldım ve bu doğrultuda çok önemli adımlar atıldı. Bu yüzden Irak’ı biraz zor alırlar. PKK  bunu yeni yeni anlamaya başladı.”

Yeni Kudüs, Kerkük’tür (5 Ocak 2005)

“1948’de Filistin’de de aynı durum ortaya çıktı ve felaket ile sonuçlandı. Nasıl ki İsrail’i Araplara karşı savaştırarak Arapları mahvettilerse burada yürütülen katliam politikası da aynıdır. ABD, Kürt-Türk savaşı başlatarak iki tarafı da kullanmak istiyor. AB de benzer bir çaba içerisinde. Ben bunu önlemek için büyük çaba sarf ettim. Bir başbakan halkını düşünüyorsa bu doğrultuda harekete geçmelidir. Ecevit’in bir açıklaması var. Bu açıklamada Musul’u ele geçireceğini söylüyordu. Musul nerede, Kerkük nerede? Yeni Kudüs, Kerkük’tür. Maalesef çok kan akacak. Acı verici ama ne yazık ki geldiğimiz nokta budur.”

Kürdistan’da savaş yeni başlıyor (19 Ocak 2005)

“Kürdistan’da savaş daha yeni başlıyor. İran ve Türkiye’yi ilgilendiren tarihsel bir süreç başlıyor. ABD, İngiltere ve batılı devletler bu süreci başlattı. Ortadoğu ne kendi petrolüne sahip çıkabiliyor ne de demokratikleşmeyi becerebiliyor. 1806 yılında temelini atmış olan Kürt milliyetçiliği 3 aşamalı bir süreçten geçerek devletleşme yolunda ilerliyor. 200 yıl önce Süleymaniye’de Abdurrahman Paşa tarafından Kürt milliyetçiliğinin temeli atıldı. 1945 yılında örgütlenme aşamasına geçti ve KDP kuruldu. 3’üncü aşamada ise devletleşme yoluna gidecektir. Kürt milliyetçiliğinin ayakları yere bastığında Ortadoğu, kendine yetecek kadar direnecektir. Kürt nüfusu, İsrail nüfusundan daha fazladır. Toplamda 50 milyonluk bir Kürt nüfusu mevcuttur. Bir Kürt profili mevcuttur, bu da dağlı Kürtlerdir. Eğer Kerkük petrolüyle yollar kesişirse işler daha da kolaylaşacaktır. Büyük bir savaşın eşiğindeyiz. Bu savaş çok kanlı olacak. Tüm Ortadoğu kan gölüne dönecek. Bu güç ile savaş 50 yıl da devam edebilir. Bu savaştan bütün Ortadoğu, tıpkı Irak gibi etkilenecek. Hem savaşlar hem de anlaşmalar olacak. Bu savaş halklara mutluluk getirmeyecek. Arap ve Kürt halkları savaşın gölgesinde inleyecek. Bir yüzyıl daha bunu sürdürmek istiyorlar.”

DAIŞ 2014 yılında Şengal’e saldırdığında ve Kerkük’e yaklaştığında Önder Öcalan şunları söylemişti; “PKK hiçbir şekilde Kerkük ve Şengal’den çekilemez. Kandil, KDP’nin tehditlerine kulak asmamalıdır. KDP’nin pozisyonunu dikkate almak zorunda değiller, halkı savunmak zorundalar. Şengal’de daha fazla gerilla olsaydı bu katliamlar gerçekleşmezdi. Halen çok ciddi tehditler sürüyor. Şengal’de Êzidileri katletmek isteyenler fırsat bulurlarsa Kerkük’te tek bir Kürdü dahi canlı bırakmayacaklardır.”

Önder Öcalan ayrıca şunlar ifade etmişti: “Bizler Irak’ta iktidarın bir parçası olmamalıyız. Irak’ta pek çok farklı bileşen bulunmaktadır ve bu doğrultuda demokratik bir ittifak kurularak bir savunma hattı oluşturulması gerekiyor. Goran Hareketi ve diğer bazı hareketler bu rolü oynayabilir. Irak’ın topraklarına yönelik tehditlere karşı izlenebilecek iki strateji vardır. Irak güçleri ile işbirliği yaparak oluşturulacak bir savunma hattı bunlardan ilkidir. İkincisi ise Rojava’daki özerk yönetim modeline uygun bir modelin Musul, Kerkük ve Süleymaniye’de oluşturulmasıdır. Mesut Barzani’nin böyle bir sistemin oluşturulmasına  karşı askeri bir saldırı gerçekleştirmemesini tavsiye ediyorum.”

“Güney Kürdistan topraklarının yaklaşık yüzde 51’ini tartışmalı bölgeler oluşturuyor. Geçtiğimiz yüzyıldan bu yana Musul ve Kerkük şehri, Ortadoğu siyasetinde sıcak bir gündem konusu olarak karşımıza çıkıyor. Bu sorunun çözümü için her ne kadar birçok çözüm yolu, uzlaşma ve yol haritası denenmiş olsa da bu konu tartışmalı kalmaya devam ediyor.

İlkel milliyetçilik tekrar moda olarak modern bir role büründü. Benim geliştirdiğim demokratik konfederalizmin nasıl bir şey olduğunu, ne tür esaslar üzerine kurulduğunu anlamadılar.”

Henüz DAIŞ adında bir çete örgütü kurulmamışken Önder Öcalan 28 Aralık 2006 tarihinde avukatlarıyla yaptığı görüşmede Irak’taki gelişmelere işaret ederek şunları söylemiştir; “Şengal’in çoğunluğunu Êzidîler oluşturuyor. Bir soykırımla karşı karşıya kalabilirler. Şengal ve Mexmur için önlem alınmalıdır.”

Bu değerlendirmeden kısa bir süre sonra 14 Ağustos 2007 tarihinde Şengal’e bağlı Şêx Xidir ve Tilizêr’de bombalı bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırılarda 700’den fazla kişi yaşamını yitirdi.

Önder Öcalan bu kez 5 Eylül 2007’de Talabani ve Barzani’nin Êzidîler adına bir savunma sistemi geliştirmedikleri için bu katliamın önünü açtıklarını söyleyerek, şunları ifade etti; “Savunma sistemi olmayan bir toplumun kendini koruması mümkün değildir.. Savunma sistemi kurmazsanız insanları nasıl koruyacaksınız? Neden güvenlik önlemleri alınmıyor? Kerkük’te her gün katliamlar yaşanıyor. Eğer savunma sistemi kurulursa köylere gidemeyecekler ve araçlarıyla eylemler gerçekleştiremeyecekler.”

Önder Öcalan, 15 Ağustos 2014’te kendisiyle görüşme gerçekleştiren HDP heyetine şu soruları ve tespitleri aktarmıştı; “Benim yıllar önce buradan gördüğüm şeyleri neden görmüyorsunuz? Siyaset, bu tür olayların halkın başına gelmeden önlenmesi sanatıdır. Önderler bu durumu kabul edemezler. Biz ne bu katliamı unutacağız ne kabulleneceğiz ne de bunun için gözyaşı dökeceğiz.”

Değerlendirmeleri bununla sınırlı kalmayan Önder Öcalan 14 Mart 2015 tarihinde HDP’yle gerçekleştirdiği görüşmede KDP’nin Şengal üzerindeki dayatmalarına dikkat çekerek şunları söyledi; “KDP, Şengal’i ve Musul’u bırakarak kaçtı. Êzidîler kadim bir halktır. Onların kurmuş olduğu meclisi kutluyorum. Kendi öz savunmalarını gerçekleştirmelerini sağlayarak onları KDP’nin eline mahkum bırakmayacağız.”

Önder Öcalan’ın değerlendirmeleri ve önerileri üzerine, özgürlük savaşçıları ve gerillalar pek çok engele rağmen Êzidîlerin kaderini KDP’ye mahkum etmeyerek büyük katliamların önünü aldı. Şengal’den Kobanê’ye oradan Rakka’ya kadar DAIŞ çetelerini yeryüzünden temizledi.

Önder Öcalan ardından 5 Haziran 2019’da kardeşi Mehmet Öcalan’la yaptığı görüşmede çetelere karşı kazanılan zaferden duyduğu memnuniyeti şu sözlerle dile getirdi; “Şengal’den Rakka’ya kadar olan alanlarda katliamlar gerçekleştiren DAİŞ çetelerini bertaraf ederek Êzidî halkının intikamını aldık. Bu durumdan çok mutluyum. Şengal halkına saygı ve hürmetlerimi gönderiyorum. Bundan sonra da özgür yaşamlarını inşa etmeye devam etsinler.”

Bunları da beğenebilirsin