‘Tartışmalı bölgeler’de derinleşen çelişkiler -2

Cuma, 13 Tem 2018 – 11:21  ​​​​​​​HABER MERKEZİ/ROJNEWS

Saddam rejimi devrilmişti. Hükümet kurulmuş, yeni bir anayasa hazırlanmıştı. Hazırlanan anayasada tüm uluslara, inanç ve farklılıklara yer verilmişti. Bu açıdan bakıldığında atılan adımı demokratik ve çözüm yolu olarak değerlendirebiliriz. Ancak reel duruma bakıldığında siyasi, ekonomik, mezhepsel ve toplumsal sorunlar daha da derinleşmiş durumda.

Sorunların derinleştiği coğrafyalardan biri de, ‘Tartışmalı Bölgeler’ olarak adlandıran alan. Irak anayasasının 140. Maddesine göre, 2007’nin Aralık ayına kadar tartışmalı bölgelerde güvenlik ve huzur ortamı sağlanacaktı. Bu bölgelerde nüfus sayımı yapılacak ve statü sorununun çözülmesi için referandum gerçekleşecekti. Ama halen 140.madede yer alan kararlar uygulanmış değil.

2005’ten başlayarak uluslararası ve bölgesel güçlerin şimdiye dek devam eden politikalarına bakıldığında 140. maddenin neden gerçekleşmediği görülüyor aslında.

Demografi üzerindeki çelişkiler

Yasaya göre, Saddam döneminde yaşam alanlarından çıkarılan yurttaşlar, geri döneceklerdi. Güvenlik tedbirleri ışığında referandum gerçekleşecekti. Referandum sonucuna göre de bölgenin statüsü belirlenecekti. 140. maddenin ilk bendi bölgedeki ulus ve inançlar sorunun çözümünü engelliyor. Bölgenin tarihine dair yazılan kitap ve belgelerde, Kerkük ve çevresinin Kürdistan’ın bir parçası olduğu, bölge sakinlerinin üçte ikisinin Kürtlerden oluştuğunu belirtiliyor. Bu gerçeklik, günümüzde de tarih bilimciler ve siyasi çevreler tarafından kabul ediliyor. Türkmenlere göre ise, 1950 yılına kadar bölgede Türkmenlerin nüfus yoğunluğu daha fazla. Araplar ise, bölgede Arapların çoğunlukta olduğu ve bölgenin Bağdat’a bağlanması görüşünü ileri sürüyor.

2005 yılında 42 kürsüden oluşan Kerkük vilayeti meclis seçimlerinde Kürtler 26 sandalyeyi kazanarak Kerkük yönetimde hakim güç oldu. Seçimler sonrası 140.maddenin uygulanması için belirlenen komisyon çalışmalarını yavaşlattı. Irak parlamentosunda yer alan Kürt vekil Şiwan Dawidî, Kürtlerin Kerkük’teki seçim başarısının ardından Bağdat yönetimi 140.maddenin uygulanmasında engeller çıkarmaya başladığını kaydetti.

140.maddeye karşı çıktılar

2007 yılından sonra bazı Türkmen ve Arap örgütleri, 140.maddenin uygulanması ve tartışmalı bölgelerde sorunun çözülmesi için anayasada belirlenen tarihin 2007 yılının Aralık ayına kadar olduğunu belirttiler. Bu süre zarfında sorunun çözülmemesi dolayısıyla anayasa kararında bir bağlayıcılığın kalmadığını iddia ederek, artık uygulanmamalı dediler.

Federal mahkemenin kararı

Türkmen ve Arap örgütlerin iddiaları üzerine, Kürtler ve bu örgütler arasında polemikler başladı. Irak Federal mahkemesi bu polemiklere müdahale ederek, 140.maddenin anayasada yer aldığının ve süresinin geçmediğini açıkladı.

DAİŞ saldırıları ve Kürtlerin direnişi

DAİŞ çeteleri 2014 yılında Musul vilayeti, Şengal, Mexmur ve birçok bölgeyi işgal etti. Bu bölgeler tartışmalı bölgelerden oluşuyordu. DAİŞ çeteleri Kerkük ve çevresine kadar gelmiş ve kent içerisinde birçok bombalı saldırı düzenlemişti. Çete saldırılarıyla birlikte Irak ordu güçleri, bölgede birçok partiye bağlı güçler tartışmalı bölgelerden geri çekildi. Ancak HPG gerillaları ve peşmerge güçleri bölgeye müdahale ederek çetelerin ilerlemesine izin vermedi. Yine birçok bölge DAİŞ çetelerinden arındırılarak, özgürleştirildi. Kerkuk, Xurmatû, Xaneqîn, Mexmur ve Şengal’in çetelerden kurtarılmasıyla bölgenin yönetimi de Kürtlerin eline geçti.

Bu gelişmeler ışığında yerlerinde göç etmek zorunda kalan birçok aile yaşam alanlarına geri döndü. Kürt ve Arapların büyük çoğunluğ9u evlerine geri döndü. 2014 yılında Kürtler Heyder Ebadî Hükümetinden 140.maddenin hayat bulması için bir komisyon ve bütçe ayrılması talebinde bulundular. Ancak bu talep yerine getirilmedi.

140’ıncı madde gündemden düştü

DAİŞ çetelerinin Irak’a saldırması ve birçok yeri işgal etmesinin ardından Irak güçlerinin tekrar işgal edilen yerleri geri alması için operasyonlar başlattı. DAİŞ’e yönelik operasyonların gündeme gelmesiyle birlikte 140’ıncı madde de gündemden düştü. Irak ve Başur’da uzun bir zamandır neredeyse kimse 140’ıncı maddeyi gündeme getirmiyor.

Petrol kaynakları

Tartışmalı bölgelerin bir sebebi de Kerkük petrolü ve çevresinde yaşanan gelişmelerdir. Kerkük zengin bir petrol kaynağıdır. Irak ve Kürdistan Bölgesi hükümetlerinin anlaşmazlıkları, bölge üzerinde yürüttükleri tartışmalardan dolayı yabancı güçler müdahale etmek ve bölgeyi kontrol etmek istiyorlar. Bu nedenle de ırksal, kültürel ve politik nedenler öne çıkıyor.

Petrolden 800 milyon dolar gelir

Bölgenin kontrolü Kürtlerin eline geçmesinden sonra petrol satış kararı da Kürt yönetimi tarafından verildi. Kürdistan Bölgesi hükümetinin yetkililerinin kamuoyuyla paylaştıkları bilgilere göre, 2015 yılında satılan petrolden 800 milyon dolar gelir elde edildi.

Bağdat yönetimi petrolün Kürtler tarafından satılması ve gelirinin tamamı onlarda kalmasını sorun halene getirdi. Uzun vadeli toplantılar neticesinde 2016 yılında Irak ve Kürdistan Bölgesi yönetimi Kerkük petrolünün satışını ve petrolden elde edilecek paranın bölüşmesi konusunda anlaştı.

Günde 300 bin varil petrol

2017 yılına kadar Kerkük’ün 2 petrol üretim merkezi 2 Kürdistan Bölgesi, 3 petrol üretim merkezi ise Bağdat’taydı. Petrol merkezleri de Kuzey’deki şirketler tarafından işletiliyordu. 16 Ekim 2017’ye kadar her iki tarafta Hewlêr-Bağdat dışarıya günde 300 bin varil petrol satarken, Irak ise genelde günlük 3.7 milyon varil satıyordu.

Irak bölgeyi kontrol etmek istiyordu

Irak ve Kürdistan Bölgesi arasında anlaşmalar oldu ama çelişkiler devam etti. Petrol kaynakları nedeniyle, Irak hükümeti bölgeyi Kürtlerin kontrolü altında kontrol etmek istemiyordu. Irak ayrıca Kürtleri sayısından dolayı bu bölgenin tamamen Kürtlerin eline geçmesinden korkuyordu. Kürdistan Bölgesi hükümeti bölgenin Kürdistan’a bağlanmasını istiyordu. Bu nedenle sorun çözülmezken, dış güçlerin müdahaleleriyle de durum daha da kötüleşti.

Dış güçlerin hesapları

Yaşanan iç sorunlardan dolayı yabancı güçler yaşanan sorunlardan faydalanmak için harekete geçti. Türkiye, İran ve Amerika gibi güçler bölgede çeşitli yöntemlerle bölge üzerinde hakimiyet kurma istiyor. Bölgede dış güçlerin müdahaleleriyle var olan sorunların daha da derinleştiği görülüyor.

Türkiye’nin girişimleri

DAİŞ’e karşı büyük bir mücadele yürüten Kürtler, Şengal ve Kerkük’ün çevresindeki bölgelerini özgürleştirdi. Türkiye ise bölgede Kürt halkının iradesini kırmak ve Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek istiyordu. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türk yetkililer, Makk-i Milliden bahsedip, bu bölgenin Türk bölgesi olduğunu iddia ettiler. Türkler bölgede hakimiyet kazanmak için çeteleri eğitti. Ayrıca DAİŞ çetelerini desteklemek için birçok belge geldi.

Musul işgal edildiğinde binlerce sivil katledildi. O dönemde Türk konsolosluğu da DAİŞ çetelerinin eline geçti ve çeteler onlardan kimseye karışmadı. Türkiye Başika bölgesinde üs kurup, çeteleri eğitti.  Irak’ta, Musul’da eğittikleri çeteleri Şengal ve Kerkük’e saldırmak için kullandı.

Bu gruplar 3 Mart 2016’da Şengal’in Xanesora ilçesine saldırdı. Ayrıca, bu gruplar birçok Kerkük saldırısında kullanıldı. Kerkük’ün etrafındaki bir çatışmalarda çeteler üzerinde Türk bayrağı çıktı. Irak Parlamentosu’nun üyesi Sivan Dawid, Türkiye’nin Kerkük’te silahlı 500 kişilik bir grup tarafından eğitildiğini açıkladı.

25 Eylül referandumun ardından Türk devleti harekete geçerek, İran ve Irak ile görüşmeler yaptı.

Türk devleti bölgedeki petrolü kontrolüne alıp, petrol gelirlerinden faydalanmak istiyordu. Bu hayallerle Kerkük-Ceyhan boru hattını güçlendirdi. 16 Ekim’den önce Kerkük-Ceyhan boru hattı üzerinden günde 150 bin petrol Türkiye’ye gidip, buradan dünyaya dağıtılıyordu. Kerkük Kürdistan Bölgesi hükümetinin kontrolüne geçtiğinde de Türkiye Hewlêr ile anlaşma yaptı.

İran ve Şii hattı

İran devleti de Baas rejimin yıkılması ile birlikte, Irak’ta önemli bir aktör olmaya başladı. Şii hattını kurma projesi çerçevesinde tartışmalı bölgelerde de etkinleşme çabasına girdi. Bu amaçla, Heşdî Şehbî çatısı altında çok sayıda grubu eğitti ve Xurmatû, Xaneqîn bölgelerine ve Kerkük’ün civarına yerleştirdi. Diğer yandan da Irak hükümeti ile ilişkilerini geliştirdi. Bölge petrolünü kontrolü altına alabilmek için de yeni teknikler geliştirdi. Irak hükümeti ile petrol konusunda görüşmeler gerçekleşti ve antlaşmalara imza atıldı. İran’a yakın güçler, Irak parlamento seçimlerine de katıldı.

25 Eylül referandumu ve 16 Ekim saldırıları

Bölgede kaos ve krizler sürerken, Hewlêr yönetimi Kürdistan Bağımsızlık Referandumuna gidilmesine karar verdi. Ve bu referanduma, tartışmalı bölgeleri de dahil etti. Bu karar daha büyük kargaşaların yaşanmasına yol açtı. Başta Türkiye, İran ve Irak olmak üzere birçok güç referandum yapılmasına karşı çıktı.  Kürdistan Bölgesi’ne ambargo uygulandı. Türk devleti, Irak ile birlikte Kürdistan Bölgesi sınırlarında askeri tatbikatlar yaptı.

Bölgedeki egemenliğini sürdürmek ve kendi kontrolünden çıkan güçleri sınırlandırmak isteyen Amerika, referandumun yapılmasını istemedi. Ancak, referandum gerçekleşti ve ‘Evet’ oyları öne çıktı. Yine de hiçbir güç referandum sonuçlarını kabul etmedi ve Irak müdahale etme tehdidinde bulundu. Bir dizi tehdit ve yaptırımın ardından sonuç olarak, Irak ve Heşdî Şehbî güçleri 16 Ekim 2017 tarihinde Kerkük, Xurmatû ve civar bölgelere saldırarak, bu bölgeleri kontrolü altına aldı.

Kimi araştırmacı ve siyaset yorumcusuna göre, yapılan referandum Amerika ve İsrail’in bir planıydı. Yapılan yorumlara göre, Amerika bu şekilde hem Kürtleri kontrolü altına almak hem de Türkiye, İran ve Irak’a bir mesaj vermek istemişti. Yani bölgede yaşanan sorunlardan kendisine göre bir denge oluşturmak istemişti. Amerika’nın bölgeyi İran’a karşı da bir merkez olarak kullanmak istediği ve buralara bazı güçler yerleştirdiği de söyleniyor.

Yaşananların bedelini yine bölge halkı ödedi

Bütün güçlerin, ekonomik ve siyasi çıkarları için kurduğu bütün planların kurbanı daima bölge halkları oldu. Böylesi durumlarda kaybeden ve zarar gören daima halk oluyor. DAİŞ saldırıları sırasında da binlerce yurttaş topraklarından oldu ve katliamlara maruz kaldı. 16 Ekim saldırılarında da büyük bir çoğunluğu Kürt olan binlerce yurttaş, yine göç etmek zorunda kaldı. Yurttaşların mülklerine el konuldu, evleri yağmalandı ve yakıldı.

16 Ekim tarihinden sonra da kaos ortamı devam etti. Xurmatu, Kerkük ve civar köylerde, çete grupları arttı. Bombalı saldırılar yaşandı ve çok sayıda yurttaş katledildi. Irak hükümeti, bölge güvenliğini sağlayamayarak, bölgeyi başı boş bırakmayı tercih etti. Öyle ki, Nisan ayında güvenliği sağlayamadığı için Kerkük’ün güneyinde kalan Heftaxar bölgesini boşaltmaya çalıştı. Ki bu bölgelerde genellikle Kürt köyleri bulunuyor.

Bu gelişmeler ışığında, dış güçlerin plan ve hesapları olduğu sürece ve bu politikalara karşı Bağdat ve Hewlêr’de toplumun çıkarlarını esas alan nitelikli bir siyaset yürütülmediği sürece, bu krizlerin daha da derinleşeceği anlaşılıyor.

(ekip)

YARIN: BÖLGEDEKİ HALK BİLEŞENLERİNİN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ

Bunları da beğenebilirsin