Ulusal birlik neden sağlanamıyor?-2

Cumartesi, 10 Ağu 2019 – 11:01  DANA OMER/ROJNEWS

Kürdistan’daki siyasi partilerin kuruluşlarından bu yana ulusal birliğin sağlanması için birçok girişimler oldu ancak girişimler farklı nedenlerden dolayı sonuçsuz kaldı.

1983’te PKK ile KDP arasında ortak çalışma yürütmek amacıyla 9 maddeden oluşan bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşma 1986 yılına kadar devam etti. 3 yıllık süre içerisinde her iki taraf Kürdistan mücadelesi açısından önemli kazanımlar elde etti. Her iki taraf Kürdistan’ın düşmanları ile birlikte savaştılar. Ancak KDP 1986 yılında tek taraflı olarak bu anlaşmadan çekildi.

Kalkan: Anlaşmayı KDP bozdu

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan konuya ilişkin bir demecinde şunları söylemişti: “O dönemdesadece KDP ile ilişki geliştirmedi, tekrar ediyorum Doğu ve Güney Kürdistanlı bütün örgütlerle belli bir ilişki ve ittifak geliştirmişti. KDP ile ilişki ve ittifak ise biraz daha ileri götürüldü. Yazılı protokole bağlandı. İfade ettim, 9 maddelik protokoldü, içeriği tamamen ulusal demokratik birliği ifade ediyordu. Böylece Kürt partileri arasında ikili ilişkiler geliştirmek kadar, ulusal kongre hazırlamak için de önemli bir zemindi.

82 güzünde resmi protokol hazırlandı. 83 yazında PKK Genel Sekreterliği ile KDP Genel Başkanlığı tarafından imzalanarak resmiyet kazandı. Pratik uygulaması 82-83-84 yılları boyunca oldu, 85 Ağustos’una kadar sürdü. 85 Ağustos’unda TC’nin zorlaması sonucunda KDP protokolden çekildiğini resmen kamuoyuna duyurdu ve böylece ilişki sona erdi.

1983 yılında KDP ile yapılan protokolde yer alan ilkeler Kürdistan Ulusal Kongresi’nin temel ilkeleri olabilir, şimdi de biz sahip çıkıyoruz.

Gulpi: KDP de anlaşmayı istiyordu

Siyasetçi Dr. Fayeq Gulpi ise bu anlaşmayı şöyle değerlendiriyor; “Bu anlaşmanın yapılmasını KDP istemişti. Çünkü KDP o dönemde siyasi anlamda arka plana atılmıştı ve YNK o dönemde Başur’daki iktidar partisiydi. KDP, PKK ile anlaşma yaparak güç kazanmak istedi. Güç kazanınca da tek taraflı olarak anlaşmadan çekildi.”

CUD ve CUQD cephesi

1980’de Başur’da iki cephe kuruldu. Bunlardan biri Irak Ulusal ve Demokratik Ulus Cephesi (Eniya Nîşitmanî û Netewiya Demokrasi Iraq ) diğeri ise Ulusal Demokratik Cephe’ydi (Eniya Nîştimaniya Demokratîk) Irak Ulusal ve Demokratik Ulus Cephesi’nde YNK, Kürdistan Sosyalist Partisi, Herêma Serkirdayetiya Hizba Baas (Baas Bölge Partisi), Sosyalist Arap Hareketi ve Irak Komünist Partisi yer alıyordu. Bu cephede iktidar olan parti YNK’ydi.

Ulusal Demokratik Cephe’de ise KDP, Kürdistan Sosyalist Partisi, Komünist Parti ve Sosyalist Kürt Partisi yer alıyordu. Bu cephedeki iktidar partisi KDP’ydi.

Kürdistan Komünist Partisi, dengenin sağlanması için her iki cephede yer aldı. Daha sonra Kürdistan Sosyalist Partisi de iki cephede de yer almaya başladı. Ancak her iki partinin iki cephede de yer alması iç savaşa engel olamadı.

Halepçe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Selam Ebdulkerim, bu cepheleri şöyle yorumluyor; “ Her ne kadar bu iki cephe ortak çalışma ve Kürtler arasında birliği sağlamak için kurulduysalar da sonuç olarak iç savaş çıktı.”

Kürdistani cephe

1988’de Başur’daki partilerin başarısız olmasından sonra Baas Partisi Kürdistan dağlarının tamamını işgal etti. Kürt halkına yönelik Enfal gerçekleştirdi. O dönemde Başur’daki bütün taraflar Kürdistani Cephe’yi kurdular. Bu cephenin kurulması Başur’daki siyasi çalışmalar üzerinde etkili oldu. Aynı zamanda 1991 Raperini üzerinde etkili oldu.

Kürdistani Cephe’nin kurulmasına ilişkin konuşan Dr. Fayeq Gulpi, “Kürdistani Cephe İran rejiminin baskılarıyla kuruldu. YNK ve KDP arasında anlaşmayı sağlayarak bu cepheyi kurdu. İran’ın amacı Kürtlerle Baas Rejimi’ni karşı karşıya getirmekti. Her ne kadar bu cephe İran’ın planları sonucu kurulmuş olsa da Başur halkının Baas Rejimi’ne karşı başlattığı Raperin başarılı oldu” dedi.

Başur’da, Kürdistan Bölgesi Parlamentosu kurulana kadar da iktidar Kürdistani Cephe’nin elindeydi. Ancak parlamento ve hükümetin kurulmasından sonra Kürdistani Cephe dağıldı. Ancak Başur’da Kürtler arasındaki birlik devam ediyordu. 1994’te KDP ve YNK arasında iç savaş çıktıktan sonra Başur’daki partiler arasındaki anlaşmazlıklar ve sorunlar derinleşti.

Yurtdışında Kürdistan Parlamentosu

1995’te Kürdistan’ın dört parçasındaki aydın ve tarafların birlikte yürüttüğü çalışmalar ile yurtdışında Kürdistan Parlamentosu kuruldu. Kürt partilerinin çoğu parlamentonun içerisinde yer aldı. Kürdistan Parlamentosu’nun adı 1999 yılında Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) olarak değiştirildi.

KNK Kürt ulusal birliğinin sağlanması için hem Kürdistan’da hem de yurtdışında birçok çalışma yürüttü. Birinci bölümde de bahsettiğimiz birçok konferans, kongre ve toplantı gerçekleştirdi.

Kürdistan Parlamentosu’nun kurucularından ve KNK Üyesi Heme Emin Pênciwêni ulusal birliğin sağlanamama nedenlerini şöyle anlatıyor; “Kürt taraflarının ulusal birliğin sağlanması konusundaki görüşleri birbirinden farklıdır. Rojhilat’taki taraflara göre Kürdistan’ın dört parçasındaki partiler kendi parçalarındaki ihtiyaçlara göre birliklerini oluşturmalılar. Daha sonra Kürdistan’ın dört parçasında ulusal birliğin sağlanması için bir komisyon seçmeliler. Bakur’daki taraflar ise Kürdistan’ın dört parçasındaki tarafların hep birlikte ulusal birliği sağlaması gerektiğini belirtiyor. Başur’daki partiler ulusal birliğin sağlanması için koşulların uygun olmadığını, bölgedeki devletlerin düşmanlık edeceğini söylüyor. Ulusal birliğin sağlanması konusundaki başka bir görüşe göre ise siyasi partiler birlik oluşturamıyorsa, aydın ve tanınmış kişiler birlik oluşturmalılar.”

2013 yılındaki ulusal birlik çabaları

2013’te PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine Hewlêr’de geniş kapsamlı bir toplantı yapıldı. Kürdistani partilerin temsilcilerini çoğu toplantıda hazır bulundu. KDP temsilcileri ilk kez toplantıya katıldı. Bu toplantının amacı ulusal birliğin sağlanmasıydı. Toplantılar 6 ay boyunca devam etti. Farklı çalışmalarda görev yapmak üzere birçok komisyon oluşturuldu. Öcalan, ulusal kongre eşbaşkanlığı için Leyla Zana ve Mesud Barzani’yi önerdi. Ancak bazı engellemeler nedeniyle bu çalışmalar sonuçsuz kaldı.

Heme Emin Pênciweni, yapılan toplantılara ilişkin şunları belirtti; “Bu toplantıların amacına ulaşması, ardından ulusal kongrenin sağlanması bekleniyordu. Teknik nedenlerden dolayı kendi aralarında anlaşamadılar. Ancak ulusal kongrenin sağlanamamasının başlıca nedenlerinden biri dış güçlerin baskılarıydı.”

Ulusal birlik strateji mi yoksa taktik mi?

Aydın ve siyasi gözlemcilere göre PKK ulusal birlik ve Kürtler arasındaki birliğin sağlanması için yapılan çalışmaları stratejik görüyor. Ancak bazı partilere göre ulusal birlik bazı çıkarların elde edilebilmesi için bir taktiktir.

Ulusal birliğin sağlanması için yapılan çalışmalara dikkat çeken Heme Emin Pênciwêni, “1991’de Sayın Öcalan’ın yanına gittim. Öcalan ulusal birliğin öneminden bahsetti. Öcalan ulusal birliğin sağlanmasını çok önemli buluyordu. Ulusal birlik için ciddi çalışmaları oldu. PKK’nin ulusal birliğe ciddi destek verdiğini söyleyebiliriz” dedi.

Dr. Fayeq Gulpi ise ulusal birliğin sağlanması için yapılan çalışmaların hepsinin PKK tarafından yapıldığını ve PKK’nin ulusal birliği stratejik olarak gördüğünü aktardı. Dr. Fayeq Gulpi bazı tarafların ise ulusal birliği çıkarların elde edilmesi için taktik olarak gördüğünü belirtti.

Ulusal birlik çalışmalarının sürdüğü bu dönemde PKK ve KCK yöneticileri yaptıkları açıklamalarla yürütülen çalışmalara destek verdiklerini açıkladı.

Halk Savunma Merkez Karargah Komutanı Murat Karayılan ulusal birlik çalışmalarına yönelik yaptığı açıklamada şunları belirtmişti: “Kürdistan’ın parçaları arasındaki diyalektiği iyi anlamak gerekiyor. Kürdistan’ın parçalarını birbirinden ayrı ele almak yanlış olur, yine sanki tüm parçalar aynıymış, arada hiç fark yokmuş gibi ele almak da bir o kadar yanlıştır. Güney Kürdistan siyasetinde bu konuda yanlışlıklar ve yetersizlikler var. Kürdistan’ın tüm parçaları birbirine etkide bulunuyor. Kürt halkının Güney Kürdistan’daki en güçlü dönemi 1974’teydi. Peki neden kırıldı? Belki yanlış dış ilişki siyaseti etkili oldu ama esasen Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının özgürlük hareketi yoktu, Doğu Kürdistan’da yoktu, Rojava’da vardı, destek sunuyordu ama Güney yine tek başınaydı. Bu nedenle düşürüp tasfiye ettiler.

Peki 1991’de Güney Kürdistan’daki güçler o kadar güçlü olmamalarına rağmen neden sonuç aldılar? Tamam, belki uluslararası imkanlar da vardı ama asıl olarak Kürt halkının Kuzey Kürdistan’daki durumu çok güçlü bir konuma gelmişti, Türk devleti artık ‘ya ver kurtul, ya vur kurtul’ deme noktasına gelmişti. Turgut Özal o zaman bu temelde Güney Kürdistan’la ilişki geliştirmek durumunda kaldı. Hatta ben o zaman Avrupa’daYdim, merhum Celal Talabani bana bir mektup gönderdi ve ben de Önder Apo’ya gönderdim. Özal, Celal Talabani’yi davet etmişti. Celal Talabani, Türkiye’ye gitmek istiyordu, Önder APO da onayladı ve o temelde gitti. Rahmetli Celal Talabani o zaman KDP adına da hareket ediyordu, çünkü ittifak halindeydiler. Kürt Özgürlük Hareketi, Kuzey’de güçlü olduğu için Türk devleti Güney’i de ciddiye aldı. O zaman Doğu Kürdistan’da da her ne kadar sorunlar yaşasa da bir Kürt hareketi vardı, pêşmerge vardı, bir mücadele veriliyordu. O da bir denge yaratıyordu. Böylece Güney Kürdistan yönetiminin kurulmasının zemini oluştu. Demek ki Kürdistan parçaları arasında bir bağ ve ilişki vardır, birbirinden ayrıştırılamaz. Zaten düşman da ayrı tutmuyor. Bu konunun anlaşılmasında vahim yanlışlıklar var. Parçalar arasında hiç farklılık yokmuş gibi yaklaşmak da yanlıştır. Her parça kendi özgünlüğünde yürümeli, hepsinin sınırları ve kendisine özgü bir mücadelesi var. Kalkıp da birbirinden ayırırsan doğru olmaz.”

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat is şunları belirtmişti: “Halkımıza büyük görevler düşüyor. Kürdistan halkı artık eski halk değildir. Büyük oranda ulusal bilinci ve duygusu gelişmiş bir halktır. İhanet duruşu içinde olan kesimleri rahatlıkla doğru yola getirebilecek bir düzeye ulaşmıştır. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar, demokratik toplumcu güçler başta olmak üzere Başûr halkımız demokratik ulusal birlik iradesini çok güçlü bir biçimde ortaya koyar, Türk faşist işgaline karşı topyekun bir direniş içerisine girerse bu soykırım planları büyük oranda boşa çıkarılacaktır. Bu anlamda halkımızın tepkisi ve mücadele duruşu çok önemlidir. Halkımız Türk faşist işgalini reddederek ayağa kalkmalıdır. Baskılara ve engellemelere karşı durmalıdır, Şêladizê duruşuyla Türk işgaline gereken cevabı vermelidir. Türk işgali, Başûr halkının iradesine ve kazanımlarına saldırıdır. Nitekim Başûr halkımız, Türk işgaline karşı büyük bir öfke içerisindedir. Bu öfke sokaklara ve meydanlara taşarsa soykırımcı-işgalci Türk devleti bu işgali sürdüremez.

PKK Her Türlü Fedakarlığa Hazır

KDP anlayışını ve yaklaşımını değiştirirse ve ulusal duyarlılıkla hareket ederse PKK ile çok rahatlıkla bir araya gelebilir, demokratik ulusal ittifakı geliştirebilir. Bu biçimde Ulusal Kongre de yapılır, ulusal birlik de sağlanır. PKK buna her zamankinden daha fazla hazırdır. Hemen bugün her türlü fedakarlığı göstermeye hazırdır.”

Dosyanın 3’üncü bölümünde dış devletlerin ulusal birlik çalışmalarını başarısız olması için yaptıkları planları belirteceğiz.

 (hb/eo)

Bunları da beğenebilirsin