Bayık, İmralı’dan aldıkları son bilgileri açıkladı

Salı, 3 Nis 2018 – 18:14 

HABER MERKEZİ

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, İmralı’dan aldıkları son bilgiler ve Öcalan’a yönelik baskılara ilişkin ANF’ye önemli açıklamalarda bulundu.

CPT’nin tutumunu sert bir şekilde eleştiren Bayık, bu kurumun Türk devletinin tecrit politikasına ortak olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu ve Kürdistan’da hayat bulan düşüncelerine düşmanca bir saldırı yapıldığını belirten Bayık, Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlüğü ile, faşizme karşı mücadelenin iç içe geçtiği tespitinde bulundu.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın ANF’nin sorularına verdiği yazılı yanıtlar şöyle:

Sn. Murat Karayılan geçtiğimiz günlerde Efrin’deki direnişe ilişkin bir heyetin İmralı’ya gittiğini ve ardından işkence sisteminin daha da ağırlaştırıldığını açıkladı. Bu konuda sizde ne tür bilgiler var? Sayın Öcalan’ın durumu hakkında bildiklerinizi kamuoyu ile paylaşabilir misiniz?

CPT açıklamasından sonra bize bazı bilgiler de ulaşınca, bizde, acaba CPT iki yıl sonra bu açıklamayı İmralı’da yapılan baskıları örtmek için mi yapıyor biçiminde bir kuşku yarattı. Cemal arkadaş söz konusu açıklamayı bunun için yapmıştır. Bize gelen bilgide, Efrin Direnişinin sürdüğü süreçte bir heyetin İmralı’ya gittiğini, Önder Apo üzerinde bazı dayatmalar yapıldığı, Önder Apo bu dayatmaları reddedince tecridin ve baskının arttığı ifade ediliyordu. Önder Apo’ya yapılan dayatmaların Efrin ve Rojava’yla ilgili olduğu, Önder Apo’nun da bu yaklaşımlara karşı tavır aldığı belirtiliyordu. Gelen bilgide Önder Apo’nun bu tutumu karşısında radyosu ve televizyonunun alındığı, diğer yaşam alanlarının, imkanlarının kısıtlandığı da söyleniyordu.

Bu bilgiler bize Efrin şehir merkezinin işgal edilmesinden sonra geldi. Zaten Cemal arkadaşımız da o günlerde açıklama yaptı. Bilgi yeni gelmişti. CPT’nin de açıklamaları tatmin etmemişti. Bu açıdan bu bilgiler, bu duyumlar alınınca CPT’nin açıklamaları bizleri ve arkadaşları daha da kaygılandırdı. Bu çerçevede Cemal arkadaşımız bu kaygılarını ortaya koymak, CPT’yi görevlerine sahip çıkmaya çağırmak ve Türk devleti yetkililerini de uyarmak için böyle bir açıklama yapmıştır.

Bize gelen bilgi öyle çok kapsamlı değildir; dolaylı gelen bir bilgidir. Bilgiyi veren kişi bizim bazı ilişkilerimize ulaşmış, Efrin Direnişi sırasında Önder Apo üzerinde bazı baskılar ve dayatmaların olduğunu, Önder Apo da bunu kabul etmeyince radyosu ve televizyonunun alındığını, yaşam alanının kısıtlandığını iletmiştir.

‘Bilgileri ciddiye alıyoruz!

Kuşkusuz biz bu yönlü bilgilere yüzde yüz doğrudur diyemeyiz. Ancak bize bilgi ulaştıran ilişkimizin güvenli bir ilişki olduğunu düşünüyoruz. Ona gelen bilgilerin doğru olabileceğini düşünüyoruz. Ama aracılar üzerinden gelen bilgilerde bazı yetersizlikler ve eksiklikler de olabilir. Ama Önder Apo söz konusu olduğunda her türlü bilgi bizde kaygı uyandırır ve ciddiye alırız. Özellikle de CPT’nin iki yıl sonra kalkıp bu durumu açıklaması, hem de bu açıklamaların bize verilen bilginin belirttiği tarihlere denk gelmesi Cemal arkadaşımızın böyle bir açıklama yapmasını gerekli kılmıştır. Cemal arkadaşımız böyle bir açıklamayı yaparak CPT’nin görevlerini yerine getirmesi gerektiği çağrısını yapmıştır. Zaten Hareketimiz de CPT’nin açıklamaları konusunda çağrılar yapmıştır; CPT’nin açıklamalarının tatmin edici olmadığını, sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini belirtmiştir. Çünkü 2 yıldan bu yana çok şey değişmiştir. İki yıldan bu yana Türkiye’de baskılar o kadar artmıştır ki, iki yıl önceki bilginin hiçbir değeri yoktur. İki yıl önceki ortama göre yapılmış hiçbir değerlendirmenin ciddiyeti yoktur. Bırakalım iki yılı, toplum üzerinde, aydınlar üzerinde aydan aya baskılar artıyor. Böyle bir ülkede yaşanıyor. Böyle bir ülkede iki yıl önceki durumun şimdi açıklanması kabul edilemez. Biz İmralı’daki durumun iki yıl öncesi gibi olduğunu düşünebilir miyiz? Türkiye’de her şey değişirken, özellikle devrimcilere, demokratlara, siyasetçilere ve Kürt halkına karşı yoğun baskı uygulanırken, Kürt siyasetçiler üzerinde yoğun baskı uygulanırken, Kürtler üzerinde bir soykırım politikası yürütülürken, AKP-MHP faşizmi nerede Kürt varsa ezeceğim, öldüreceğim, yok edeceğim derken iki yıl önce Kürt Halk Önderinin bulunduğu yere yapılan bir ziyaretin iki yıl sonra açıklanması kabul edilecek bir durum değildir.

Biz geçmiş yıllardan biliyoruz ki ne zaman halkın mücadelesi yükseldiyse, ne zaman Kürt Özgürlük Hareketiyle Türk devleti arasında çatışmalar arttıysa AKP iktidarının ilk baskıyı geliştirdiği yer İmralı olmuştur. İmralı’da baskıyı geliştirmiştir, İmralı’da kısıtlamaları arttırmıştır. Son iki yılda savaşın ne kadar şiddetlendiği, son aylarda AKP-MHP iktidarının Kürt halkına karşı nasıl bir savaş açtığını, buna karşı nasıl bir mücadele yürütüldüğü dikkate alındığında faşist bir iktidarın İmralı’da Önder Apo üzerinde baskı yapacağı, baskıyı arttıracağı da anlaşılır ve dikkate alınması gereken bir durumdur. Bu yönüyle de bize gelen dolaylı duyumu, bir aracı vasıtasıyla gelen bilgiyi arkadaşlarımız ciddiye alarak açıklamalar yapmış ve gerekli uyarılarda bulunmuşlardır.

Bizim 2015, 5 Nisan’ından bu yana kardeşi Mehmet Öcalan’ın 2016 Eylül ayında yaptığı görüşme dışında Önder Apo’yla ilgili herhangi bir bilgimiz yoktur. Önderliğin durumu nedir bilmiyoruz. Ancak zaman zaman çeşitli biçimlerde şöyle bilgiler aldık; Önderliğin yanına gidiyorlar, bazı konularda dayatmalar yapıyorlar, ama Önderlik bunların hiçbirini dikkate almıyor, ben yapacağımı yaptım, bundan sonra benim yapacağım bir şey kalmamıştır, söyleyeceğimi söyledim, bunun dışında benden bir şey beklenmemeli, dediği söyleniyor. Bir buçuk yıl önce bu yönlü bir bilgi gelmişti. Yine devletle ilişkisi olan bazıları bu yönlü bilgiler iletiyordu. Ama bunlar gerçekten ne kadar doğru, ne kadar yönlendirme bilmiyoruz. Ama Önderliğin yanına gittikleri, bazı isteklerde bulundukları, ama Önderliğin de bunları kabul etmediği biçimindeki bilgiler birkaç defa bize ulaştı. Bunlar dolaylı bilgilerdir. Bizim kesinlikle doğru diyeceğimiz bilgiler değildir. Efrin şehrinin işgalinden sonra bize ulaşan bilgi de Efrin Direnişi sürecinde de dayatmalar yapıldığı, ama Önderliğin kabul etmediği yönündedir. Zaten bizim tahminlerimiz de her zaman AKP iktidarının bu tür girişimlerde bulunacağı, Önder Apo’nun da buna tavır olacağı yönünde olmuştur.

Sn. Öcalan’a ilişkin CPT bir rapor açıkladı. Bu raporu eleştirdiniz. Raporun 2 yıl sonra açıklamasını neye bağlıyorsunuz?

CPT’nin iki yıl sonra bir raporu açıklaması anlaşılır gibi değildir. CPT’nin mantıklı düşünmesi gerekirdi. İki yıl sonra eğer bir rapor açıklanacaksa, o zaman şunu söylemeleri gerekirdi; iki yıl önce gittiğimizde durum buydu, şimdi durumun ne olduğunu bilmiyoruz, diyebilirdi. Raporun iki yıl öncesini ifade ettiğini, bu açıdan şimdi verdiğimi bilgilerin bugünü karşılamadığını, bugünkü durumu anlamak için yeni bir ziyaret yapılması gerektiğini söyleyebilirdi. Bunu söylemeden iki yıl sonra raporu açıklaması, bırakalım bizleri, bizim dışımızdaki tarafsız insanları, demokratik kesimleri de kaygı ve kuşku durmaya götürmüştür. Nitekim niye iki yıl sonra açıklanıyor diye kuşkularını ortaya koyuyorlar. Özellikle de AKP-MHP faşizminin, Erdoğan’ın her gün Kürtlere düşmanlık yaptığını, şurayı vuracağım, şurayı ezeceğim, burayı yıkacağım, burayı yakacağım diye kabadayılık yaptığı bir dönemde böyle bir açıklamanın yapılması tabii ki kuşku uyandırır. Acaba bir gerçek mi örtülüyor ya da bir gerçeğin örtülmesine alet mi olunuyor biçiminde düşünceler akla gelir. Bunların akla gelmemesi mümkün müdür?

‘CPT sorumsuzca davranıyor’

Öte yandan bilinen diğer bir konu da bu tür raporların açıklanması için ilgili devletin izin vermesi gerekiyormuş. Söylenenler böyle. Eğer gerçek buysa o zaman neden bu dönemde izin verilmiştir. Türk devleti, AKP-MHP faşist iktidarı bu dönemde böyle bir açıklamanın yapılmasına izin vererek neyi amaçlamıştır, neyi gizlemek istemiştir? Bunları tabii ki sormak, cevabını aramak halkımızın, gençlerin, kadınların ve bizlerin hakkıdır. Önder Apo herhangi bir tutuklu değildir. 40 milyondan fazla insanı ilgilendirmektedir. Hareketimizi ilgilendirmektedir. Türkiye’deki tüm demokrasi güçlerini ilgilendirmektedir. Ortadoğu halklarını ilgilendirmektedir. Böyle olunca da CPT ortaya kafa karıştıran, kuşku uyandıran, birçok soruyu aklaya getiren bir açıklamayı yapmış bulunuyor. CPT’nin yaptığı bu açıklama gerçekten de sorumsuzcadır. Baskıların, zulmün arttığı; Efrin’in işgal edildiği; Türk devletinin saldırgan politikalarının zirveleştiği bir dönemde böyle bir açıklama yapılması en hafif deyimle bir gündem saptırmasıdır. AKP-MHP faşizminin bu saldırganlığının gözden kaçırılmasıdır. Aile görüşü yok, avukat görüşü yok, ama bunun dışında sanki her şey normalmiş gibi bir kanaat yaratılmaya çalışılıyor. Kaldı ki iki yıl aile görüşü yaptırmamak, avukat görüşü yaptırmamak başlı başına bir suç değil mi? Türkiye’den aile ve avukat görüşmelerinin yaptırılması isteniyor. Peki, CPT’nin bağlı olduğu Avrupa Konseyi bir yaptırım gücü değil midir? Yaptırım gücü yoksa, yapacağı hiçbir şey yoksa o zaman bu kurumların ne anlamı var? O zaman bu ziyaretler niye yapılmaktadır? Avrupa Konseyinin ilkeleri ihlal ediliyorsa, çiğneniyorsa, suç işleniyorsa, o zaman yaptırım uygulanması gerekmiyor mu? Bu ihlal iki yıl sürüyor, ama hiçbir yaptırım yok! Bu nasıl olabilir? Bunun kadar gayriciddi bir durum olabilir mi? Bu nasıl ilkedir, ölçüdür, ahlaktır, vicdandır? Bu nedenle iki yıl sonraki açıklamayı biz hala ciddi kuşkuyla karşılıyoruz. Hem Türk devletinin izin vermesi konusunu, hem CPT’nin açıklamasını, acaba İmralı’da arttırılan baskıların örtüsü müdür diye düşünüyoruz.

Belirttiğimiz gibi CPT’nin açıklamasından sonra, Efrin’deki şehir merkezinin işgal edilmesinden sonra bize gelen bilgiler var. Bu bilgiler de Efrin’de direnişin sürdüğü dönemde Önder Apo’nun duruşu ve tutumundan dolayı İmralı’daki baskıların arttığı yönündedir. Mevcut durumda bu bilgiler de dikkate alındığında CPT’nin derhal İmralı’ya gitmesi, İmralı’da gerekli teftişi yapması, eğer bir insan hakları ihlali varsa, Avrupa Konseyi’nin cezaevleriyle ilgili ölçüleri ihlal ediliyorsa, bu ihlallerin derhal ortadan kaldırılması için Avrupa Konseyi’nin tutumunu ortaya koyması gerekir. Aile ve avukat görüşü niye yaptırılmıyor? 2011’den beri avukatlarıyla görüşme niye yaptırılmıyor? Böyle bir şey olabilir mi? Dünyada var mı böyle bir uygulama? Keyfi bir uygulamadır. Hiçbir anayasa ve yasaya uygun değildir. Aile görüştürülmüyor, böyle bir şey olabilir mi? Türk devleti kendisini uluslararası kuruluşlara bağlı devlet olarak değerlendiriyor. BM’ye bağlı olduğunu söylüyor, Avrupa Birliği’yle ilişkilerini sürdürüyor. Uluslararası birçok yasaya bağlı olduğunu söylüyor. Devletlerin dünyada birçok sözleşmeyi imzaladığı biliniyor. Böyle bir devlet, hem de Avrupa Birliği’ne girmek isteyen, aday olan bir devlet böyle uygulamalar nasıl yapıyor, Avrupa Konseyi de buna nasıl göz yumuyor?

‘Dünya, Türk devletinin saldırılarına göz yumuyor’

CPT’nin açıklaması Kürtler için söz konusu olduğunda çifte standart olmuyor mu? Kürtlere sanki herkes baskı yapabilir, zulüm yapabilir, soykırım uygulayabilir, sömürgecilik uygulayabilir, bu normaldir. Kürtler sanki herkesin ezebileceği, hakaret edebileceği bir topluluk haline gelmiş. Avrupa Konseyi’nin yaklaşımından, CPT’nin açıklamasından bu anlaşılıyor. Diğer yandan da Türkiye sanki dünyanın şımarık çocuğu, her türlü zulmü ve baskıyı yapabilir; soykırım da yapabilir; şehirleri de yakıp yıkabilir; sivilleri öldürebilir. Bu, Türk devleti için normaldir. Türk devleti kendine göre bir hikaye uydurmuş; terörizme karşı savaşıyorum, bana saldırıyorlar, şu var, bu var diyerek her türlü zulmü, baskıyı, saldırıyı meşrulaştırıyor. Dünya da buna da göz yumuyor. Evet, Türkiye’ye sıra geldiğinde ne dünyanın, ne Avrupa’nın ölçüleri uygulanıyor. Bu kadar ahlaksızlık, vicdansızlık olabilir mi? Türkiye’nin yaptığını herhalde başka bir ülke yapsaydı şimdi kıyamet kopartılırdı.

Türkiye’nin son 25 yıl içinde neler yaptığı ortadadır. 1990’lı yılların başından itibaren Türk devleti suç işliyor. Hem de bu suçu Avrupa’nın korumalığında işliyor. Avrupa Birliği’ne aday ülke maskesiyle işliyor. Bu maskeleri kullanarak bu suçları ve ihlalleri yapıyor. Bu yönüyle Avrupa Birliği’nin birçok kurumunun değeri ve anlamı kalmamıştır. Çünkü yaptırım gücü yok, etkisi yok, lafta kalıyor. Özellikle de Türkiye söz konusu olduğu zaman lafta kalıyor. Türkiye de bunu gördükçe baskısını daha da arttırıyor, zulmünü daha da arttırıyor, her türlü uygulamayı yapıyor. Türkiye’nin bu duruma gelmesi ve bu tür uygulamalar yapması da Avrupa’nın, Avrupa Birliği’nin, AKP’nin Türkiye’nin yaptıklarına karşı sesini çıkarmaması ve cesaretlendirmesinin sonucudur. Avrupa’nın tutumu Türkiye’yi cesaretlendiriyor. Bugün Türkiye’deki zindanlar 12 Eylül 1980 askeri faşist darbe dönemini aşmıştır. Türkiye’nin her tarafı zindan olmuştur. Her türlü zulüm yapılıyor, ama buna karşı da bir müdahale yok, bir ses yok. Türkiye bunu gördükçe zindanda da dışarıda da her türlü baskıyı ve zulmü yapıyor. Erdoğan’ın her günkü konuşmaları bile suçtur, insanlık suçudur. Ancak Erdoğan amiyane deyimle köpeksiz köyde değneksiz dolaşıyor.

Sayın Öcalan’ın fikirlerinin Ortadoğu ve Kürdistan’da hayat bulması için karşıt bir çalışmanın olduğu görülüyor. Bu konudaki izlenim ve yorumlarınız nelerdir?

Önder Apo’nun doğuşu sadece Kürdistan halkı için değil, Ortadoğu halkları açısından yeniden bir doğuşu ifade etmektedir. Bu vesileyle Önder Apo’nun doğum gününü kutluyorum. Önder Apo’nun anlam yüklü 69 yılının başta Kürt halkı olmak üzere Ortadoğu halklarına ve insanlığa çok şey kazandırdığına inanıyorum. Önder Apo’nun düşünceleri tabii ki sadece Kürdistan açısından değil Ortadoğu halkları açısından da çok anlamlı ve değerlidir ve tüm insanlık açısından da anlamlı ve değerlidir. Bu yönüyle Önder Apo’nun düşünceleri hem Kürt halkının hem Ortadoğu halklarının özgürlüğünü hedeflediğinden hem de kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite sistemini öngördüğünden sadece Kürt düşmanı siyasi güçler değil, tüm Ortadoğu’nun gerici güçleri, despot güçleri Önder Apo’nun düşüncesini kendileri için tehlikeli görmektedirler. Yine kapitalist modernite de Önder Apo’nun düşüncelerini kendi sistemleri açısından alternatif olarak görmektedir. Önder Apo’nun kadın özgürlükçü ekolojik demokratik toplum paradigması ve örgütlü toplum dayalı demokratik konfederalist sistemle gerçekleştirileceği sosyalizm de kapitalist modernist güçler tarafından kabul görmeyen bir zihniyet ve mücadeledir. Bu yönüyle de Önder Apo’nun düşüncelerinin yayılmasına karşı güçlü bir direniş olduğunu söyleyebiliriz.

‘Önder Apo’ya ideolojik düşmanlık yapılıyor’

Önder Apo’nun düşünceleri Ortadoğu’daki otoriter despotik sistemleri yerle bir edecek karaktere sahiptir. Kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya soktuğu milliyetçiliği ortadan kaldıran bir zihniyet yapısına sahiptir. Bu yönüyle Ortadoğu’da özellikle son iki yüzyılda kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya soktuğu fitne olan ulus devletçilik ve milliyetçiliğe dayalı halklar ve toplumlar üzerinde baskı ve zulüm kuran güçler Önder Apo’nun düşüncesinin, pratiğinin Ortadoğu’da pratikleşmemesi için Özgürlük Hareketi’ne düşmanlık besliyorlar. Önder Apo’nun düşüncesinin Ortadoğu’da gelişmesini, güçlenmesini, pratikleşmesini istemiyorlar. Kürt düşmanlığında öncü olan Türk devleti Önder Apo’nun düşünce sisteminin başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu’ya yayılmasına karşı büyük bir düşmanlık besliyor. Şu anda AKP iktidarının Önder Apo’ya düşmanlığı, Kürt Özgürlük Hareketi’ne düşmanlığı hem soykırımcı sömürgecilik zihniyeti ve Kürt düşmanlığı nedeniyle, hem de önder Apo’nun zihniyetinin başta AKP-MHP olmak üzere Ortadoğu’daki tüm gerici zihniyetleri etkisizleştireceğinden dolayı gerçekleşiyor. AKP-MHP’nin Önder Apo’ya düşmanlığının temelinde ideolojik saldırı var. Buna Kürt düşmanlığı da eklenince saldırı daha da yoğun oluyor.

Eğer bugün dünyada görülmemiş bir tecrit Önder Apo üzerinde uygulanıyorsa, bunun en önemli nedenlerinden biri de Önder Apo’nun düşünce gücüdür. Önder Apo zaten bu düşünce gücünün öngördüğü siyasi çözümlerden dolayı uluslararası komployla karşı karşıya kalmıştı. Önder Apo milliyetçiliğe dayanmayan, halkların kardeşliğine dayanan demokratik devrim yaklaşımıyla, siyasal çözüm yaklaşımıyla hem kapitalist emperyalizmin Ortadoğu’daki işbirlikçilerinin ayağını etkisizleştiriyordu, hem de Kürt işbirlikçiliğinin ayaklarını zayıflatıyordu. Çünkü emperyalist kapitalist sistem de hem bölgedeki Arap, Fars, Türk milliyetçiliğine dayanarak, hem de Kürt milliyetçiliğine dayanarak kendisini ayakta tutuyordu. İşbirlikçiliğe dayanan Ortadoğu düzeni böyle ayakta kalıyordu. Önder Apo’nun halkların kardeşliğine dayanan devrimci demokratik çizgisi her türlü işbirlikçiliğin zeminini ortadan kaldırdığından dolayı uluslararası komplo gerçekleşmişti.

1999 uluslararası komplosunun esas uygulayıcıları emperyalist sitem ve İsrail olmuştu. Şimdi ise Önder Apo’nun düşüncelerinden en fazla korkan AKP-MHP ve onun bölgedeki işbirlikçileridir. Ya da bölgede AKP-MHP zihniyetiyle aynı olan siyasi çevreler Önderliğin düşüncelerine büyük düşmanlık besliyorlar. AKP ve MHP’nin düşmanlığı ondandır; DAİŞ, El Nusra, ÖSO denen çetelerin düşmanlığı oradandır. Önder Apo’nun Ortadoğu’nun demokratikleşmesine dayalı siyasi anlayışı bütün bu zihniyetleri ortadan kaldıracak, demokratik bir Ortadoğu ortaya çıkaracaktır. Önder Apo’nun düşüncesine dayanan bir Ortadoğu’da ne AKP yaşayabilir, ne MHP, ne DAİŞ, ne El Nusra, ne de ÖSO gibi çeteler yaşayabilir, ne de soğuk savaş döneminin despot iktidarları yaşayabilir. Bu bakımdan demokrasiden korkan bütün güçler, örgütlü demokratik topluma dayalı demokratik devrimden korkan bütün güçler Önder Apo’nun düşüncelerinin toplumları etkilemesini istemiyorlar. Özellikle eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin kurulmak istendiği Üçüncü Dünya Savaşında Önder Apo’nun düşüncelerinin toplumlar içinde etkili olmasını ne bölge üzerinde hakim olmak isteyen emperyalist kapitalist güçler istiyor, ne de bölgenin despot güçleri istiyor. Eski dengelerin yıkıldığı, yeni dengelerin kurulduğu süreçte halkların bu dünya savaşı koşullarından güçlü çıkmasını engellemek için Önder Apo’nun düşüncelerini engellemek istiyorlar. Önder Apo üzerinde uygulanan ağır tecrit de bu nedenledir; Önder Apo’nun düşüncesine dayalı demokratik sistemin kurulduğu yerlere, Efrin’e saldırı da bu nedenledir. Efrin’e saldırı, hem Kürt halkına yönelik bir saldırıdır, hem de Önder Apo çizgisinde Ortadoğu’da gerçekleşen demokrasi vahasına saldırıdır. Efrin’de örgütlü topluma dayalı demokratik toplum vahası ortaya çıktığı için bütün demokrasi karşıtı güçler bu vahayı kendileri için tehlikeli görüp tasfiye etmek istemişlerdir.

‘Kürtleri güç yapan Önder Apo’nun düşünceleridir’

Bütün engellemelere rağmen Önder Apo’nun düşünceleri Kürt halkının büyük çoğunluğu tarafından kabul görmüştür. Komplonun bir amacıysa Kürt halkıyla Önder Apo’yu birbirinden koparmaktı, bu gerçekleşmemiştir. Bugün Önder Apo’nun düşünceleri Kürdistan’ın bütün parçalarında etkilidir. Kürt halkı kesinlikle bugün de gelecekte de Önder Apo’nun düşünceleri temelinde kendisini özgür ve demokratik yaşama kavuşturacaktır. Çünkü Kürtler sadece Önder Apo’nun düşünceleri ekseninde Ortadoğu’nun öncü halkı olabilir; Ortadoğu’da özgürlük ve demokraside öncülüğü kazanabilir. Kürtleri güç yapacak ve Ortadoğu halkları içinde ve dünya halkları içinde itibarlı yapacak düşünce; Önder Apo’nun çizgisidir, Önder Apo’nun öngördüğü sistemdir. Bu, netleşmiş ve kanıtlanmıştır. Nitekim Kürtler Önder Apo’nun düşünceleriyle bugün Türkiye’nin demokratikleşmesinde de öncüdürler, Suriye’nin demokratikleşmesinde de öncü güçtürler, Irak ve İran’ın demokratikleşmesinde de öncü güçtürler. Kesinlikle Önder Apo’nun düşünceleri sadece Kürtler açısından değil, Araplar açısından da, Farslar açısından da Azeriler açısından da demokratikleşmeyi geliştirecek bir düşünce yapısına sahiptir. Önder Apo’nun düşünce yapısında batının modernist anlayışları değil, Ortadoğu’nun tarihsel, toplumsal, kültürel değerlerine dayalı bir demokratikleşme anlayışı vardır. Bu açıdan Ortadoğu halkları gerçek demokratikleşme bilincine Önderlik çizgisiyle kavuşuyorlar. Çünkü batının demokrasi anlayışı, Ortadoğu halklarının toplumsal yapısı ve kültürel dokusuna uygun değildir. Bireye dayalı demokrasi Ortadoğu toplumlarında etkili olmaz. Ortadoğu dinlerin ortaya çıktığı bir coğrafyadır. Bütün bilgelerin ortaya çıktığı coğrafyadır. Tarikatların var olduğu bir coğrafyadır. Bunların hepsi de toplumcudur. Ortadoğu’nun sadece düşünce tarihi değil, toplumsal yaşam tarihi de bireycilikten uzaktır, toplumculuğa dayanır. Bu açıdan Önder Apo’nun Ortadoğu’nun tarihsel kültürel birikimine ve toplumcu karakterine dayanan bir demokratik anlayışı savunması sadece Kürtler açısından değil, Ortadoğu halkları açısından da bir kurtuluş yoludur. Ortadoğulular Önder Apo’nun düşüncesinde kendilerini görüyorlar; kendi demokratik yaşamlarını görüyorlar, özgürlüklerini görüyorlar. Kendi tarihlerine, toplumsal ve kültürel değerlerine göre bir demokratik yaşamı görüyorlar. Bu açıdan Kürtlerin öncülük ettiği demokrasi mücadelesi, demokratik devrim mücadelesi bugün Ortadoğu halklarının tümü üzerinde etkide bulunuyor. Kimse, hiçbir Ortadoğu halkı Önder Apo’nun düşünceleri yanlıştır demiyor; hatta Önder Apo sadece Kürt halkının önderi değildir, hepimizin önderidir diyerek Önderliğe sahip çıkıyorlar. İşte bu nedenle de Ortadoğu’nun despot güçleri Önderliğin düşüncesinden korkuyorlar. Önderliğin düşüncesinin gelişmesinde kendi ölümlerini görüyorlar. Bu yönüyle de hem Kürt düşmanlığında öncü, hem de Ortadoğu’da gericiliğin, despotizmin, otoriterizmin bekçiliğini yapan AKP-MHP iktidarı ve faşizmi Önder Apo’ya düşmanlık yapıyor. Önder Apo’nun düşüncelerinin var olduğu her yeri ezmek istiyor.

‘Erdoğan, Önderliğin düşüncelerinin olduğu yerden korkuyor’

Tayyip Erdoğan ve faşist iktidarı Rojava’da PYD diyor, YPG diyor. Orada PKK yok, ama Önderliğin düşüncelerinin olduğu yerden korkuyor. Kim Önderliğin düşüncelerine sahipse, onu savunuyorsa, ona uygun bir yaşam örgütlemeye çalışıyorsa ona düşmanlık yapıyor. Önderliğin düşüncesine sadece Kürtler değil, Araplar ve Süryaniler de sahipleniyor. AKP-MHP iktidarı onlara da düşman! Rakka’daki meclis Önder Apo’nun düşüncelerine yakın bir demokratik anlayış benimseyince ya da ondan etkilenince onları da düşman ilan ediyor. Onlar da PKK’lidir, gidip ezeceğim diyor. Şengal’de Şengal Êzidîleri Önder Apo’nun düşüncelerinden etkilenmiş, bunu suç görüyor. Kim Önder Apo’nun düşüncelerinden etkilenmişse, Önder Apo’nun düşünceleri doğrultusunda demokratik anlayışa sahipse onu kendisine düşman görüyor, tehlikeli görüyor ve ezmek istiyor. Erdoğan’ın, AKP-MHP iktidarının düşmanlığı kesinlikle Önder Apo’nun düşüncelerine ve bu düşüncelerin pratikleşmesinedir. Şengal’e düşmanlığı niye hala gündemde tutuyor? Çünkü diyor oradaki Êzidîler Apocuların düşüncesinden etkilenmiş. “Öyle düşünmeyeceksiniz; örgütlü topluma dayalı bir demokratik sistemi öngörmeyeceksiniz; demokratik konfederal sistemi öngörmeyeceksiniz; kadın özgürlükçülüğünü öngörmeyeceksiniz! Böyle bir demokratik sisteme sahip olursanız, kadın özgürlükçü olursanız, halkların kardeşliğine dayalı bir sistem kurarsanız ben orayı düşman görürüm” diyor. Erdoğan’ın neden bu kadar Rojava Devrimi düşmanlığı yaptığını, neden Rakka’daki Araplara düşman olduğunu, Kürtlerle kardeşlik içinde olan Araplara, Süryanilere neden düşman olduğunu böyle anlamak gerekiyor.

Öte yandan Önder Apo’nun halkların kardeşliğine dayanan düşüncesi oturursa hiçbir dış güç halkları birbirine karşı savaştırarak Ortadoğu’da etkili olamaz. Onun için Ortadoğu’da hakim olmak isteyen tüm dış güçler milliyetçiliğin kökünü kazımak isteyen Önder Apo’nun zihniyetine karşıdırlar. Önder Apo Milliyetçiliğe de karşı, mezhepçiliğe de karşı. Bunlar da Ortadoğu’da çatışma etkenleri. Kim Ortadoğu’daki çatışma etkenlerinden yararlanıyorsa onlar Önder Apo’ya düşmanlık yapıyorlar. Önder Apo’nun düşüncesine düşmanlığı bu eksende görmek gerekiyor.

Önder Apo’nun düşüncesi kesinlikle Ortadoğu’yu demokratikleştirme düşüncesidir. Hem de kadın özgürlükçü temelde. Eğer kendilerine demokratım diyen varsa, demokrasiden yana olduğunu söyleyenler varsa Kürt halkının özgürlük mücadelesini desteklerler. Kürt halkının özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelesi sadece kendini özgürleştirme mücadelesi değil, Ortadoğu’yu da demokratikleştirme mücadelesidir. Ortadoğu’da milliyetçiliğin, mezhepçiliğin, dinciliğin ve cinsiyetçiliğin topraklara gömülmesi demektir. Önder Apo dinlere saygılıdır. Tarikatlara bile saygılıdır. Geçmiş tarikatların dindeki devletleştirmeye ve devletlerin dini saptırmasına karşı dinin toplumsal karakterini ortaya koyan örgütlenmeler olarak görmüştür. Tabii tarikatlar etkili olunca devletler onları da kontrol altına almıştır. Toplumu denetim altında tutmak isteyen devletler bu defa da toplumla ilişkisi olan tarikatları kontrol ederek toplumu kontrol etmeye çalışmışlardır. İlk önceleri dinler toplumu temsil ediyordu, toplumcu karakteri vardı; devletler toplumu kontrol etmek için Hristiyanlığı da İslam’ı da devletleştirmişler ve din üzerinden toplumları kontrol etmeyi amaçlamışlardır. Dinin devletleşmesine karşı toplumu savunan tarikatlar ortaya çıkınca, geçmişte nasıl ki dini devletleştirmişlerse bu defa da toplumları kontrol etmek için tarikatları devletleştirmişlerdir.

Önder Apo’nun ideolojik ve siyasi çizgisinde dine anlam verme vardır. Önder Apo, dinin devletleştirilmesine, dinin toplumdan alınıp devlete ait kılınmasına karşıdır. Bu nedenle demokratik İslam’dan söz etmiştir. Önder Apo demokratik İslam’dan söz ettiği için dini devlet için kullananlar Önderliğe büyük düşmanlık yapmaktadırlar. Bu nedenle Erdoğan Önder Apo’ya düşmandır, MHP düşmandır, DAİŞ düşmandır, El Nusra düşmandır. Çünkü bunlar dini toplumun elinden alıp kendi iktidarcı devletçi zihniyetlerine hizmet ettirmek istemektedirler. Bu açıdan Önder Apo’nun düşüncesinin yayılmasına karşı olan bir kesim de dini devletleştiren bu kesimlerdir. Dini devletleştiren kesimler, dini topluma ait kılmak isteyen Önder Apo’ya düşmanlık yapmaktadırlar. Demokratlık, tüm değerlerin demokratik topluma ait olmasını savunur. Önder Apo, demokratik İslam derken İslam’ın topluma ait olmasından söz etmektedir. Devlete ait dinden toplumu kurtarmaya çalışmaktadır. Dini iktidar ve devletin aracı olmaktan çıkarmaya çalışmaktadır. Bu açıdan bu kesimler de Önder Apo’nun düşüncesine büyük düşmanlık beslemektedirler.

Önder Apo’nun toplum anlayışı demokratik olduğu gibi, din anlayışı demokratik olduğu gibi, ekonomi anlayışı da demokratiktir. Ekonomi anlayışının demokratik olması demek ne demektir? Ekonominin topluma ait olması demektir. Çünkü demokrasi topluma aittir. Ekonominin demokratikleştirilmesinden söz edilecekse, tüm ekonomik değerlerin topluma ait kılınması anlamına gelir. Zaten ekonomi toplumundur, bireylerin olamaz. Ekonominin bireylere ait olması bir toplumsal sapmayı ifade etmektedir. Toplumun erkek egemenlikli olması gibi toplumsal sapmayı ifade etmektedir. Ekonominin bireye ait olması toplumsal sapmayı ifade etmektedir. Yönetimin belirli bir zümrenin elinde olması toplumsal sapmayı ifade etmektedir. Çünkü toplumun var oluş koşullarında ne yönetim, ne ekonomi bireylerin elindedir ne de kadın üzerinde egemenlik vardır; ne de inançların çıktığı her süreçte inançlar, dinler egemenlere ait olmuştur. Önder Apo bütün bu alanları demokratikleştirmek istiyor. Düşüncenin de dinin de ekonominin de toplumsal yaşamın da yönetimin de demokratikleşmesine karşı olan herkes, her güç Önder Apo’nun düşüncelerinin yayılmasına engel olmaktadırlar; bunun için de Önder Apo’nun üzerindeki ağır tecrit uygulanmasının suç ortağıdırlar.

Türk devleti bu ağır tecridin uygulayıcısıdır, ama zindanda bu kadar ağır tecrit uygulanmasına suç ortaklığını da Avrupa Konseyi yapmaktadır, CPT yapmaktadır. Onlar da Önder Apo üzerindeki bu ağır tecride göz yummaktadırlar. Böylelikle de Önder Apo’nun ailesiyle, avukatlarıyla görüşmesi engellenmekte; dışarıyla ilişki kurması engellenmektedir. Bu, aynı zamanda büyük düşünce gücü olan, Ortadoğu’nun ve insanlığın gelmiş geçmiş en büyük düşünce insanlarından olan Önder Apo’nun düşüncelerinin de tecrit altına alınması ve yayılmasını engelleme olmaktadır. Bu sadece bireye yönelik bir tecrit değil, bir halka yönelik tecrittir; insanlığa yönelik tecrittir, en başta da büyük düşünce gücünün tecrit edilmesidir. Önder Apo’nun düşüncesinin yayılmasına karşıtlık da düşmanlık da en somut olarak bu uygulamada kendini ortaya koymaktadır.

Sayın Öcalan’ın durumuna ilişkin önünüzde nasıl bir mücadele takvimi bulunuyor?

Önderliğin durumu konusunda Özgürlük Hareketimiz ve halkımız her zaman duyarlıdır. Kadınlar, gençler ve tüm halkımız bu duyarlılığı her zaman sürdürecektir. Önderliğimizin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü bizim açımızdan her saniye duyarlılık taşınması gereken bir konudur. Bu açıdan bundan sonra da Önderliğimizin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü için gereken duyarlılık gösterilecek, sürekli bir eylemlilik ve etkinlik içerisinde olunacaktır. Önderliğimizin durumunun gündemden çıkarılmasına hiç bir zaman müsaade etmeyeceğiz. Hiç kimse, hiç bir güç bizim Önderliğe karşı hassasiyetimizi gevşetemeyecektir. Önderliğimizin sağlık, güvenlik ve özgürlüğü için mücadeleyi süreklileştireceğiz ve bu konuyu sürekli gündemde tutacağız. Ancak Önderliğimizin sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü sağlama esas olarak da bizim mücadeleyi geliştirmemizle bağlantılıdır. Mücadeleyi ne kadar geliştirirsek Önderliğin sağlık, güvenlik ve özgürlük sorunu konusunda o kadar duyarlı davranmış oluruz, o kadar hassas davranmış oluruz. Önderliğin sağlık, güvenlik ve özgürlüğü konusunda adım atmış oluruz, bir çaba göstermiş oluruz. Mücadelenin zayıflaması ise Önderliğin sağlık, güvenlik ve özgürlüğü için bir duyarsızlığı, bir gevşekliği ifade eder. Bu yönüyle Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlüğü iç içe geçmiştir. Önder Apo özgür kalmadan Kürt halkı özgürleşemez; Kürt halkının özgürlük mücadelesi gelişmeden de Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlük sorunu çözülemez.

‘Özgürlük, mücadeleyi geliştirmekle olur’

Önderliğimizin sağlıklı, güvenlikli ve özgür çalışır koşullara kavuşması ancak ve ancak mücadeleyi geliştirmekle olur. Önderliği sahiplenmeyi böyle anlamak lazım. Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştirmeden, Türk devletinin, AKP-MHP faşizminin Kürtler üzerindeki soykırımcı sömürgecilik politikalarına karşı mücadele vermeden Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlük sorunu konusunda olumlu gelişmeler sağlanamaz. Bir kere bu denklemin, bu bağlantının bilinerek hareket edilmesi gerekiyor. Bizim açımızdan esas olarak da özgürlük mücadelesini geliştirme, özgürlük mücadelesini geliştirmeyle Önderliğe sahiplenme eylemlerinin iç içe yürütülmesi konusu önemlidir. Bizim gündemimizde esas olarak soykırımcı sömürgeciliğin, AKP-MHP faşizminin Kürtlere karşı yürüttüğü soykırım politikasına karşı mücadeleyi geliştirmek vardır. Önderliğin durumu da mücadeleyle bağlantılıdır. Bu bakımdan Önderliği sahiplenme mücadelesiyle Kürt halkının özgürlük mücadelesi birleştirilmezse Önderliğe doğru sahiplenilmiş olunamaz. Bu bakımdan tüm gençlerin, kadınların, tüm halkımızın, dostlarımızın ve demokrasi güçlerinin bütün enerjilerini Kürt halkının özgürlük mücadelesinin gelişmesine sevk etmeleri gerekiyor.

Gerilla mücadelesinin de bu mücadeledeki önemi biliniyor. Çünkü Türk devleti bütün demokratik mücadele imkanlarını ortadan kaldırmıştır. Bırakalım demokratik mücadele koşullarını, söz söyleyenleri bile zindanlara atmaktadır, susturmaktadır. Bu açıdan da herkesin gerilla mücadelesine tam destek vermesi gerekiyor. Güçlü destek vermesi gerekiyor. Gençlerin, kadın ve erkek olarak özgürlük mücadelesine güçlü katılması gerekiyor, gerilla mücadelesine güçlü katılması gerekiyor. Gerilla mücadelesi güçlü geliştirilirse Önderliğe sahiplenilmiş olunacaktır. AKP-MHP faşizminin saldırıları boşa çıkarılırsa Önderliğe sahiplenilmiş olunacaktır. Yoksa sadece sınırlı bazı eylemlerle Önderliğe sahiplenileceğini sanmak yanılgıdır. Özgürlük mücadelesini güçlendirecek düzeyde eylem yapıyorsak Önderliğe sahiplenmiş oluruz. Özgürlük mücadelesini güçlendirmeyen, AKP-MHP faşizmi karşısında etkili kılmayan yaklaşımlar, tutumlar ve eylem biçimleriyle önderlik sahiplenilemez. Kuşkusuz her türlü eylem biçimi yapılmalıdır. Yumuşak eylem biçimleri de olabilir, bir kaç kişinin yaptığı eylemler de olabilir. Özellikle Türkiye’nin metropollerinde, Kürdistan’ın şehirlerinde, kasabalarında her türlü küçük büyük eylem anlamlıdır, değerlidir. Bu yönüyle küçük büyük her türlü eylemi geliştirerek özgürlük mücadelesini geliştirebiliriz ve Önderliği sahiplenebiliriz.

‘Önder Apo’yu sahiplenme onun düşüncelerini yaşama geçirmekle mümkündür’

Önder Apo’yu en büyük sahiplenme ise onun düşüncesini sahiplenme, onun düşüncesi doğrultusunda özgürlük ve demokrasi mücadelesi verme, onun düşüncesini Kürdistan’da, yaşamda somutlaştırma, Ortadoğu’nun demokrasi ve demokratik devrim mücadelesinde somutlaştırmadır. Önder Apo’nun iktidar ve devlet dışı demokratik konfederalizme dayalı demokratik sosyalizm çizgisini tüm dünya halklarına tanıtma ve bu çizginin dünya halklarının özgürlük ve demokrasi çizgisi haline getirme mücadelesidir. Önder Apo’nun düşüncesini sahiplenmeden, onun bugüne kadar yarattığı değerleri sahiplenip, koruyup daha da geliştirmeden Önder Apo sahiplenilmiş olunmaz. Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlüğü ancak Önder Apo’nun düşüncesine sahiplenilirse, o düşüncede örgütleme ve mücadele içine girilirse o zaman gerçekleşebilir.

Önder Apo’nun düşüncesi dışında, düşüncesine dayanan pratik dışında Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü savunmak mümkün değildir. Bu açıdan Önderliğin doğum gününün yıldönümünde Önderliği daha fazla anlamak gerekiyor. Önderliği anlayarak, Önderliği sahiplenmek gerekiyor. Önderliği anlamadan Önderliği doğru sahiplenme gerçekleştirilemez. Bu açıdan 2018 yılını Önderlik çizgisinde mücadeleyi Kürdistan’ın dört parçasında geliştirme olarak ele alacağız. Soykırımcı sömürgeciler ne kadar saldırırsa saldırsın Önderlik çizgisinde mücadeleyi geliştireceğiz ve böylelikle Önderliğin hem sağlık, güvenlik ve özgürlüğünü sağlama mücadelesi vermiş olacağız, hem de Önderliğin düşüncelerinin pratikleşmesini sağlayacağız. Bizim 2018’de Önderliğin durumuna yaklaşımımız böyle olacaktır. Sadece duygusal bir bağlılıktan söz etmiyoruz. Sadece duygusal bağlılık, sadece Önderliğe bağlıyız demek yetmez ya da sadece Önderliğin sağlık güvenliğiyle ilgili bazı eylemler yapmakla da Önderliğin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü sağlanamaz. Bu açıdan biz esas olarak da Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle, faşizme karşı demokrasi mücadelesiyle Önderliğin sağlık, güvenlik ve özgürlük mücadelesini iç içe yürütmeyi esas alacağız.

Bunları da beğenebilirsin