Engizek: PKK bayrağı altında toplanın ve mücadele edin

İlk kez Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürtlerin PKK etrafında bir araya geldiğini söyleyen PKK Merkez Komite Üyesi Xalide Engizek, PKK’nin değişimin ve dönüşümün gücü haline geldiğini belirtti.

PKK’nin kuruluşundan önceki süreci, Kürdistan ve Türkiye’deki durumu değerlendiren PKK Merkez Komite Üyesi Xalîde Engîzek, Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi ardından tüm Kürtlerin sindirildiğini belirtti.

Kürdistan halkını ayaklandırmak için özel yol ve yöntemlerin gerektiğine değinen Engizek, “Kimse buna çok hazırlıklı değildi hatta herkes korkuyordu. Türkiye ve Kürdistan gerçeğine bakarsak, Türkiye’de Türk-İslam milliyetçiliği ve kapitalist sistem çizgisinin hakim olduğunu söyleyebiliriz. Kürdistan’da da teslimiyet, işbirliği, korku, baskı, gericilik, umutsuzluk ve güvensizlik en üst düzeyde yaşanıyordu” dedi.

Xalîde Engîzek, PKK’nin kuruluşuna ilişkin ise şunları belirtti: “PKK, Türkiye’nin sadece faşist yönetimine karşı değil, onun yerine bağımsız özgür bir ülke için kuruldu. PKK değişimin ve dönüşümün gücü haline geldi. Onun için Kürt halkı ve özgürlük isteyen herkes için bir ışık, umut, irade ve çağdaş bir fikirdi.”

PKK Merkez Komite Üyesi Xalîde Engîzek, PKK’nin 44. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.

PKK’nin 44. kuruluş yıl dönümüne ilişkin mesajınız nedir?

Partimiz PKK 44. yılına giriyor. Partimiz şehitler partisidir. PKK 43 yıllık kesintisiz ve çok zorlu devrimci mücadeleyi geride bırakarak 44. yılına giriyor. Bu devrimci mücadele yıllarında binlerce kahraman şehit verildi, çok büyük değerler yaratıldı. Büyük şehidimiz Haki Karer şahsında tüm devrim şehitlerini saygı ile anıyorum. Heval Haki, özverili, alçakgönüllü, bilgili, dürüst, saf ve net kişiliği ile partimizin temeli olmuştur. Yine fedakar, disiplinli ve örgütlü kişiliği ideolojik parti çizgisi haline gelmiştir. Onun izinden giden 40 bin şehidimiz oldu. Şehit Reşid Serdar, Kerim Şirnex, Heqî, Şervan Sason, Delal, Azê, Yılmaz Dersim gibi militanlar, Werxelê ve Xelîfan’da heval Haki’nin izinden giden binlerce kahramanız partimize öncülük etti.

Bu vesile ile partimizin 44. kuruluş yıl dönümü, partimizin yaşam manifestosunun mimarı Önder Apo’ya, tüm özgürlük savaşçılarına, Kürdistan halkına ve tüm insanlığa kutlu olsun. Bu kuruluş yıl dönümünde parti militanları, Kürdistan halkı, Ortadoğu halkı, herkes, her yerde, gururla, PKK’liyiz, Apocu’yuz demelidir. Çünkü demokratik sosyalizmi esas alan PKK’nin yaşam felsefesi, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma temelinde direniyor. PKK demokratik modernite paradigması ile tüm dünya halklarının yaşam umudu haline geldi. O halde herkes PKK ile gurur duysun ve içinde bulsun, yüksek sesle “PKK’liyim” diye bağırmalı.

Rêber Apo “PKK sonu gelmemiş bir roman, bir şiir, bir türkü” diyordu. Biz de diyoruz ki; PKK halaydır, semahtır, devrimdir, Kawa’nın çekicidir, Mazlum’un ve Zekiye’nin elindeki meşaledir. PKK Egîdlerin, Reşîd ve Dellaların silahı, Kemal ve Hayri’nin iradesidir. PKK, çocukların dudağındaki kahkaha, annelerin çığlığı, yaşlıların gururudur. PKK gençliğin aşkıdır, kadınların damarlarındaki can ve kandır. PKK devrimin özgür iradesidir, şehitlerin kurumayan kanıdır. Bu anlamda PKK, insanlığın cevheridir. PKK’nin 43. kuruluş yıl dönümüne ilişkin mesajımız şudur, kendisine insanım, demokratım, solcuyum, sosyalistim, kadınım ve gencim diyen herkes PKK etrafında örgütlensin. PKK bayrağı altında toplanın ve mücadele edin. Bilsinler ki Kürdistan’da, bölgede ve dünyada PKK dışında bir özgürlük yolu yok. PKK’nin 44. kuruluş yıl dönümünde İmralı sistemini, faşizmi yıkacak, önderliğimizi fiziki olarak özgürleştireceğiz.

PKK’den önce ve sonra Kürdistan ve Türkiye’nin durumu nasıl değerlendirilmeli? PKK’nin Kürdistan’da ve Türkiye’de kuruluş sürecindeki atmosfer nasıldı?

Kürt sorununu doğru tanımlamak lazım ki doğru çözüm ortaya çıksın. Kürdistan, jeopolitik ve toplum açısından tarihi bir role sahiptir. Hem Mezopotamya’daki Neolitik toplumun kök hücresi olarak rol oynaması, hem de ülkemizin dört işgalci devlete bölünmesi nedeniyle bu bölünmeyi gerçekleştirenler aynı zamanda dünyanın hegemonik güçleridir. Peki ülkemizde ne gibi değişiklikler oluyordu? Neolitik toplumun kökü olan Kürt toplumu kısa sürede toplumsal gerçekliğini ve özgürlüğünü yitirdi. İşgalci ulus-devletlerin zulmü altında imha ve soykırımla karşı karşıya kaldı. Özellikle son iki yüz yıldır Kürt toplumunda bölme, yok etme ve soykırım politikası devam etmiştir. Kürdistan böyle bir durumdayken bölgede, dünyada yine Kürdistan’da ilginç değişiklikler oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın bölünmelerinden sonra emperyalist güçler, sistemlerini yaymak için toplumların tüm değerlerini yok etmek istedi.

Öte yandan sosyalizmde gelişmeler yaşanıyor, onlar da büyük proletarya diktatörlüğünü kurmak istediler. Bunun için çevre ülkelere açılmaları gerekiyordu. Aynı zamanda 1968 kuşağı gibi genç feminist ve çevreci hareketler de ortaya çıktı. Bu genç neslin ortaya çıkması, sistemi sorgulaması, bilinçli tarafta ciddi bir etki yarattı. Her ülkedeki gençler bu hareketten etkilendi. Yine Ekim Devrimi, ulusal kurtuluş hareketlerinin desteği, tüm bu durumlar Kürdistan ve Türkiye’yi de derinden etkilemiş, Türkiye’de gençlik hareketleri gelişerek sosyalizm ve sol temelinde örgütlenmiştir. O dönemde bir Kürt genci olan Rêber Apo da doğal toplum kültürün ve anne kültürünün kişiliğini etkileyen farklı özelliklere sahipti. O zaman Önderliğimizin özgürlük arayışının çocukluktan geldiğini anlarız. Rêber Apo o sıralarda Ankara’da Türk ve Kürt gençleri arasında bir üniversitede okuyordu, mevcut durumun farkındaydı, Türkiye’deki sorunları düşünüyordu ve bir çaba içerisindeydi.

Türk devleti, Kürtlerin ve Sovyetlerin desteğiyle inşa edilmesine rağmen, zamanla İttihat ve Terakki’nin emperyalist güçler tarafından kurulmasıyla Türkiye kapitalist devletlerin etkisi altına girdi. Tüm solculardan, sosyalistlerden ve Kürtlerden ilişkilerini kopardı. Cumhuriyet, yerini Türk-İslam ırkçılığına bıraktı. Tine Kürt isyanları Türk devleti ve İngilizler tarafından bastırıldı. Şeyh Said’in ayaklanması bunun en son örneğidir. O andan itibaren cumhuriyet, kurulu çizgisini aşarak, kapitalist sistemin sadık bir bekçisi olan ve tüm devrimci, muhalif görüşleri ortadan kaldıran bir devlet olarak kuruldu. Gelenek olarak her sıkıştığında askeri darbeler yaptı ve muhalifleri tasfiye etti.

SOL HAREKETLERİN ORTAYA ÇIKMASI UMUT YARATTI

Başta Deniz, Mahir ve İbrahim olmak üzere Türkiye’nin gençleri, Türk devletinin kapitalizm güçleriyle işbirliğine karşı ülkenin bağımsızlığını talep ederek, gençler arasında bir sol örgüt oluşturdular. Amaçları sosyalist, demokratik bir Türkiye kurmak ve Türkiye’de yaşayan halkların özellikle Kürt halkını tanıma haklarıdır ve bunun için mücadele etmeye başlamışlardır. Ancak emperyal güçler bu gençlik hareketlerini tehlikeli gördüler ve komplolarla Türk devletine yardım ettiler. Türkiye’nin kurulduğu günden bugüne kadar, Almanya ve İngiltere, ardından İsrail, Türk devletinin her anlamda savundular. Bunu Türkiye’ye karşı çıkmayı, kendilerine karşı çıkma olarak gördüler. Çünkü Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonra Kürdistan’ı bölenler, Türkiye’yi kapitalizm temelinde inşa edenlerdir. Zira Türkiye’ye muhalefeti kendilerine muhalefet olarak görüyor ve böylece gençlik hareketlerini hedef alıyorlar.

Türkiye gençliği bağımsızlık mücadelesi verirken, Önderlik de Kürt gençleri ile birlikte bu gençlik hareketiyle beraber mücadele ediyordu. Herkes ulusal kurtuluş mücadelesine ve sosyalizm mücadelesine inandığı için Türkiye’nin kurtuluşunun ve sosyalist sistemin kurulmasının Kürt ulusal sorununu çözeceğine inanıyordu. O zamanlar Ekim Devriminin gençlik üzerindeki etkisi çok güçlüydü. Bir model olarak sosyalizm hala öndeydi. Kürdistan’daki durum da çok trajikti, Kürdistan dört parçaya bölündükten ve Kürt ayaklanmaları yenildikten sonra Kürt halkı ölüme terk edilmişti. Kürdistan’ı ayağa kaldırmak için özel yollar gerekiyordu ve kimse buna hazır değildi, hatta herkes korkuyordu. İşbirlikçi çizgi Kürdistan’da da güçlenmişti. Türkiye ve Kürdistan gerçeğine bakarsak, Türkiye’de Türk-İslam milliyetçiliği çizgisinin, kapitalist sistemin işbirliği çizgisinin hakim olduğunu söyleyeceğiz. Kürdistan’da da teslimiyet, işbirliği, korku, baskı, gericilik, umutsuzluk ve güvensizlik en üst düzeyde yaşanıyordu.

Sol hareketin ortaya çıkışı, gençlikte büyük umutlar yarattı. Ama kısa sürede yıkıldı. Denizlerin asılması, Mahirlerin katliamı, İbrahim’in şehadetiyle gençlik hareketi trajik bir şekilde mağlup oldu. Önderliğimiz bir Türkiye hareketi olarak kalmak ve tüm gençliği etrafında birleştirmek istese de bu olmadı ama öncü devrimcilerin anısıyla bağ kurmak için önderliğin etrafında bir Kürt grubu oluştu. Gruptaki ilk yoldaşlar bu fikri kabul ettiler ve Kürt olmayan Karadenizli iki arkadaş, Önderliğin gizli ruhu oldular. Büyük devrimciler Kemal Pir ve Haki Karer yoldaşlar, Önderlikle dost olmuşlardı. Sonra Apocu grup bu arkadaşların etrafında toplandı. “Kürdistan sömürgedir” fikri Önderliğimizin kafasında yer etmiş ancak bu gerçeği nasıl ortaya çıkarabileceğine ilişkin kendi içinde çatışma yaşamaktadır. Önderlik ve grup üzerinde yapısal sosyalizmin etkisi olmuştur, ancak buna ek olarak Kürdistan’ın özerkliği de dikkate alınmıştır. O zamanlar Türkiye’de ve Kürdistan’da atmosfer sıcaktı, her türden gruplar çıkmıştı. Ayrıca Türkiye’de faşist cephe etkili oldu, devrimci gençlik ile faşistler arasında çatışmalar yaşandı.

DÜŞMAN ÖNDERLİĞİMİZİN KİŞİLİĞİNİ HESAP EDEMEDİ

Türk devleti, bir grup faşist gençlerin eliyle provokasyonlar yaratarak devrimcileri tasfiye ediyordu. Apocu gruba da bir tuzak kurulmuştu. Grubun içine bir ajan sokmuşlardı ve grubu çantada keklik olarak hesaplıyorlardı. Düşmanın hesaplamadığı şey Önderliğimizin kişiliğiydi. Önderliğin çıkışı tarihi bir çıkıştı. Hem grup, hem de parti sürecinde Önderliğin etrafında bir hareket gelişti. Önderlik daha çocukken sistemi ve hayatı sorgulamaya başlar ve reddeder. Bu anlamda Önderliğimizin çıkışını tarihi ve alternatif bir çıkış olarak tanımlıyoruz. 20. yüzyılın son çeyreğinde Önderliğimizin çıkışı Kürdistan, Ortadoğu, tüm insanlık için, özgürlük ve anlamlı bir gelecek için müjdedir.

Türkiye’de ve Kürdistan’da o dönemki atmosferde, toplumun her kesimi sosyalist, eşit ve özgürlükçü bir yaşam inşa etme arayışı içindeydi. Çatışma, tartışma, muhalefet en üst düzeyde yaşanıyordu. Ancak Türk hükümeti faşist bir sistem içerisinde baskı ve zulüm yoluyla toplumun tüm kesimlerini ezmiştir. Bu yüzden büyük bir çıkış gerekiyordu. Haki yoldaşın şehadeti de bu tartışmalı ortamda gerçekleşti. Bu büyük şehadet partimiz PKK’nin  kuruluş sebebi ve temeli olmuştur. PKK’nin çıkışı sadece Türkiye’nin faşist yönetimine karşı değil, aynı zamanda bunun yerine bağımsız ve özgür bir ülkenin kurulması amaçlıydı.

PKK değişimin ve dönüşümün gücü haline geldi. Onun için Kürt halkı ve özgürlük isteyen herkes için bir ışık, bir umut ve bir irade, çağdaş bir fikirdi. Kürdistan’ın dört parçasındaki Kürt toplumunun kaderi ilk kez bu parti ile değişiyor. Toplum bu bilinçle kendi değerleri etrafında toplanıyor. Demokratik bir toplum, kadın özgürlüğü, ekolojik ve komünal yaşam inşa ediliyor. PKK’nin savaşmaya başlaması ile özgürlük başladı. Bu 43 yıl boyunca Önderlik demokratik modernite paradigmasını geliştirerek üçüncü doğumunu kutladı. Şimdi devrimci halk savaşı stratejisiyle üçüncü dönem bağlamında direniş zafere doğru ilerliyor. Tüm insanlık Önderliğin tutumuna ve direnişine hayran kaldı.

Geçtiğimiz seneyi değerlendirirsek, Özgürlük Hareketi, Kürt halkı ve dostları açısından nasıl bir yıldı? PKK 44. yılına nasıl giriyor?

Parti olarak mücadele ve direniş dolu bir yılı geride bıraktık. 2021 yılının başında Partimiz Merkez Komitesi olağan toplantısını yaparak bir önceki yılın pratiklerini değerlendirdi ve yeni yıl için önemli tespitlerde bulundu. Muhtemel durumlar değerlendirildi ve bu durumlara karşı alınacak tedbirler netleştirilecektir. Yani 2021 yılına parti olarak hazır girdik diyebiliriz. Küresel ve bölgesel hegemonik güçler, özellikle Kürdistan’daki işgalci devletler, uluslararası komplonun bir devamı olarak halkımıza ve hareketimize karşı çok kirli planları hayata geçirmek istediler.

Diğer yandan Önderliğimize yönelik dünyada benzeri olmayan ağır bir tecrit uygulandı. Yine Hareketimizin yönetiminde olan yoldaşlarımıza yönelik tasfiye kararı yenilendi. En başından itibaren Kürtlerin Başûr, Rojava ve Şengal’deki kazanımlarına karşı yeni saldırılar ve planlar yapıldı. Kürdistan genelinde ve özellikle Rojava’yı marjinalleştirme, PKK’den koparma ve KDP çizgisine çekmek için şantaj politikaları yapıldı. Özgürlük mücadelemizi kriminalize etmek için dünyanın her yerinde politikalar yürütüldü. Toplumda baskı ve zorlama politikası, kadınlara, çocuklara yönelik tecavüz, tutuklamalar, suikaste uğrayan öncülerimiz oldu.

Kürt toplumunun gelişmesini ve demokratik ulus projesinin hayata geçirilmesini engellemek için halklar arasındaki ilişkilere darbe vuruldu. Soykırım ve boyun eğdirme konsepti çerçevesinde her alana saldırılar oldu. AKP-MHP hükümeti soykırım planlarını gerçekleştirmek için dış güçlerin ve KDP’nin desteğini aldı. NATO’dan tam destek aldı ve özel bir operasyonla Halk Savunma Güçlerimizi hedef alındı. Elbette son teknik ve istihbarat gücüyle herkesi seferber etti. Bazı arkadaşlarımızı ve MİT üyesi esirleri almak için operasyon yaptı.

ULUSLARARASI GÜÇLER SOYKIRIM POLİTİKALARINA YEŞİL IŞIK YAKTI

Elbette bu yıl da hegemonik güçler AKP-MHP faşizmini hareketimize karşı destekledi. Ancak hesapları Şoreş Beytüşşebap yoldaş ve arkadaşlarının direnişiyle boşa çıktı. Yoldaşlarımız her türlü tekniğe, kimyasal gazlara, özel kuvvet birliklerine, kobra ve savaş uçaklarının saldırısına ve en önemlisi KDP’nin desteği ile yabancı güçlerin istihbaratına karşı tarihi bir direniş sergilediler. Kanlarının son damlasına kadar direndiler, savaştılar ve düşman kaçmak zorunda kaldı. Sonuç olarak operasyon başarısız oldu, birkaç saat içinde saldırmak ve sonuç almak için geldiler, ancak yoldaşların direnişi sonucunda birkaç gün sonra kaçmak zorunda kaldılar, kapsamlı operasyon yerine esirlerini öldürdüler.

Garê’ye yönelik işgal operasyon sonucunda yabancı güçlerin desteğini de kaybeden iktidar, içeride hedef haline geldi. Öldürülen MİT esirleri ülkeye götürüldü. Normal şartlarda başka bir ülkeye bu cenazeler gelse hükümetin derhal istifa etmesi gerekiyordu ama onların böyle bir iradesi yok. Garê’deki yenilginin ardından iktidar diğer planlarını hayata geçirebilmek için artık gerillaları tasfiye etmesi gerektiğini düşündü. Dünya güçleri zaten onlara PKK’yi yok etmeleri ve soykırım saldırıları için yeşil ışık yaktı. Bu nedenle PKK’yi kendi planlarının bölgede uygulanmasına engel olarak görüyorlar. Türkiye’yi bu amaçla kullanıyorlar ve ciddi suçlara sürüklüyorlar. Hesap sorulduğunda Türkiye suçlanacak.

Medya Savunma Alanları’na saldırmasına izin verildi. Medya Savunma Alanları’na yönelik 23 Nisan saldırıları da uluslararası güçlerin planlarının bir parçasıydı. Ermenilere yönelik soykırım kararının onaylandığı gün Türkiye’nin gerillalara saldırmasına izin verildi. Önderlik daha ilk günden itibaren, “Bu komplo sadece Kürtlere karşı değil, Türkiye’ye de karşıdır, çünkü hem Kürtlerin hem de Türklerin zayıf olmasını istiyorlar. İki tarafı da kullanmayı amaçlıyorlar” dedi. Önderliğimiz bu komployu defalarca boşa çıkarsa da komplo çeşitli şekillerde devam etmektedir.

ÖZGÜR YAŞAMIN PKK TARAFINDAN İNŞA EDİLECEĞİ BİR KEZ DAHA KANITLANDI

23 Nisan’daki saldırılarda işgalci Türk ordusunun kısa sürede başarılı olup olmayacağını, başaramazlarsa faşist AKP-MHP hükümetinin hesap vereceğini görmek istediler. Aslında Nisan’ın üzerinden 8 ay geçti. Tüm özel savaş yöntemlerini, tüm teknikleri, yasaklanmış gazları ve patlayıcıları kullandılar. Ancak sonuç alamadılar. Mam Reşo’da Zendura’da, Girêsor’da, Werxelê’de, Cîlo’da, heval Serhat, Sarya, Rêber, Hejar, Botan Cumali Çorum, Çavrê, Dilvîn, Bawer, Delal ve şehit arkadaşlar Kemallerin, Hayriler, Egîdlerin ve Bêrîtanların ruhu ile direndi. Savaş tarihimizde ve dünya savaşları tarihinde şimdiye kadar böyle bir direniş olmadı. Her türlü soykırıma karşı verilen bu savaşta Kürdistan gerillaları yeni taktik ve yöntemlerle direniyor.

Savunma bakanları, helikopterlerini indiremediklerini, gerillaya yaklaşamadıklarını itiraf etti. YJA Star güçlerimiz bu savaşta her açıdan öncü rol oynuyor. Zagros gibi bir yerde her türlü teknik silaha ve kimyasal saldırıya karşı direnişi gün geçtikçe daha da büyütüyor. Arkadaşlarımız kahramanlık destanları yazdılar. Esir halkların mücadelesi için ilham kaynağı oldular. Mücadelemizin meşruiyetinin dünyada görülmesini ve tartışılmasını sağladılar. Bugün dünya genelinde Kürtler ve dostları, Türk devletinin savaş suçlarından yargılanması, Önderliğin serbest bırakılması, PKK’nin “terör listesi”nden çıkarılması için çalışıyor.

Tabii ki Zagroslarda ortaya çıkan direniş ruhu gücünü Önderliğin ideolojisinden alıyor. Genel olarak diyebiliriz ki, mücadelemizin 43. yılında her düzeyde bize yönelik soykırım saldırıları yapıldı, biz de her düzeyde PKK’nin devrimci ruhuyla direndik. Kadınlar direndi, gençler direndi, halkımız direndi, zindandaki yoldaşlar direndi. Ama en büyük direniş İmralı’da ve gerillada oldu. PKK ruhuyla özgür bir yaşamın mutlaka inşa edileceği bir kez daha kanıtlandı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik işkence ve tecrit devam ediyor. Sayın Öcalan’ın direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Partimizin yıl dönümünde bir kez daha Önderliğimizi selamlıyor, diriliş bayramını kutluyoruz. Elbette bu vesile ile bilinmelidir ki, İmralı’daki sistem Türk sistemi değil, Türkiye orada sadece bir gardiyan görevi görüyor. Önderliğimizi oraya getiren ve o sistemi kuran hegemonik güçler, Türkiye’nin gardiyanlığından memnun değiller. Son 23 yıldır Önderliğimiz ağır bir tecrit ve işkence altında mücadele ediyor. Önderliği yavaş yavaş öldürmek istiyorlar. İmralı sistemi dayanılacak bir sistem değil. Önderliğimizin güçlü kişiliği olmasa kimse bir yıl bile dayanamaz. Ama Önderliğimiz direnmekle kalmamış, demokratik modernite manifestosunu yazdı. Alternatif bir sistem yaratarak, onu tarihe ve insanlığa mal etti.

Kadınlara özgürlüğe giden yolu açtı. 23 yıllık bu tutsaklık sürecinde Önderlik hiçbir zaman kendisi için bir şey istemedi. Hatta “Kürt sorunu çözülmezse beni bıraksanız da çıkamam, çünkü dışarıda olmak ile hapiste olmak arasında bir fark yok. Eğer toplumum, ülkem özgür değilse, dışarı çıkarsam yine aynı işi yapacağım. Bunun için yaşamın özgür olması ve demokratik kurtuluşun gerçekleşmesi gerekir” dedi. Bu yıl herkes Önderliğin durumuna karşı bir özeleştiri sürecine girmelidir. Komplocular halktan ve Önderliğimizden özür dilemeli. Hem komplocu güçler, hem de Türkiye, Önderliğin yavaş yavaş şehit veya teslim olacağı beklentisine girdiler. Ancak bu olmayınca da Önderliği rehin aldılar.

Bunun için herkes İmralı’daki tecride karşı vicdanını sorgulaması ve özeleştiri vermesi gerekir. Fikir ve düşünceleri büyük olan, insanlığa faydası olan bir insanın fikirlerine engel olunmamalı, Önderliğimiz sesini halka duyurmalı, insanlığa ulaştırmalıyız. Aksi takdirde tarih ve insanlık kaybeder. Neredeyse 7 yıl oldu, kimse Önderliğin yanına gidemiyor. Önderliğimizin durumu ve sağlığı hakkında hiçbir bilgi alamıyoruz, şüphelerimiz var. Bu sistemin sorumlularını, bu zulmün hesabını sorana kadar mücadele edeceğiz.

PKK’NİN DİRENİŞ RUHU İLE MÜCADELE ETMELİYİZ

Yukarıda da belirttiğimiz gibi mücadelemiz devam etmektedir. Bu mücadelede her gün büyük şehitler veriyor ve büyük fedakarlıklar ödüyoruz. Tarihimizin direniş sayfalarımızın her satırı, attığımız her adım, her başarı şehitlerimizin kanıyla elde edilmiştir. Kürdistan’da bedel ödemeden nefes almak mümkün değil. Mücadelemiz çok çetin ve hala devam ediyor. Bu yüzden Önderlik yöntemleri ile şehitlerimize sahip çıkmalıyız.

Önderlik yöntemleri nedir? Önderlik düşmandan intikam almak için heval Haki’nin şehadetinden sonra partiyi kurdu. 14 Temmuz direnişinin ardından silahlı mücadele ve ülkeye dönme karar verdi. 15 Ağustos eylemi, heval Egîd’in şehadetinin ardından silahlı ordu kuruldu. Heval Bêrîtan’ın şehadeti, bir kadın ordulaşmasının temelini oluşturdu. Zîlan’ın şehadeti militan çizgisini yarattı. Her şehadet daha da güçlü bir örgütlenme ile düşmandan intikam almanın temelini oluşturmuştur. Şehitler hiçbir zaman moralsizliğin ve sıkıntının sebebi olmamıştır. Toplumumuz da şehitler gerçeğinin ve mirasının bilincinde olmalı, davalarına bağlı kalmalı ve mücadelelerini başarıya ulaştırmalıdır. Şehitlerimizi elde ettiğimizle zaferlerde yaşatmalıyız. Düşman şehitlere yaklaşımımızı ve şehitlerin toplumdaki yerini bildiği için sürekli değerlerimize hakaret ediyor.

Kürdistan’da her türlü kirli yöntemleri kullanarak şehitlerimize saldırdılar. Bugün bile Bakur’da arkadaşlarımızın cenazeleri hala morgda. KDP de Xelîfan’da şehit düşürdüğü arkadaşlarımızın cenazelerini hala ailelerine vermedi. Düşman şehitlerimizin mezarına giden her Kürdün kininin, intikam duygusunun daha da büyüyeceğini biliyor. Bunu önlemek ve ailelerimizin moralini bozmak için bu yöntemlere sık sık başvuruyor. O zaman biz de önderlik tarzı ile şehitlerimize sahip çıkmak için kendi mücadelemizi vereceğiz. “Dem Dema Azadiyê ye, Dem Dema Parastina Jin û Civakê ye” hamleleri kapsamında İmralı tecridini kırmak, PKK’yi “terör listesi”nden çıkarmak ve Kürdistan statüsü için PKK’nin direniş ruhu ile mücadele etmeliyiz.

(rb)

Bunları da beğenebilirsin