Hêlîn Ümit: KDP’nin Türk devletiyle olan ilişkisinden ancak kellesi gider

HABER MERKEZİ

PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit, egemen Türklük zihniyetinde Kürtlerin varlığının inkar edildiğine dikkat çekerek, “Bu zihniyette, ‘kendi halkına faydası olmayanın bize de olmaz’ anlayışı yayındır. KDP’nin Türk devleti ve faşizmiyle geliştirdiği ilişkiden ancak kellesi gider” dedi.

PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit, işgalci Türk devleti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyareti, Irak ve Türkiye arasındaki yakınlaşma ve KDP’nin işgalci Türk devleti ile işbirliğine ilişkin Medya Haber TV’de dün akşam yayınlanan özel bir programda değerlendirdi.

PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit’in değerlendirmeleri şöyle:

Erdoğan Irak’a istihbaratçıların sağladığı zemine gitti

“Erdoğan’ın Hewlêr ve Bağdat ziyaretleri, son dönemlerin en tartışmalı gezilerinden bir tanesidir. Çok şaşalı bir şey oldu, çok propagandası yapıldı. Ha gitti, ha gidecek, bugün gitti, bugün gelecek, şunları tartışacak, böyle olacak diye. Sanki dersiniz Osmanlı Padişahı şaha kalkmış gidiyor. Gerçekten öyle bir hava yaratmak istiyorlar. Türklerin öyle bir yaklaşımı var.

Bu gezi, bu görüşmeler hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Öncesinde de öyle oldu. Sonrasında da devam ediyor tartışmalar.

Bu görüşmelerle birlikte, Irak sanki Türkiye ile anlaştı, artık Kürt Özgürlük Hareketi’nin üzerine birlikte yürüyecekler gibi bir şey yansıtıldı. Türk özel savaş medyasının öne çıkardığı ana vurgu bu. Fakat ben şöyle söyleyebilirim. Onların çok sevdiği bir söz var; kurt puslu havayı sever, diye. Biliyorsunuz “kurt soyundan” geldiklerini savundukları için böyle ortalığı bulandırıyorlar. Çünkü o kadar gidiş geliş oldu, ortada henüz bariz bir durum yok. Hareket olarak biz de anlamaya çalışıyoruz. Fakat şunu biliyoruz, Tayyip Erdoğan Irak’a nasıl gitti? Yıllarca Türk istihbaratçıları gitti, orada çalıştı, bir zemin hazırladılar. Türk istihbaratçılarının hazırladığı bir zemine gitti. Onun öncesinde de Hakan Fidan, İbrahim Kalın gitti, görüşmeler yaptılar. Daha öncesinde de mesela Türk medyasını açın. Kim ağzını açsa diyor ki ben 2 yıl Irak’ta çalıştım, 5 yıl Irak’ta çalıştım, şöyle yaptım, böyle yaptım.

Ortadoğu’nun siyaset kodları farklıdır

Fakat ben kendi gözlemlerimi şöyle söyleyebilirim, Tayyip Erdoğan ve şürekası tam istediklerini elde edemediler. Ya da şöyle söyleyeyim; Erdoğan elde ettiğini sanıyor ama aslında elde edemedi. Biraz bilmece gibi konuştum ama burası Ortadoğu. Erdoğan kendisini çok akıllı sanıyor, herkesten üstün sanıyor. Fakat Ortadoğu’da siyasetin kodları gerçekten biraz daha farklıdır. Gelişmeler gösterecek neyi ne kadar aldığını. Evet, birçok anlaşma imzaladılar fakat bunlar ne kadar pratikleşebilecek? Bu çok muamma bir konu.

Tabii ki bunları bazı veriler üzerinden söylüyorum. Bir de Önderliğimizin yaptığı çözümlemeler üzerinden söylüyorum tabii. Ben bu vesileyle yine herkesi beşinci savunmayı, yani Demokratik Ulus Çözümü savunmasını herkesin yeniden açıp okumasını öneriyorum. Orada Irak’taki, Afganistan’daki durum, olası gelişmeler; nelerdir, nasıl olacak diye buna dönük çok somut belirlemeler var. Güncele cevap veriyor. Beşinci savunma, Demokratik Ulus Çözümü, yani Soykırım Kıskacında Kürtler savunması aslında güncelde, somutta yaşanan, hemen hemen her olguya bir cevap verdiği, bir çözümleme sunduğu gibi, Irak’la Türk ilişkilerine de somutta cevap veriyor.

Irak çok kadim bir coğrafya. Devlet olarak da en eski aslında. Merkezi uygarlık sisteminin başladığı Uruk’tan geliyor. Aslında Sümerlere kadar dayanan bir kökü var. Tarihte bilinen ilk sınıflı toplumlar da burada oluşmuş. İlk kölecilik de burada oluşmuş. İlk kadın sorunu da burada çıkmış. İlk toplumsal sorunlar bu coğrafyada açığa çıkmış. Birçok uygarlıksal gelişmenin temeli olduğu gibi toplumsal sorunların da kaynağı yine Irak. O anlamda çok köklü. Buna ilişkin insan ne söyleyebilir? Ya da bizim çözümlememiz nedir? İşte beşinci savunmada, manifestomuzda Önderliğimiz ne diyor? Diyor ki, işte tam da bu nedenle normal bir sistem Irak’ı yönetemez. Irak’ta normal bir sistem olmaz. Ya tam bir demokrasi ya da diktatöryal bir rejim yönetebilir. Yani ya sorunları bastıracak bir rejim olacak ya da gerçekten sorunları çözebilecek tam demokratik bir sistem hayata geçecek.

Şimdiye kadarki tüm aşılamalar Batı demokrasisini ya da Batı modelini esas aldığı için tutmuyor. Bakın 1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere orada bir hakimiyet kurdu. Sonuç elde var sıfır. Sistem kuramadı. İşte İkiz Kuleler saldırısından sonra, yani Saddam’ın devrilmesiyle birlikte yeni bir sistem kuruldu. Saddam tam bir diktatördü. Yani o coğrafyayı öyle kontrol ediyordu. Ne oldu? Bir çözüm modeli açığa çıkabildi mi? Hala tam bir keşmekeştir Irak. Kaostur, kaotiktir. Tüm sorunları çok ciddidir ve Batı’dan gelen, Batı tandanslı tüm müdahaleler, tüm ilişkiler sorunları daha da karmaşıklaştırıyor ve büyütüyor. O anlamıyla  hem etnik, hem dinsel, hem mezhepsel, hem ekonomik, hem kültürel olarak birçok alanda iç içe geçen bir sorunlar yumağından bahsediyoruz. O anlamıyla da bir hakimiyet kurulamıyor Irak’ta.

Türkiye bölgede alt emperyal bir model olmaya çalışıyor

Böyle bir Irak’ta yapacağınız anlaşma ne kadar pratikleşebilir? Irak’la anlaşma yapabilirsin ama bunun sonuçlarını kim belirler? Hangi irade belirler? İkincisi; bu coğrafya aynı zamanda demokratik uygarlık güçlerinin aktif mücadele alanı. Hiçbir zaman bu bitmemiş. Mesela dikkat edin, küresel kapitalist güçler Üçüncü Dünya Savaşıyla birlikte Ortadoğu’yu yeniden Irak merkezli olarak kontrolleri altına almak istiyorlar. Yani kapitalist müdahaleyi tamamlamak istiyorlar ama başarılı olamıyorlar.

Emperyalist yaklaşım ve saldırılara karşı da halkların bir direniş geleneği var. Hatta şöyle söylenebilir; o intihar bombacılığı bile ona duyulan tepki. Kimlik çok güçlü çünkü. Kök çok güçlü.

Türkiye de alt emperyal bir model olmaya çalışıyor bölgede. Evet, bir ABD gibi, bir Rusya gibi bir emperyalist şey biçmiyor kendisine ama bir İran gibi alt emperyal bir güç olmak istiyor. İddiası, hareket tarzı o. Şimdi bunu bölge halkları, direnişçiler gerçekten kabul eder mi? Bu kalkınma yolu denilen mesele, ağırlıkta ekonomik anlaşmalar ve benzeri aslında bölgenin enerji kaynaklarını talan etme, onun üzerine çökme planı.

Bu coğrafya öyle sahipsiz değil. Halklar zaten sahibi ama bir de neredeyse nerede bir petrol yatağı varsa üzerine bir şirket kurulmuş. O şirketlerin de bir sahibi var.

Öyle Türkiye’nin dediği gibi o kalkınma yolu, enerji yolu rahat oluşacak mı? G20 zirvesinde bir anlaşma yaptılar, Türkiye’yi dışında bıraktılar. Şimdi bu kalkınma yolu pratiğe geçerse, o yol boşa düşüyor. Gerçekten o diğer güçlere izin verecek mi? Sorular böyle akabinde çok fazlasıyla geliyor.

Başûr halkı, Irak halkları bizi biliyor

Kısacası, Türkiye-Irak ilişkilerinde yeni bir dönem başlatılmak isteniyor olabilir. Bu konuda girişimler yapılıyor olabilir. Ağırlıkta ekonomik anlaşmalar yapıldığı anlaşılıyor. Türkiye’nin bize karşı Irak güçlerini harekete geçirme planının da olduğu anlaşılıyor. Fakat ne Irak’ta böyle bir güç var ne de Iraklı insanlar, Araplar, Iraklı Kürtler Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı harekete geçer. Sosyolojik olarak ben bunun çok karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bu kesimlerin hepsi Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanıyor, meşru bir güç olduğunu, bu coğrafyanın insanları olduğunu biliyorlar. Biz 50 yıldır bu coğrafyada mücadele yürütüyoruz. Irak halkı da bizi tanıyor. İşte Başûr’daki Kürt halkı da bizi çok iyi tanıyor. Üzerimize bu kadar operasyon var, saldırı var. Bakın bize yanaşmasın diye, yakın durmasın diye topluma sürekli bir şiddet uygulanıyor. Bu şiddet biraz dursa, toplum bize biraz ulaşsa etkilenecekler. Aslında Başûr’daki toplumun yüzde 80’i Kürt, Arap fark etmiyor; gerçekten Hareket’e sempati duyuyorlar. Biliyorlar çünkü, tanıyorlar. Nasıl, niçin yaşadığımızı, ne kadar haklı olduğumuzu biliyorlar. PKK’den gerçekten insanlara, halklara zarar gelmeyeceğini biliyorlar.

KDP Kürt Gladyosu gibi bir şey

Şimdi o Hewlêr’deki işbirlikçi kanadı harekete geçirerek ilerlemek istiyorlar. Şimdiye kadar kullandılar KDP’yi. Bundan sonra da kullanabilirler. Ben KDP için aynı şeyleri söylemiyorum. Ben bölge halkları açısından değerlendirmemi yaptım dikkat ederseniz. KDP ayrı bir şey. KDP de Kürt Gladyosu gibi bir şey.

KDP şu anda çok zordadır. KDP’nin Türk devletiyle içine girmiş olduğu ihanetçi, işbirlikçi duruş, aslında onu Kurdistan toplumundan yalıtıyor. Giderek daha da yalıtacak. Eğer bundan vazgeçmezse, tövbe etmezse bu daha da gelişecek. Kürt halkı onursuz bir halk değil ki!  Kürt halkı mazlum bir halk. Uluslararası güçler sürekli kontrol etmek için yıllardır bu coğrafyayı hep savaş alanına çevirdi. Kürtler, Kürt toplumu barışçıl bir toplum, savaşçıl bir toplum değil. Devlete kapalı bir toplum, daha doğal toplum özellikleri var. Şimdi KDP, Türkiye ile ilişkileri nedeniyle zor durumda. Bundan çıkışı ancak o ilişkilere bir son vermesinden geçebilir.

KDP’nin de kellesi gidebilir

Egemen Türklükte Kürtlük olgusu yoktur, yok hükmündedir. Bunun çok iyi bilinmesi lazım. Egemen Türk sınıflarının gözünde Kürt, eksik Türk’tür. Şimdi mesela Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, ya da işte Türk egemen sınıflarının “Kürt kardeşlerimiz” falan demesi mecburiyettendir.  Mecburiyetten diyor, çünkü bunu demeseler tümden kopuş olacak.  Ama sürekli olarak Kurdistan’ı, Kürtlerin yaşadığı coğrafyayı Türklüğün yayılma alanı olarak görüyor. Dikkat edin asimilasyon alanıdır. O alanlarda Kürt dilinin gelişmesine izin vermiyorlar. Kürtçe konuşulmuyor. Efrîn Kürtlerin kadim şehriydi; Türk okulları açtılar. Serêkaniyê’ye çetelerini yerleştirmiş ama Türkçülük yapıyorlar orada. Türkiye fırsat bulduğunda aynı şeyi Hewlêr’de de yapacak. Aynı şeyi Medya Savunma Alanlarında, işgal ettiği her yerde yapacak.

Diyor ki Kürt diye bir şey yok. Onu, evrimini tamamlamamış Türk olarak görüyor. Türklük modern, modernleşmiş, ilerlemiş; moderniteyle, kapitalizme sistemle buluşmuş görüyor. Bu yaklaşım Kürtleri hor görmeye, küçük görmeye götürüyor ki, zaten Türk egemen sınıflarında şöyle bir şey de vardır. O yüzden Erdoğan niye saygı göstersin ki Hewlêr’deki o bayrağa, o sembollere.

Şu çok yaygın bir söylemdir. Kendi halkına faydası olmayanın bize faydası olmaz demişlerdir. Ve kendi dizilerinde iyi işliyorlar bunu. Sen kendi halkına ihanet ettin diyerek başını kesiyorlar değil mi? Bu bir gelenektir. KDP’nin de işbirlikçilerin de Türk devletiyle, Türk faşizmiyle olan ilişkisinden, bu tutumundan ancak böyle kellesi gider. KDP açısından bunları söyleyebiliriz.

Türk halkıyla demiyorum. Türkiye halkının değerler sistemi ayrıdır. Türkiye halkının mesela hem Osmanlı döneminde hem Selçuklular döneminde, yani Malazgirt’ten itibaren Kürt halkıyla, Kürtlerle kurduğu çok önemli ittifak alanları var. Cumhuriyetin kendisi bile bir ittifak sonucu gelişmiş yani. Türkiye Cumhuriyeti bile Türk ve Kürt halklarının ortak cumhuriyetidir. Halkların ilişkisi ayrı. Egemenlerin yaklaşımından bahsediyorum. İkisini ayırmak lazım.

Türkiye ne istiyor Irak’tan? Mevcut durumda operasyonlarına izin istiyor. Çünkü bu konuda da çok teşhir oldu. Irak’ın vereceği başka bir destek yok. Onu da veriyor zaten. Operasyonları zaten yapıyor. Ben bu konuda da böyle çok ciddi bir yenilik beklemiyorum. Fakat bu olayı bizim açımızdan bir özel savaş unsuruna dönüştürmeye çalıştıklarını görüyorum. Bu da nafile bir şeydir. Bizi terörize etmek, kriminalize etmek istiyorlar. Ama biz Kurdistan’ın en meşru gücüyüz. Kürt Özgürlük Hareketi, PKK, Kurdistan’ın en meşru gücüdür. Kürtler eğer 21. yüzyıla ulaşmışsa PKK sayesinde ulaşmıştır. Bunu herkes biliyor. Bunu Kürt halkı biliyor.  Bu gerçekliği kimse değiştiremez. O yüzden herkesin bunu kabul etmesi lazım.  PKK’nin, Kürt halkının en meşru gücü olduğunun, bugün eğer Kürt halkı varlığından bahsedebiliyorsa, özgürlük kavgasını verebiliyorsa, bunun PKK sayesinde olduğunu herkesin kabul etmesi lazım. Bu temelde yaklaşım göstermesi lazım. Onun için söylüyorum. “Terörist” laflarıyla falan bu iş olmaz. Bunun değişmesi gerekli. Demokratik ulus perspektifiyle bölge halklarına da çözüm sunma gücüne sahibiz. İşgalci değiliz, talancı değiliz. Gerisini Türkiye düşünsün.

Irak’taki gelişmeler bağlamında; son olarak halk savunma güçlerimizin eylemleri oldu bu ay içerisinde. Ben en son şehit düşen Şiyar ve Soro arkadaşlar şahsında şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Direnişi geliştiren, eşsiz, benzersiz direnişi sürdüren arkadaşlarımızı selamlıyorum. Gerçekten Metîna’da ve Xakurkê’de etkili eylemler yaptı arkadaşlar. Belli ki o alanda yeni hareketlilik başlayacak. Belli ki o alanlarda işgali genişletmeye çalışan bir Türk devlet gerçekliği var. Zaten günlük olarak da televizyonunuza yansıyor tekniklerimiz. Fakat hiçbir şey Türkiye’nin tek taraflı iradesiyle de gelişmeyecek.”

Bunları da beğenebilirsin