Bir uçurum çiçeği: Bêrîtan

Sistemin dayattığı yaşam ona göre değildi. O dönemler tam olarak bilinçle yoğrulmamış olsa bile o, varolan kurulu düzene karşı inandıklarıyla hep ayrıcalıklı kalır.

Gülnaz Karataş yani Bêrîtan, 1971’de aslen Dersimli memur bir ailenin çocuğu olarak Solhan’da (Bingöl) doğar. Sonraki yıllarda ailesi Elazığ’a yerleşir. Elazığ’da ilkokulu okuduktan sonra, Elazığ Anadolu Lisesi’ni kazanır, ortaokul ve liseyi de bu kentte bitirir. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’ni kazanır ve üniversiteye başlar. Karakterindeki dik başlılık, yine baskıya gelmeyen, sistemin katı kurallarına refleks gösteren kişiliği, çoğu zaman onun başını ağrıtır! Adeta, bir savaş gibi ısrarla dayatılan bazı kurallara gelmez ve bunun zevkini, zafer kazanmış bir edayla kutlar; tadını çıkarır.

Sistemin dayattığı yaşam ona göre değildi. O dönemler tam olarak bilinçle yoğrulmamış olsa bile o, varolan kurulu düzene karşı inandıklarıyla hep ayrıcalıklı kalır. Giyimi, yaşamı, ilişkileriyle farkı gözle de görülürken, bundan dolayı ona fakültede “anarşist” lakabını takarlar. Gülnaz, herkesle ve her ortamda rahat ilişkilenir. Kimlik gibi sahiplenir özelliklerini… Okumayı çok sever. Daha ortaokuldayken dünya devrimlerini anlatan romanları, kitapları su gibi okur.

MASA TENİSİ, KARA KALEM, NAZIM, NERUDA…

Gülnaz’ın okul yıllarında en belirgin yanlarından biri, spora duyduğu ilgidir. Okulda hentbol takımının kaptanlığını üstlenir. Ayrıca voleybol ve basketbol da ilgilendiği spor dalları olur, takımlarda yer alır. Yine de, en çok sevdiği spor dalı masa tenisidir. Beritan’ın sosyalitesinin bir diğer boyutu, tiyatroya olan ilgisi. Okulda da bazı piyeslerde rol alır, çok iyi oyunculuklar sergiler. Bunun yanı sıra Elazığ’a pek nadir gelen devlet tiyatrolarının seanslarını hiç kaçırmaz. O yıllarda Elazığ’da kızların sinemaya, tiyatroya gitmesi pek hoş karşılanmaz. Hatta ayıplanır. Ancak Gülnaz, tüm bu yargılara rağmen, örgütlediği bir grup arkadaşla yine ablalarını da yanına alarak devlet tiyatrolarına mutlaka gider; büyük bir ilgiyle sanat karakterini hep diri tutar ve ruhunu beslemeyi ihmal etmez. Hatta Gülnaz’ın sanatsal olarak bir diğer yeteneği ise resim çizmek olur. Kara kalem çizmeyi, renkli resim çizmeye tercih eder. Kendisini daha çok soyut resimde geliştirir. Tüm bu sanatsal yanlarıyla birlikte, şiire ilgisi daha da güçlüdür. Koyu bir Nazım Hikmet hayranı. Pek çok şiirini ezbere bilir. “Nazım Usta” diye bahsederdi, ünlü şairden. Hasan Hüseyin, Ahmet Arif ise, en çok sevdikleri şairler arasında yer alır. Bu şairlerdeki dobra tutum, onu çok etkiler. Pablo Neruda’yı da çok severek okur. Neruda’ya olan ilgisi daha çok Latin Amerikalı olmasından kaynaklanır. Beritan, tüm hayatı boyunca şiire tutkun kalır. Adeta şiir gibi yaşar.

Üniversitenin ilk yılında partiyle tanışır. 1989 Newrozu’nda Kürt olduğunu öğrenir! Üniversitede partiyi tanımaya başlamasıyla oldukça hızlı bir gelişim kaydeder. Erkenden mücadeleyle, halkıyla, ülkesiyle bütünleşmiştir.

GÜNEŞİN SOFRASINDA YER İSTER; PKK SAFLARINA KATILIR

Ve Bêrîtan, “İnsan için savaşmayı, insan için ölmeyi, kula kulluğun reddi savaşımını, insanlığımı çok seviyorum. Bana da bir yer ayırın güneşin sofrasında. Bu sofrada ben de varım. Bu kavgada ben de varım” der. Böylece, 1990’da nişanlısıyla birlikte PKK saflarına katılır. Halk içinde gençlik, örgütlenme çalışmalarında bulunurken tutuklanır. Serbest bırakıldıktan sonra yüzünü 9 Mayıs 1991’de özgürlük dağlarına çevirir. Ve ilk özgürlük havasını Cudi’de solur. Adını Binevş koyar. Bunun sebebiyse Ş. Binevş Agal’ın ismini kaldırmak istemesindendir. Sonrasında bir takımda iki Binevş isminin karışıklığa neden olduğundan, “Hadi fedakârlık bende olsun” diyerek, Beritan Aşireti’ne aşinalığından, bu ismi alır.

Bêrîtan Aşireti’nin insanları dağ dağ, yayla yayla dolaşırlardı. En çok da Solhan-Karlıova yaylalarında, Amed dağları, Şerefdinler, Serhat yaylaları gezdikleri yerlerdi. Dağlara vurgunlardı. Bêrîtan’a bu aşiretin yaşamları çok ilginç gelir. O aşirete büyük bir ilgi, sevgi besler.

Coşku ve morali en üst düzeyde yaşar Bêrîtan. İnsanlara karşı yaklaşımındaki kazanımcılığı ve sınır tanımayan paylaşımcılığı hiçbir gerillanın gözünden kaçmaz. Bu özellikler her bir gerillanın yüreğinde derin bir iz bırakır.

Gülnaz, Bêritanlaşıyor doruklara yakışırcasına. Gerillalaşmasını yazdığı şiirinden de anlıyoruz. Kendisi giriyordu inisiyatiflice işlerin içine. Anladığı, kavradığı düzeyle doğru-yanlışı birbirinden ayırt ederek, öngörüyle mevzilendirmesini yapıyordu gerillaların. Tek tek tüm mevzileri dolaşır, tüm ihtiyaçlarını giderirdi arkadaşlarının.

Her zaman için gerillada kulaklar yürekten gelen sesi işitirken, gözler parıldardı. İşte Bêrîtan ve tüm gerillanın sembolü olan o içten ve sevgi dolu söz: “Hevalno! Bir şeye ihtiyacınız var mı?”

Hâlâ özgürlük vadisinde binlerce kadın gerillanın sesidir, Beritan’ın sesi.

‘ODUNUN GÜZELLEŞME MÜCADELESİ!’

Bêrîtan ateşin rengi ve kokusunu çok severdi. Bu özelliği ile romantik bir gerillaydı. Saatlerce ateşin kıvılcımlarını, korlarını, alevlerini izler, sürekli değişim ve dönüşümü üzerine yorumlar yapar; “ateşte canlılık var” demekten çekinmezdi.

“Haydi, ateşin kişiliğini çözelim” der ve “Ateşin yanması aslında odunun güzelleşme mücadelesidir. Kül olması ise toprakla bütünleşmesidir. Neden acaba bir odunu hepimiz ilgiyle heyecanla izlemiyoruz, etkilenmiyoruz da ateşten etkileniyoruz” diye sorular yöneltir.

Ateş ile insan temposunun benzer yanlarını sorgular kurcalar kafasını ve de çok güzel ateş yakar.

“Ateş yakmayı seven, ateşe bağlanan gerillayı sever, gerilladan bir daha kopmak istemez. Çünkü ateş ister yazın, ister kışın mutlaka gerillanın yoldaşıdır. Sıcaktır, güven verir. Gerilla gibidir. Kendisini tanımayanı, onun yöntemlerini bilmeyeni de korkutur, yakar.”

ISRARLA SAVAŞA KATILIR

Evet, daha çok ’92’deki Güney Savaşı ile tanınır, Bêrîtan. Arda kalan insanlara simasını tanıtan birkaç fotoğrafına bakarken, hele o ormanlığın içinde yürürken, en güzel gülüşlü fotoğrafı hayallerde bir kez daha canlanırken, anılarda, belleklerde yer edindi, Bêritan.

Ekim 1992’de Güney Savaşı’na takım komutanı olarak katılır. Fakat daha öncesinde farklı bir çatışmaya girer. Katıldığı Rubarok eyleminde birçok arkadaşı şehit düşer ve kendisi de yüzünden yaralanır. Buna rağmen ilk müdahaleyi reddeder. Yanağını arkadaşlarına göstererek gülümser ve “Nasıl güzelleşmişim değil mi? Ben yüzümdeki bu yarayla, devrimle nişanlandım” der ve insanlara bağlılığına mücadele etmenin ruhun anlatır.

Yaşama, insanlığa, özgürlüğe olan ilgisini bir şekilde çözmeye çalışarak ifade edecekti, Bêritan. Daha bir anlam kazandıracaktı yaşananlara tarih açısından. Bir belge olarak da günümüze taşıma amaçlanmıştı belki de, kim bilir? Ve biz, coşkuların en büyüğünü, paylaşımların en derinini, güzelliğin en yücesini, direnişin en şahikada seyredişini duyumsuyoruz. Beritan’ın cümleleri ise savaşına, toğrağına bağlılığını bir kez daha anlatıyor.

Bêrîtan, Rubarok eyleminden sonra kendi ısrarıyla Ekim ayında başlayan Güney Savaşı’na katılır.

Raxtını, silahını kuşanmış, hem bir kadın hem bir savaşçı hem de bir komutan olarak bir takımla Lelikan Tepesi’ne gider.

SİLAHINI PARÇALAR, ‘ASIL SİZ TESLİM OLUN’ DER…

25 Ekim’de sonbaharın tatlı sıcaklığı giderek yerini yaprakları döken rüzgârlara bırakmış ve çoşkulu bir heyecana gebe kılmıştı. O gün henüz aydınlanmamış bir günün karanlığını bir kadın ’tililisi’ yırtar ve hava aydınlanır. Yüzlerce peşmerge tepenin en uç noktasına, zirveye doğru saldırıya geçmiştir. Üzerinde bulunduğu kayayı kuşatan peşmergeler, bir kadın olduğunu anladığında sağ ele geçirmek ister ve ‘teslim ol’ çağrısında bulunurlar. O ise peşmergelere, “Siz Güney’den gelip devrimimize saldırıda bulunuyorsunuz. Ben teslim olmam, asıl siz teslim olun” diye cevap verir. Ve mermileri tükeninceye kadar savaşır. Düşman, bir silahı bile ele geçirip sevinmesin, diye silahını kayalara vurarak, parçalara ayırarak tahrip eder. Son hayaline dururken Bêritan, umut ve sevda yüklü yüreğiyle, özlem duyduğu özgürlüğe bir kez daha haykırır: “Biji Başkan Apo!” Slogan ve zılgıtlarla kendisini her biri ‘uçurum çiçeği’ olan yüzlerce direnişçi Dersimli genç kız gibi uçurumlardan aşağı bırakır. İşte o an güzelliğin doruğundadır.

PEŞMERGELER KAHRAMANLIĞINDAN ETKİLENİP HAREKETE KATILIR

Şehit Bêrîtan (Gülnaz Karataş), Güney Savaşı’nda ilkel milliyetçi işbirlikçilere karşı kahramanca savaşarak kendisini uçurumlara bıraktı. İşte Beritan’ı böyle tanıdı Kürt kızları. “Ne mutlu Besêler gibi teslim olmamak için kendisini uçurumlardan, kayalardan atanlara. Acaba ‘’biz de onlar gibi yiğit olabilecek miyiz” demiş Beritan ve Kürdistan’da halk ve gerilla içinde bu eylemiyle Besêler gibi o da bir efsane oldu. Kadın gerillalar başta olmak üzere bütün gerillalar Beritan’ı her zaman için kahramanları ve öncüleri bildiler. Evet, Kürt kızı Bêrîtan ihanete karşı çok cesurca canını özgürlüğe adayarak cevap oldu. Öyle ki, bir zamanlar karşısında savaşan Güneyli peşmergeler dahi kahramanca şehadetinden etkilenmiş, peşmergeliği bırakarak Özgürlük Hareketi’ne milislik yapmaya başlamış, hatta çocuklarına Bêrîtan ismini vermişlerdir. Şimdi de ‘Savaşan Özgürleşir, Özgürleşen Güzelleşir, Güzelleşen Sevilir’ belirlemesinin takipçileri olan binlerce kadın gerilla dağlarda ve her yerde Beritan adını haykırmaya devam ediyor. Analar kızlarıyla onun düştüğü toprağa yüz sürüyorlar. Onda derman, onda yaşam arıyorlar.

Bêrîtan adına yazılar, şarkılar, şiirler yazılıp söylendi. Ve Şehit Xelil Dağ tarafından 2005’de Beritan gerçekliğinin filmi de çekildi.

(rb)

 

Bunları da beğenebilirsin