Kur ile değil, Kürt ile rekabet Erdoğan diktatörlüğünün sonunu yakınlaştırıyor

2012 yılının sonlarına doğru Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve devlet heyeti arasında başlayan görüşmeler, Türk bürokrasinin ve askeri kanadının içinde yer alan farklı kliklerin tüm sabotajlarına rağmen Önder Öcalan’ın ve PKK’nin sağduyusu ve çözüm iradesiyle 28 Şubat 2015’teki Dolmabahçe mutabakatına kadar ilerlemiş, Dolmabahçe Sarayı’ndaki toplantıyla çözüm sürecinin başka bir evreye geçeceği hatta nihayete ereceği düşünülmüştü.  22 Mart 2015 tarihin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe mutabakatını doğru bulmadığını açıklamış ardından 11 Nisan 2015’te Diyadin’de 5 PKK gerillası şehit edilmiş, HDP’nin 5 Haziran 2015 yılındaki Amed mitingine bombalı saldırı düzenlenmişti.

7 Haziran seçimlerinin ardından HDP yüzde 13.06 oy alarak 80 milletvekilliği elde etmiş ve AKP 13 yıllık tek parti iktidarından sonra ilk kez tek başına hükümet kurma çoğunluğunu kaybetmişti. 20 Temmuz’da Suruç’ta DAIŞ çeteleri canlı bomba saldırı gerçekleştirmiş 32 genç yaşamını yitirirken yüzü aşkın kişi yaralanmış, olaydan iki gün sonra Ceylanpınar’da 2 polis evlerinde öldürülmüş ve bu durum çözüm sürecinin bitirilmesi olarak gerekçe gösterilerek 24 Temmuz tarihinde Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16 uçakları Medya Savunma Alanları’nda Zap, Gare, Heftanin, Metina ve Avaşin bölgelerini bombalamıştı. Çözüm süreci böylelikle sonlanmış, KCK “Kürdistan halkı için özyönetimden başka bir seçenek kalmamıştır.” diyerek süreç karşısında tavrını ortaya koymuştu.

2013-2015 yıllarına denk gelen bu süreçte kur 2.77 ile en yüksek seviyesine ulaşmış, sürecin bitirilmesinin 2015-2016 yıllarında ise kur seviyesi en yüksek 3.54’e kadar ulaşmıştı.  Bu süreçte Türk ordusu Kürdistan’ın şehirlerini uçaklarla bombalamış, yüz binlerce hak ihlali yaşanmış ve savaş suçu işlenmişti.

15 Temmuz 2016’da yaşanan sözde darbe girişiminin ardından Türk devleti KHK’ler ile yüzbinlerce insanı işinden etmiş, barış için imza atan akademisyenleri tutuklatmış ve Kürdistan’daki belediyelere ve kendisine muhalif olan şirketlere kayyumlara atayarak piyasaya gün be gün güven krizine doğru sürüklemişti.

10 Temmuz 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk Hazine ve Maliye Bakanı olarak göreve başlayan Berat Albayrak göreve geldiği andan itibaren ekonomideki kötüye gidişin faili olarak görüldü. Albayrak göreve geldikten sonra piyasalarda yeni sisteme ilişkin bir güven bunalımı yaşandı.

Ekonomistler, Recep Tayip Erdoğan’ın faizlerin düşük tutulması yönündeki söylemlerini sık sık tekrarlaması ve ekonomi yönetimine Albayrak’ın getirilmesi, Merkez Bankası’nın bağımsız olmadığına yönelik endişelerin artmasına neden olduğunu ifade etmişti.

9 Temmuz’da 4.55 TL ile güne başlayan dolar kuru, yeni kabinenin açıklanmasıyla birlikte 4.75 seviyesine ulaşmış, Ağustos 2018’de Erdoğan ile Trump arasında yaşanan Rahip Brunson krizi ile birlikte dolar 7 seviyesini geçerek rekor seviyeye ulaşmıştı. Eylül ayında Merkez Bankası politika faizini yüzde 24’e yükseltmiş ve dolar yeniden 6 seviyesi çekilmişti ama bu ardından gelen faiz indirimlerinin kuru seviyesini yukarıya taşımasına engel olamamıştı.

Dolar/TL kuru Albayrak’ın Instagram hesabı üzerinden istifasını açıkladığı Kasım 2020’ye kadar 8.59 seviyesine kadar yükselmiş, Erdoğan’ın faiz teorilerinin hayata geçirildiği Albayrak döneminde Türk Lirası dolar karşısında toplam yüzde 89 değer kaybetmişti.

Demokrasinin esamesi okunmayan Türkiye’de yolsuzluklar, iktidar kanadının bilimle bağdaşmayan ekonomi teorileri ve Kürtleri yok etmek için ayrılan savaş bütçesi gün be gün yaşanan ekonomik krizi derinleştirmiş, 2021 yılı bütçesinde İçişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM), Jandarma Genel Komutanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’na toplamda 148 milyar 471 milyon 798 bin TL ayrılmıştı.

Bir süredir faizi indirerek uzun vadede yatırımı ve istihdamı artırma politikası izleyeceği açıklamaları yapan ve TL’deki tarihi değer kaybına rağmen bu politikada ısrar eden Erdoğan’ın açıklamaları sonrasında kur rekor tazeleyerek 13,96 seviyesine kadar ulaştı. Son olarak dövizin yavaşlatılamayan hızlı yükselişi karşısında Hazine ve Maliye Bakanı Lütfü Elvan istifa etti.

Bu tabloyu incelediğimiz zaman Türk devletinin savaş politikaları, zaten şimdiye kadar iyi bir örneğiyle karşılaşmadığımız Türk demokrasinin belki de en kötü dönemini yaşaması, yapılan yolsuzluklar ve insan hakları ihlalleri bütün sorunun temelinde Kürt sorunun inkarının yattığı realitesini ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin güvenlik politikaları kısa ve orta vadede her ne kadar mevcut iktidarı ayakta tutabilecek kadar işlevsel olsa dahi uzun vadede ekonomik ve sosyolojik bir tahribat alanına dönüşüyor.  Türk siyaset tarihinde bir şov malzemesine dönüştürülmüş olan ‘PKK’yi bitirdik’ aldatmacası ise görünen o ki her zaman olduğu gibi bir mevcut iktidarın daha sönmesine vesile olacak bir yöne doğru ilerliyor.

(rb)

Bunları da beğenebilirsin