Kalkan: Çok ağır bir Zap sendromu yaşanıyor!

Duran Kalkan: Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Dem Dema Azadiyê hamlemizi ve 50’nci yıl direnişimizi her alanda 15 Ağustos atılım ve zafer ruhuyla yükseltmek gerekli. Tüm yoldaşları, halkımızı, dostlarımızı direnişi yükseltmeye çağırıyorum.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel programa katılarak değerlendirmelerde bulundu.

Duran Kalkan şunları belirtti:

ÖNDER APO’NUN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN HER CEPHEDE MÜCADELEYİ YOĞUNLAŞTIRMALIYIZ

“Evet, öncelikle tarihi İmralı direnişini ve Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. İmralı’da yeni bir durum yok. Ağırlaşmış tecrit ve görüş yasağı devam ediyor. Daha doğrusu İmralı’dan on yedi aydır hiçbir bilgi alınamıyor. Önder Apo’nun ve oradaki diğer tutsak yoldaşlarının durumu nedir, sağlıkları nasıl bilinmiyor. Böyle bir durum var, uygulama var. Buna karşı mücadele de sürüyor her alanda. Yani İmralı işkence ve tehdidine karşı. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Dem Dema Azadiye hamlemiz her alanda gelişiyor. Mücadele de sürüyor. Fakat herhangi bir değişiklik yoktur. Geçen programda biz disiplin cezalarından söz ettik ki o o cezalar. devam ediyor. Şimdi de herhangi başka bir bilgi yok.

Bunlar belli bir düzeyde tartışıldı, tartışılıyor. Neden cezalar veriliyor? Ne anlama geliyor? Bununla İmralı işkence ve tecrit sistemini yönetenler nereye ulaşmak istiyorlar? Tartışmak iyi fakat yeterli değil tabii. Pratik de yapmak lazım. Örneğin bazı şeylere yol açabilir şeklinde çeşitli sonuçlar çıkartılıyor bu uygulamalardan. O halde onları şimdiden önlemek için mücadele etmek, girişimlerde bulunmak gerekli. Örneğin AİHM’i bilgilendirmek lazım. Ceza nedenlerini, disiplin cezaları niçin veriliyor? Binlerce kişi tarafından korunan ve devletin herkese karşı hükümranlık yaptığı bir yerde bir kişi ne yapıyor ki sürekli disiplin cezası veriliyor? Diğer tutsakların durumu nedir? Disiplin, cezalarının nedenleri nelerdir? Bunları sormak, araştırmak, bu konuda ilgili kurumları daha çok zorlamak özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurular yapmak lazım. Mahkemeyi şimdiden bilgilendirmek gerekli. İlerisi için hazırlık yapılıyor. Çeşitli kanuni haklar uygulanmasın diye. Avrupa yasaları boşa çıkartılsın diye. Dolayısıyla örneğin CPT araştırabilir.  AİHM cezaların nedenlerini araştırabilir. Avukatlar daha fazla girişim yapmalılar. Gitmek görmek için girişimlerde bulundular. Bilgi verilmiyor. Hak da verilmedi, aileye de verilmiyor, avukatlara da. Başvurular devam etti. Şimdi açık ki mücadeleyi daha çok yoğunlaştırmak, geliştirmek gerekli. Yani dış alanlarda mücadele iyidir. Dört parça Kürdistan’da, yurtdışında halkımızın, dostlarımızın duyarlığı iyi. Çeşitli devrimci, demokratik çevreler, işçi, emekçi çevreleri, kadın gençlik çevreleri mücadeleyi sürdürüyorlar. Bu mücadeleyi daha fazla büyütmemiz, çeşitlendirmemiz, yöntem zenginliği kazandırmamız gerekiyor. Şimdi denebilecek şey bu. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için İmralı işkence ve tecrit sistemini, soykırım sistemini yıkmak amacıyla mücadeleyi her cephede daha çok yoğunlaştırmalıyız. Tartışma ile kalınmamalı, pratik yapmalıyız. Bunun için de herkes üzerine düşeni yerine getirmeli.

ŞEHİTLER BÜYÜK BİR ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ YÜRÜTÜLDÜĞÜNÜN KANITIDIR

Önemli bir mücadele sürecindeyiz. Yani düşman topyekün faşist, soykırımcı saldırı yürütüyor. Her türlü yöntemle, araçla saldırıyor. Biz de her alanda topyekün direniyoruz. İmralı’dan zindanlara, dağdan şehirlere, dört parça Kürdistan’dan yurt dışına, dünyanın dört bir yanına kadar. Önderlik, halk, gençler, kadınlar, gerilla, parti. Herkes direniyor. Şehadetler aslında böyle büyük bir mücadelenin, özgürlük mücadelesinin yürütüldüğünün işaretleri, kanıtları. Bunu böyle görmemiz gerekli. Büyük bir mücadele yürüttüğümüzün kanıtları. Bu temelde şehitlerimizi doğru anlamalıyız. Büyük bir mücadele yürüttüğümüze özgürlük için parti ve halk olarak her alanda savaştığımıza şahitlik ediyorlar. Bunun kanıtıdırlar. Bu mücadelenin zaferinin garantisidirler.

Şehitler gerçeğimizi böyle anlamalıyız. Bu temelde de sahip çıkmalıyız. Evet HPG açıkladı. Kuzey Kürdistan’da mücadele sürüyor. Üç yıl önce, 19 Temmuz’da, 2019’da tam Rojava devriminin yıl dönümünde şehit düşen Numan Batman ve arkadaşlarını açıkladı. Yani yıl dönümünde andı. Yine Van eyaletinde Adil Amed ve arkadaşlarının şehadeti açıklandı. Bu yoldaşları, onların şahsında Kuzey Kürdistan’da mücadele yürüten tüm gerilla güçlerimizi selamlıyorum. Şehitleri saygı ve minnetle anıyorum. Gerçekten de Kuzey Kürdistan’da da nasıl bir savaşın yaşandığının açık kanıtları oluyorlar. Yani öyle görmemiz gerekli. Numan Batman arkadaş 25-30 yıla yakın mücadele içindeydi. Uzun süre Zagros’ta savaşçılık yaptı, komutanlık yaptı. Medya Savunma Alanları’nda komutanlık yaptı. Amed Saha Komutanıydı. HPG Komuta Konseyi Üyesidir. Numan Amed arkadaşın şehadetinden sonra diğer arkadaşlar Azad Sîser arkadaş saha komutanlığını üstlendi. Onların şehadetinden sonra da Amed Saha Komutanlığını doğrudan üstlendi. Bu düzeyde görev yürüttü. Her alanda zorluklar yaşadı. Bugün mücadelenin en çok sürdüğü Zap, Avaşîn, her yerinde izi olan bir yoldaştır. Cilo’da Çarçela’da, Mamreşo’dan Avaşîn’in zozanlarına kadar her yerde ayak izleri vardır. Saygıyla, sevgiyle, minnetle anıyorum. Büyük bir özveriyle mücadele etti. Tabi Kuzey Kürdistan’da değil şimdi mücadele Medya Savunma Alanları’nda da çok yoğun biliyoruz.

Orada da şehitler vermeye devam ediyoruz. İşte Metîna’da Berfin Rêbaz yoldaş şehit düştü. Zap’ta Armanc Arin ve Rewşen Hêvi yoldaşlar en son şehit olarak ilan edildiler. Her gün onlarca gerilla eylemi oluyor. Düşman ağır kayıplar veriyor. Biz de şehitler veriyoruz. Bu yoldaşlar şahsında da Zap, Avaşîn ve Metîna şehitlerini, Xakurkê şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Berfin Rêbaz yoldaş Süleymaniyeliydi. Metîna’da TC işgaline karşı savaştı. Aslında Başûr  halkının onuru oldu. İşgale karşı Başûrê Kurdistan yurtseverliğinin ölçüsünü belirledi. Bunu böyle bilmek lazım, görmek gerekli. Bir kişi bile bir toplumu temsil edebilir öyle anlar olur ki. Berfin Rêbaz yoldaşı böyle anlamak lazım. Yani Başûr yurtseverliğinin ölçüsünü belirledi, örnek sembolü oldu. Temsilciliğini yaptı. Bütün Başûr  gençliği, Berfinleşmeli, Berfin yoldaşın izinden yürümeli. Yurtseverliğin öyle olduğu bilinmeli.

Diğer yandan TC faşizminin Rojava’ya dönük saldırıları da sürüyor. 22 Temmuz’da Jiyan Tolhildan ve iki arkadaşı SİHA’larla katledildi. Jiyan Tolhildan yoldaşı ve arkadaşlarını, onların şahsında tüm YPJ şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. YPJ’nin kahramanlık üstü direnişini selamlıyorum. Jiyan yoldaşın abisi de Gever’de şehit düşmüştü. Yurtsever bir aileden geliyor. Ailesinin acısını paylaşıyorum. Rojava Kürdistan halkımıza başsağlığı dileklerimi ifade ediyorum. İnanıyorum YPJ, komutanlarının intikamını fazlasıyla alacak.

ZİNDANLARDA ÖZGÜRLÜK İDEALLERİNE BAĞLI YAŞAMAK EN BÜYÜK DİRENİŞTİR

Şimdi zindanlar da buna ekleniyor tabii. En son Amed zindanında Kadir Ekici yoldaşın şehit düştüğü ilan edildi. Ailesi değerlendirmeler yaptı. Öncelikle Kadri Ekici yoldaşı ve şahsında tüm zindan şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Yakınlarının, halkımızın acılarını paylaşıyorum. Yani zindanlar da büyük bir direniş sahası. Direnme kararı 1982’de Diyarbakır zindanında verildi. Mazlumlar verdi, Kemaller verdi, Hayriler verdi, Ferhatlar verdi. Şimdi zindanlarda yaşam bu kararın uygulanması oluyor. 1982 büyük zindan direnişçiliğinin devam ettirilmesi. Bir defa bu bilinmeli. Yani zindanda yaşayanlar bunu biliyorlar. Buna göre yaşıyorlar, mücadele ediyorlar. Dışarıda olan herkes de bilmeli. Topyekün bir direniş içindeyken hareket ve halk olarak, zindanlar böyle bir direnişin dışında olamaz. Zayıf bir yanı da olamaz. Güçlü, öncü yanını temsil ediyor. Bu da günümüzde böyle görülüyor. Demek ki baskı var, işkence var. Faşist, soykırımcı saldırı en çok zindanlarda da var. Zindanda yaşamak, onuruyla, şerefiyle, devrimci amaçlara, özgürlük ideallerine bağlı olarak yaşamak en büyük direniş bunlara karşı. Devrimcilik burada ifade ediliyor. Deniliyor ki bırakmıyorlar, bilmem cezası bitmiş de infazını yakıyorlar, itirafçı olacaksın, teslim olacaksın diyorlar da olmuyorlarmış. Elbette olmayacaklar. Yani teslim olacaklardı orada ne geziyorlar? Teslim olacaklardı 30 yıldır ne yapıyorlar? Elbette olmayacaklar, yoktur onların kitabında teslim olmak, sonuna kadar özgür yaşamak, özgürlük için direnmek var. Onu da direniyorlar. Dışarı da çıksalar direnecekler. İçeride de aynı şeyi yapıyorlar. Nerede olunduğu önemli değil. Ne yapıldığı önemlidir. Her yerde aynı şeyi yapar insanlar. Aynı ruhla, aynı bilinçle. Devrimcilik, devrimci hareket, mücadele bunu ifade ediyor. Zindan direnişçiliği böyledir. Yani daha fazla besbelli ki yoğunlaşacak, derinleşecek zindanlarda direniş de. Çünkü AKP, MHP faşizmi kadar saldırgan, faşist, soykırımcı, ırkçı, şoven, zalim bir yönetim yoktur. Yani bunlar her şeyi yaparlar. Dolayısıyla dışarıdan destek vermek lazım bu direnişe. Devlet niye yapıyor yapmasın demek devletten bir şeyler istemek ya da zindandakiler ile devleti uzlaştırmaya çalışmak değil, mücadele etmek lazım. Mücadeleye mücadeleyle yanıt vermek ve sahiplenmek gerekli. Zindanlarda devrimcilerin direnişlerini güçlendirmek lazım. Ağlayıp sızlamakla bir yere varılmaz. Yani onlar bir devrimci, yurtsever tutum olamaz. Hiç kimse, hiç bir aile böyle yaklaşmamalı. Yani aileler de örgütlenmeli. Toplum duyarlı olmalı. Herkes mücadelesini geliştirmeli. Ama zindanlardaki mücadele daha özel. Onunla ilgili olmak, onları sahiplenmek, desteklemek lazım. Yani bu temelde bir kere daha yani zindan direnişini de selamlıyorum. Şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.

ÇOK AĞIR BİR ZAP SENDROMU YAŞANIYOR

Ben öncelikle PKK yönetimi adına son Mamreşo eylemini yapan HPG ve YJA Star’ın komuta ve savaşçı güçlerini selamlıyorum. Yürekten selamlıyorum. Başarılarını kutluyorum. Başarılarının devamını da diliyorum. Mamreşo eylemi temelinde Zap’ta, Avaşîn’de, Metîna’da AKP MHP faşist saldırganlığına karşı direnen tüm gerillaları komuta ve savaşçı gücüyle yine selamlıyorum. Başarılarını kutluyorum. Şikefta Birindara’da, Tepe Cudi’de, Tepe Amediye’de kahramanlık destanları yazan gerillaların gerçekten de başarılarını kutluyor, başarılarının devamını diliyorum. Şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Niye Mamreşo denilince iki neden gösterebilirim. Bir 24 Temmuz’da olmuş. Bu 24 Temmuz çok önemli bir tarih. Lozan Anlaşması’nın imzalandığı gün, Kürt soykırım anlaşmasının imzalandığı gün oluyor yani. İkincisi, 24 Temmuz 2015’te bu işgal saldırıları başladı. Çöktürme eylem planı temelinde AKP, MHP faşizminin ABD, KDP destekli olarak Medya Savunma Alanları’nı işgal etmek, yine Kuzey Doğu Suriye’yi işgal edip 19 Temmuz devrimini yok etmek için yeni geliştirdikleri işgal saldırılarının başlangıcı oluyor. Böyle bir günde eylem yapmış olmak buna bir cevap. Bir de Mamreşo kahramanları 24 Temmuz’da kimyasal silahla katledilmiş. Onun gününde birinci yıl dönümünde intikamları alınmış oluyor. Bu çok önemli. İkinci hususi biliniyor 23 Nisan 2021 akşamı Zap, Avaşîn ve Metîna’ya dönük başlatılan işgal saldırısının ilk başladığı yer Mamreşo’ydu. En çok savaş çatışma 2021 Nisan’ında, Mayıs’ında, Haziran’ında, Temmuz’unda Mamreşo’da oldu. Şimdi Mamreşo’da gerilla bu kadar etkili bir eylem yaptığına göre ne sonuç çıkıyor? 2021 Nisan’dan bu yana Zap, Avaşîn ve Metîna’ya dönük AKP, MHP faşizminin yürüttüğü işgal saldırılarında bir sonuç yoktur. Saldırının başladığı yerde gerilla hem de intikam eylemi yapıyor öldürücü darbe vurma temelinde. Demek ki hiçbir yerde tam etkinlik kuramamış.

Daha önce de örneğin Şukê’de olmuştu. Yine Basya, Avaşîn suları arasında olmuştu. Yani Cilo’ya kadar, Çarçela’ya kadar bütün alanlarda gerilla var. Savaş yapıyor. Ön cephelerde Zap’ta, Şikefta Birindara’da, Mamreşo’da gerilla var. Bunu göstermesi bakımından da önemli. Buradan yani savaşın durumu dendi, savaşın durumu çıkıyor. Yani savaş, gerilla her yerde düşman da alanın belli kesimlerine indirmeler yaptı tutunmaya çalışıyor. Yani etkinlik kurmaya, yer sağlamlaştırmaya çalışıyor. Mümkünse yol yapmaya çalışıyor, kendini korumaya çalışıyor özellikle havadan. Ama her gün çatışma var. Merkez Karargah Komutanlığımız da ifade etti. Ordu güçleriyle gerilla iç içe. Göğüs göğüse bir savaş var. Yüz metre mesafede iç içe duruluyor. Böyle bir savaş pozisyonu var. Yani mevcut durum böyledir. 2 yılda ulaşabildiği nokta AKP, MHP faşizminin işgal amacında bu noktadır. Hiçbir yeri tümüyle işgal edebilmiş değil yani. Belli yerlere yerleşebilmiş durumda.

Savaşanların durumu nedir? Bu konuda bizim görüş belirtmemize gerek yok. HPG-BİM günlük olarak bilançoları açıklıyor. Merkez Karargah Komutanlığımız aylık bilançolar veriyor. Üç aylık bilanço da verdi. Sonuçlar ortada. Bilançolar konuşuyor. AKP-MHP faşizminin çok yoğun darbe yediği ortada. Gerilla da şehitlerini açıklıyor. Günlük olarak açıklıyor. Biz karar aldık. Karargahımız bu kararı uyguluyor. Bu savaşta bilançoları günlük vereceğiz. Toplum herkesin bilgisi olsun. Çünkü herkesi ilgilendiren bir savaş. Bu anlamda öğrenebildiğimiz bilgilerin hepsini veriyoruz. Bizdeki bilgiler o bilgilerdir. AKP-MHP faşizminin gönderdiği askerlerin durumu ne olduğu görülüyor. Bunu ayrıca söyleyelim. Geçen gün Savunma Bakanı geldi. Genelkurmay Başkanı taa Çelê’ye, neredeyse çatışma yerlerine kadar geldi. Niye geliyorsunuz dediler. Morale ihtiyaç var dedi. Moral vermemiz gerekiyor. Yani düşmüş moralleri. Zap, Avaşîn’de olanlarda, bir bütün Türk ordusunda aslında gerçek bir Zap sendromu var. Bunu net ifade edebiliriz. Aslında Avaşîn sendromu var, Metîna sendromu var, Kürdistan sendromu var. Sadece ordu güçlerinde değil aslında devletin hepsinde var. Diyorlar ya şark hizmeti. Şark hizmeti aslında bir Kürdistan sendromu oluyor TC devlet görevlileri için. Şimdi anlaşılıyor ki çok ağır bir Zap sendromu yaşanıyor. Tıpkı Sur’da yaşandığı gibi, Nusaybin’de yaşandığı gibi. O zaman da sendromları oldu. Şimdi de böyle bir durumu yaşıyor. Bunun karşısında gerilla gerçekten de kahramanlık çizgisindedir. Hiçbir güç gerilla gibi savaşamaz. Zap’ta. Gerilla savaş tarihinin en büyük zaferlerini yaratıyor. Bunu sonuca da götürecek kesinlikle. Tarihin en büyük askeri zaferini Zap’ta kazanacak. Adım adım bu zaferi döşüyor. Umut ediyoruz çok yakında ki kesin bir zafere gidecek. Bu düzeydedir gerillanın savaş durumu. Çünkü tim ve tünel savaşı koordineli olarak bir tarz haline geldi. Bir çizgi tutturdu. Her gün onlarca eylem yapıyor, onlarca öldürüyor ve yaralıyor. Bu büyük bir üstünlük. Hareket üstünlüğü alanda karadan kesinlikle gerillanın elinde; denetliyor, denetime alıyor, vuruyor. Havadaki güçler savaş uçağıyla, bilmem helikopterle, keşif uçağı ile gerillayı sınırlandırmak, sendrom altındaki o orduyu yaşatmak istiyorlar. Böyle bir durum da var. Yani savaş pozisyonu böyle. Bunun AKP-MHP yönetimi üzerindeki etkisi nedir? Çılgınca saldırıyor işte her tarafa. AKP-MHP faşizminin çöküşünün ne kadar derinleştiğini görüyoruz. Katliamlar yapıyor. Daha çok saldırılar yapıyor. Daha fazla Türkiye’yi, imkanlarını pazarlıyor. Daha çok yasak silaha başvuruyor. Savaş suçu işliyor.

YASAK SİLAH KULLANIMINA KARŞI MÜCADELEYİ DAHA FAZLA YÜKSELTMEK GEREKLİ

Gecen sefer belirttik. Bu savaş suçu işleme durumu devam ediyor. Kimyasal silah kullanımı HPG-BİM günlük tekmil veriyor. Çeşit çeşit hangi türden kimyasal silahların kullandığı ne tür etkilerde bulunduğunu eldeki bulgularla ifade ediyorlar. Diğer yandan taktik nükleer bombalar kullanılıyor. Merkez Karargahımız da belirtti, Termobarik bombalar kullanılıyor dendi. Bu da bir tür taktik nükleer bomba oluyor. Türkler buna mini atom bombası diyorlar. Türkçe’deki adı mini atom bombası imiş. Elimizde belgeler var. 2017’den bu yana Medya Savunma Alanları’nda çok yaygın kullanıyorlar, itiraf ediyorlar. Elimizdeki itiraf belgelerine göre Efrîn tünellerinde en çok bu bombayı kullanmışlar. Bir şey itirafı daha söyleyeyim mi? Bu bombayı Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapamıyor. Yapamıyoruz biz diyorlar açık. Kimler yapıyormuş? Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Fransa. Nereden alıp da Efrîn’de, Medya Savunma Alanları’nda, Serêkaniyê’de TC devleti kullanıyor. Bu devletlerden alıyor, kullanıyor. Geçen sefer biz NATO Genel Sekreterliği’ne, ABD yönetimine, Pentagon’a sorduk. NATO’nun bombalarını kullanıyor TC devleti. Yani kendine ait olmayan bombaları kullanıyor. Yasak bombaları kullanıyor. Bu konuda hala bir cevap alamadık ama açıklama bekliyoruz. Yani kamuoyu açıklama bekliyor. Bu ciddi bir durum. Şu savaş, bu savaş demekle olmaz. Unutmayalım ki ABD’nin bundan önceki başkanı onlar da kaçıyorlar diye bize hakaret etti. Kürt gerillasına hakaret etti. Kahramanlık üzerine kahramanlık yapan, DAİŞ’i yenilgiye uğratan Kürt direnişçiliğine hakaret etti. Unutmuyoruz bunu. Neyle saldırıyor Kürt gerillasına, özgürlük savaşçısına düşmanları? NATO’nun, ABD’nin bombalarıyla saldırıyor. Hem de yasak bombalarıyla. İzah gerekiyor bu konuda. Gerçekten de izah edilmesi lazım. Bu konunun daha fazla gündeme getirilmesi gerekli tabii. Yani Kürtlerin, dostlarımızın daha fazla teşhir etmeleri, bu duruma karşı yasak silah kullanımına karşı mücadeleyi daha fazla yükseltmek gerekli.

TÜRK MİLLİ KURULUNDA KATLİAMLARA KARAR VERİLDİ 

Öncelikle Perex katliamında şehit düşen Arap yurttaşları saygıyla anıyorum. Irak Arap halkının ve yakınlarının acısını paylaşıyorum. Başsağlığı dileklerimi ifade ediyorum. Yani somut, açık bir katliam. Tartışıldı. Birçok çevre tartışıyordu. Çok şey söylendi. Onları tekrar etmeye gerek yok. Fakat yani Perex katliamıyla Qamişlo katliamını, yani Jiyan Tolhildan ve arkadaşlarının katledilmesini bence birlikte ele almak lazım. Peş peşe oldu. Birisi 20 Temmuz’da, birisi 22 Temmuz’da iki katliam. İkincisi bunları da hala Tayyip Erdoğan inkar ediyor, biz yapmadık diye inkarla altından kalkmaya çalışıyor. NATO’dan Kuzey Doğu Suriye’ye saldırmak için izin istedi. Ondan sonra 19 Temmuz’da gitti Tahran’dan izin istedi. Alamadı iki taraftan da. NATO’da alıyormuş gibi dendi ama arkasından ABD karşı olduğunu, böyle bir saldırıya karşı olduğunu açıkladı. Tahran zirvesinde ise zaten somut olarak Rusya da, İran da böyle bir saldırının istikrarı bozacağını ifade ederek karşı olduklarını belirttiler. Daha dönmeden MGK toplantısını istedi Tayyip Erdoğan. Hemen ardından Milli Güvenlik Kurulu toplandı. Hemen toplantı biter bitmez de Perex katliamı oldu. Bu kadar peş peşe. Kim yaptı, bilinçli mi yaptı, örgütlü mü yaptı diye tartışmaya gerek yok ki. Türk Milli Güvenlik Kurulu’nda karar verildi bu katliamlara. Bu düzeyde karar verilmiş, bilinçli, planlı, örgütlü bir katliamla yüz yüzeyiz. Niye böyle bir katliam? Zap’ta çakılmış kalmıştır. Ne ilerleyebiliyor, ne geri çekilebiliyor. Kaçma imkanı da yok. Daha çok ilerleme, gelişme yaratma imkanı da yok. Bu durum sürdükçe çöküyor. Seçim sürecine girdi. AKP-MHP yönetimi bitti artık. Yani son günlerini sayıyor.

Dolayısıyla iktidarını yeniden sağlayacak bir başarıya ihtiyacı var. Onu arıyor. Böyle Rojava’nın bazı alanlarına saldırıp işgal ederek Türk milliyetçiliğini hortlatıp yeniden zorla, baskıyla, hileyle de seçim kazanabilir miyim arayışı içerisinde. Buna ulaşamadı. Ulaşamayınca şimdi bu katliamlar aslında kendisini engelleyenlere birer tehditti. Perex katliamıyla Irak, İran tehdit edildi. Qamışlo katliamıyla koalisyon tehdit edildi. Koalisyon diyorlar şimdiye kadar açıklama yapmıyordu da Jiyan Tolhildan ve arkadaşlarının katledilmesini kınadı. Niye kınadı? Çünkü saldırı Koalisyonaydı. Yani tehdit kendisine idi. Anladı ve buna bir biçimde cevap verdi. Yani AKP böyle bir konumda. Şunu arıyor: İzinsiz de saldırı yaparsam ne olur? Nabız yokluyor. Saldırı yapmada ısrarlı. Nabız yokluyor. Yani fırsat bulursa Rojava’ya, Kuzey Doğu Suriye’ye saldıracak. Herkes bilmeli, hazırlıklı olmalı. Dahası Irak’ta iç çatışma, iç savaş geliştirebilir Türkiye. Perex katliamının bir de bu boyutu da var. Yani iç iç çatışmayı, savaşı tahrik edebilir, geliştirebilir. Buna dönük hazırlıkları da var. Bir başka boyutunu da Perex katliamının söyleyebiliriz. Evet, HPG açıkladığı doğru, ısrarla da üzerinde duruyor. Alanı insansızlaştırmak istiyor. Diğer çevredeki köylerin hepsini boşalttı. Perex köyü gitmedi. Çünkü çok önemli bir yer. O köylüler ısrar ettiler. Köylülerden öte yüzlerce turist geliyor oraya. Bu kadar yazda, sıcakta en önemli bir turistik alan. Dolayısıyla boşaltmadılar, boşaltmak için bilinçli vuruyor. Peki yani Perex boş alırsa amacına ulaşmış mı olacak?  Hayır. AKP-MHP’nin bir haritası var. Biliyoruz. Medya Savunma Alanları’nda işgali sağlarsa, egemen olursa, Rojava’da, Kuzey Doğu Suriye’de yeni işgal alanları geliştirerek çizdiği haritayı işgal ederse, Zaxo’yu da işgal edecek. Misak ı Milli’nin gereği bu. Tayyip Erdoğan’ın güvenlik bölgesi diye çizdiği haritanın gereği bu. Zaxo’nun bütün köylerini boşaltacak. Zaxo’nun kent merkezini de boşaltacak aslında. Yani Perex’ten sonra ovadaki köylere sıra gelecek. Çeşitli biçimlerde bütün alanı boşaltmak istiyor. Eğer önlenemez ise, engellenemez ise Tayyip Erdoğan yönetimi, Rojava’ya da saldıracak, Irak’ta iç çatışmayı da yaratmak isteyecek, istikrarsızlık ortaya çıkartacak, köyleri daha fazla boşaltacak da. Bunun bilinmesi gerekli. Şimdi bu konuda bir tepki oldu, değerlendiriliyor. Biz onlar için bir şey diyemeyiz. Başûrê Kurdistan’da az oldu, daha fazla olmalıydı. Yani KDP engelledi şu bu gerekçe olamaz böyle bir durumda. Yani toplum ve toplumun yurtsever dinamikleri daha duyarlı olmalılar. Böyle bir zamanda tepki göstermeyecekler de daha ne zaman gösterecekler? Fakat Bağdat’ta, yani Arap sahalarında halkın tepkisi iyiydi. O kitlesel tepkileri selamlıyoruz. Zorunlu olarak devlet de, yönetimler de uluslararası alanda tepki gösterdi ama halkın tepkisi zorladı tabii. Birleşmiş Milletler’e kadar gitti. Güvenlik Konseyi görüştü, kınama çıkarttı. Irak devleti, Türk ordusunun kendi topraklarından çıkmasını istiyor. Fakat bunda ne kadar ısrarlı olacaklar. Bu Birleşmiş Milletler de, Irak devleti de, çeşitli devletler de bu kınamaları ne kadar ileri götürecekler belli değildir. Bu toplumun tutumuna bağlı. Irak toplumunun, Güney Kürdistan toplumunun tutumuna bağlı. Tepkisine bağlı. Bu böyle bilinmeli. Yoksa devlettirler, uzlaşırlar kendi aralarında. Hiç kimse böyle bir kaç söze bakıp aldanmamalı. Bu şimdi söyler, yarın o söz kaybolur gider.

EN ÇOK TEPKİ GÖSTERMESİ GEREKEN TÜRKİYE’YDİ, HİÇ TEPKİ GÖSTERİLMEDİ

Diğer yandan en çok tepki gösterilmesi gereken bir yer Türkiye’ydi. Hiç tepki göstermedi. Yani o demokratik devrimci güçlerin sınırlı bir kaç açıklamaları dışında ne bir toplumsal tepki oldu, ne herhangi bir şey. İlginç bir şey de oldu. Sözde muhalefet CHP, bu durumu kınayacağına Dışişleri Bakanlığı’na geçmiş olsun mesajı gönderdi. Bu kadar şaşkınlık olur da, pes doğrusu bu kadarı da olmaz. Neyi geçmiş olsun. Yani şimdi böyle bir durumu, kendi sınırları dışında başka bir devletin sınırları içerisinde. 9 kişiyi katlediyor, 30 kişiyi yaralıyor. Herhangi bir hükümet dünyanın herhangi bir yerinde bunu yapsa derhal düşürürler. Muhalefet gider hükümet yerini işgal eder. Türkiye’de muhalefet hükümete geçmiş olsun diyor. Değil böyle hükümeti düşürme şeyi yerine. Yani şimdi bu kadarı olmaz yani. Bu katliamlar Türkiye toplumu adına yapıldı. Nerede işçileri, kadınları, gençleri, memurları. Nerede yurtsever, duyarlı, demokratik kesimleri? Yani kendi adlarına yönetim olduğu denen güç işte Kürtleri katlediyor, Arapları katlediyor. Ortadoğu’da dünyanın değişik yerlerinde çeteleri örgütleyip, saldırarak insanları katlediyor. Bunu sineye çekecekler mi? Böyle olur mu bu? Bunun demokratlık ile, kardeşlikle, dayanışmayla ne alakası var? Çok olumsuz bir durumda Türkiye toplumu ve devrimci demokratik güçleri de muhalefeti de çok daha iyi kendisini, durumunu değerlendirmeli. Aslında böyle bir şeyle AKP-MHP yönetiminin düşmesi gerekirdi, düşmemiş olması ya kendisinin gücü değil. Demek ki düşürmek istemiyorlardı. Demek ki sahte bir muhalefet var ortada. Yani yönetim olmak isteyen bir güç yok. Bu gerçek bir kere daha net ortaya çıktı.

BU SADECE EKOLOJİK SALDIRI DEĞİL, BU ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMİ, SALDIRISIDIR

Şırnak’ta Besta’da Dersim’de, Bitlis’teki ağaç kesimi, orman katliamı üzerinde daha kapsamlı durmamız lazım. Geçen yıllarda yakıyorlardı. Onunla sonuç alamadılar. Kürt insanı gibi, doğası gibi, ormanı da direngen. Onlar yaptıkça orman daha gür çıktı. Şimdi sıfırlıyorlar, kesiyorlar. Diyorlar ki yüzde sekizi gitmiş. Yani bunun bir ekolojik saldırı olarak görülmesi lazım tabi. Bu anlamda Kürdün doğası ağaçsızlaştırılıyor, ormansızlaştırılıyor, yeşilsizleştiriliyor. Kürdün ama bu dünyadadır Kürdistan bu insanların herkesin malıdır. Onun yarattığı oksijen hava bütün dünya soluyor. İnsanlığa dönük bir saldırı. Ekolojik bir saldırı. Nerededir yeşilciler, ekolojistler. İnsan şaşıyor, kimseden çıt çıkmıyor.

Diğer yandan bunu sadece bir ekolojik saldırı olarak göremeyiz. Bu bir özel savaş saldırısı, bir özel savaş yöntemi. Yani savaşın bir gereği olarak bunu yapıyor. 1994’te köyleri yaktı, yıktılar, köyleri boşalttılar. Bir özel savaş saldırısı idi. Dediler ki balığı tutmak için suyu kurutmak gerekiyor. Yani gerillayı halksız bırakmak için köyleri, halkı boşaltmak. Gerillaya karşı yürütülen savaşın bir gereği olarak o köyleri yakıp yıktı, boşalttılar. Şimdi de doğayı aynı şey için yapıyorlar ki, özgürlük güçleri barınamasın diye, gerilla hareket edemesin diye bir özel savaş yöntemi olarak sıfırlıyor. Ağaçsızlaştırıyorlar. Bu noktada şunu söyleyebiliriz; gerçekten de Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli yönetimi kadar Kürt düşmanı, insanlık düşmanı, faşist, soykırımcı, ırkçı, katliamcı bir yönetim dünyada görülmemiştir. TC yönetimleri hep Kürt düşmanı katliamcı oldular ama bu kadarı  olmadı. Bu Tayyip Erdoğan, Kürt düşmanlığında ikinci İsmet İnönü denebilir. Tam karşı çıkıyorum diyor ama karşı çıktığına tam benzedi. Kalanı tamamlamak istiyor. O noktaya geldi. Bu kadar yoktur, bu AKP yönetiminin Kürt halkına yaptığını kimse yapmadı. Bu kadar katliam, hakaret, cenazelere saldırı, mezarlara saldırı, köylere saldırı, Önderliğe saldırı. Şimdi ağaçlara, ormana, doğaya saldırı bu biçimde oluyor. Diğer yandan ise bizim de herkesin biraz kendi durumunu değerlendirmesi lazım. Bizim için de herkes için de bir özeleştiri konusu. Gerçekten duyarsız kaldık. Yani hem ekolojik bilinç bakımından hem de özel savaşa karşı mücadele bakımından zayıf kaldık. Basit kaldık. Gerillanın sorumluluğu var. Gerilla mücadele etmeliydi. Toplumun sorumluluğu var. Örgütümüzün, tüm yurtseverlerin, devrimcilerin sorumluluğu var. Yani bu kadar ağaçlar kesiliyor, götürülüyor göz önünde. Türkiye bayraklı donanmış arabalarla. Hiç bunlara karşı bir şey yapılamaz mı? Engellenemez miydi? Kesimler durdurulamaz mı? Yollar kapatılamaz mı, yollar bozulmaz mı, arabalar yakılamaz mı? Her şey yapılabilir. Son günlerde basın biraz gündem yaptı ama 2 senedir bu kesme oluyor. Şimdiye kadar herhangi bir şey olmadı. Bu basının yaptığı gündemle de yetinilemez. Deniliyor ki devlet engellesin. Cellattan menfaat bekleniyor, önlenmesi isteniyor. Cellat zaten yapıyor önlemez. Ya sen yapacaksın, sen engelleyeceksin bir şeyler. Bu bakımdan gerçekten insan şaşırıyor. Böyle yurtseverlik olmaz. Vicdan sahibi olalım. Gerçekten de böyle yurtseverlik olmaz. Böyle devrimcilik olmaz. Yetersizliklerimiz var. Bunun derhal aşılması, durdurulması gerekiyor. Şunu söyleyelim. O ağaçları kesenler de, satanlar da, alanlar da ağır suçludurlar. Savaş suçlusudurlar. Her şey yapılabilir onlara. Yapmak lazım. Açık suç işliyorlar. Aynen kimyasal silah kullanılması gibi. Nükleer bomba kullanma gibi savaş suçu işleniyor. O da bir savaş suçudur. Yani buna karşı mücadele etme imkanı daha fazla var. Edilememesi gerçekten büyük bir eksiklik. Bu anlamda özel savaş yöntemlerine karsı duyarlık lazım.

HERKES AJANLAŞTIRMAYA KARŞI SAĞLAM DURMALI

Bir şey daha belirtmek istiyorum geçen gün işte. Saygıyla anıyorum. Süleymaniye’de Zeki Çelebi isimli bir yurtsever katledildi. MİT telefonla konuşmuş. Daha sonra basın o telefon konuşmalarını yayınladı. Yani burada burada da bir özel savaş var. Dikkat etmek lazım. Basın da önüne gelen her şeyi yayınlamamalı. İyi ölçüp biçmeli. Özel psikolojik savaş olduğu yerde söyleyecek sözü, yapılacak davranışın her şeyine çok dikkat etmek lazım. Dikkat etmezsen kendini vurursun yani. Bu özel psikolojik savaş böyle demek zaten. Şimdi oradan ne çıktı? Telefonla konuşmuş, o kadar uzun uzun. Ondan sonra da gitmiş vurmuş. Vuracağı kişiyle niye o kadar telefonla konuşmuş? Biliyor ki, o telefonu kayda alacaklar, ondan sonra da yayınlanacak. Şu demeye getirildi, Biz MİT kimden ajanlık istiyorsa kabul etmeyenin sonu Zeki Çelebi gibi olur. Bu çok tehlikeli bir durum. Yönetimimiz defalarca açıklama yaptı, halka çağrılarda bulundu. MİT’e karşı ajanlaştırmaya karşı duyarlı olalım, dikkatli olalım, örgütlü olalım diye. Şimdi burada da öyle oldu ki kabul etmeyene vururum gibi bir şey çıkartıldı. Bu olamaz yani. Buradan tüm yurtseverleri, kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum. Yapamazlar öyle şey etmemek gerekli. Herkes sağlam durmalı. Ajanlaştırma faaliyetlerine karşı dirençli olmalı, yiğit olmalı, mücadeleci olmalı, yüzüne çarpmalı telefonları. Gerekirse hakaret etmeli konuşmalarda. Dahası korkmasın kimse. Örgütümüze gelsin harekete başvursun. Nerede oluyorsa ülke içinde olur yurtdışında olur destek istesin hiçbir şey yapamaz MİT. Yani biz örgütlü olursak, mücadele edersek hiçbir şey yapamaz. Biz örgütsüz ve mücadelesiz kaldığımız ölçüde onlar iş yapabiliyorlar. Benzer durumlara dikkat etmek gerekiyor. Yani özel savaş çok değişik yöntemler geliştiriyor. Çok yaygın bir saldırı halinde. Bu tür özel savaş yöntemlerin hepsine karsı duyarlı olmalıyız. Hakaret ettiler, bilmem katlettiler, uyuşturucuyu, fuhuşu, şunu bunu her şeyi geliştiriyorlar. AKP-MHP yönetiminin geliştirdiği özel savaş kadar hiç kimse özel savaş geliştirmedi. Hiçbir hukuk, ahlaki, insani değer, kural bırakmadılar bunlar. Kendilerinin sonuç alabilmesi için her şeyi yapıyorlar. O halde duyarlı olmalıyız, dikkatli olmalıyız. Daha çok hazırlıklı ve mücadeleci olmalıyız.

MÜCADELE EDEREK 100. YILDA BU KÜRT SOYKIRIMI ANLAŞMASINI ORTADAN KALDIRMAK LAZIM

Kürt soykırımı anlaşması olan Lozan’ın 100’üncü yılına girildi. Ekim’de o anlaşma temelinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin de 100’üncü yılına girilecek. 100’üncü yıl anlaşma açısından önemli. CHP gibi güçler olduğu gibi devam etsin diyorlar. AKP-MHP anlaşmayı yetersiz buldular. Misak-ı Milli’nin bir kısmını başka devletlere verdi. Onların hepsini almalıyız diyerek kendilerine 2023 hedefi belirlediler. Bu temelde Misak-ı Milli ve Lozan Anlaşması’nı Misak-ı Milli temelinde güncellemek, değiştirmek istiyorlar. Zorla Başûr ‘da, Rojava’daki Kürt topraklarını da TC sınırlarına katma temelinde. Bir kısmını aldılar zaten. Şimdi çabaları biraz onadır. Tabi Kürtler de Kürdü yok sayan ve soykırıma uğratan bu anlaşmanın ortadan kalkmasını istiyorlar, yenilenmesini istiyorlar. Bu gayet anlaşılır bir durumdur. Çünkü Lozan Anlaşması ile Kürdistan üzerinde egemen devlet kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürdistan’ın yarıdan büyük parçasında. Ama bu anlaşmada Kürdün adı yok, yeri yok. Kürtler yok sayılarak Kürdistan üzerinde egemen bir devlet kuruldu. O devlet de yok sayılan Kürdü yok etmek için saldırıya başladı. 100 yıldır Kürt soykırımı o anlaşmaya dayalı olarak geliştiriliyor. Anlaşma Kürdü inkar ediyor, yok sayıyor. Anlaşmanın kurduğu devlet de yok etmek için her türlü ekonomik, siyasi, askeri, kültürel, ideolojik, psikolojik saldırı yürütüyor. Katliam yapıyor, soykırım yürütüyor. Bu açık bir durum. Kürtler buna karşı yüzüncü yıla girerken bir konferans yaptılar. İyiydi konferans, selamlıyoruz. Gerçekten de önemli bir duruşu ifade etti. Neyi gösterdi? Bu anlaşmanın yok saydığı insanlar olarak biz Kürtler varız, bilinçliyiz, örgütlüyüz kendimize hakimiz. Kendi kendimizi yönetecek gücümüz var. Kendimizi yönetmek istiyoruz. Bu gayet açıkça ortaya kondu. Yüzüncü yılda Kürtlerin sürekli ortaya koyacakları tavır, tutum bu olacak. Bunu hem de en ileri düzeyde koymalılar. Yani konferans daha da güçlü olabilirdi. İyi oldu, iyi bir tutum koydu ama çok daha güçlü de olabilirdi. Sadece var olanı da yeterli saymamak lazım. Bundan sonrası için çok daha güçlendirmek gerekli. Daha çok Kürdün olgunluğunu, birinciliğini, örgütlülüğünü, kendi kendini yönetme gücüne ve azminin hangi düzeyde olduğunu daha net ortaya koymak gerekiyor.

Bu temelde BM’ye, işte anlaşmaya taraf olan devletlere gitmek lazım. Siz bu anlaşmaya taraf oldunuz ama bu anlaşma bizi yok sayıyor. Oysa biz varız ve örgütlüyüz. Kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Bizim yönetim hakkımızı kabul etmezseniz sizin de yönetim olma fonksiyonunuz ortadan kalkar. Bunu sürdürebilmeniz için yani bizim kendi kendimizi yönetme hakkımızı kabul etmeniz gerekli diye bu temelde çok daha yoğun, etkili bir mücadele yürütmek gerekli. Ben şunları ifade edebilirim. Kürtler zaten hiçbir zaman bu anlaşmayı kabul etmedi. Daha 1925’te hemen bu anlaşmayla kurulan devletin yeni soykırımcı yaklaşımına karşı 1924 Anayasası Kürdü yok sayınca isyan ettiler, direndiler. Hatta bu eğilim daha görülünce, 1920’de Ankara’da Meclis açıldığında Koçgîri isyan etti. Dedi bizim de kendimizi yönetme hakkımızı vereceksiniz diye. Ve arkasından Ağrı, Dersim isyanları geldi. Kuzey’i yapmadı sadece. Başûr ‘da da Rojhilat’ta da Kürtler bu anlaşmayı hiç tanımadılar. Anlaşmaya karşı en örgütlü, bütünlüklü tutumu ise Önder Apo ve PKK geliştirdi. 50 yıldır buna karşı büyük bir mücadele var. Bütün Kürdistan’a yayıldı. Dört parça Kürdistan’a yayıldı, yurt dışındaki Kürtleri kapsadı. Şimdi Kürt bilinç dilini, örgütlülüğü geliştirdi. Kürdün kendi kendine öz yönetim gücünü geliştirdi. Dolayısıyla sınırları işlemez kıldı. Aslında anlaşmayı Kürt özgürlük mücadelesi fiilen boşa çıkartmış durumda. Fakat AKP-MHP faşizminin derdi Misak-ı Milli düzeyinde de genişleterek anlaşmayı güncellemek ve Kürt soykırımı anlattığı soykırımını yeniden küresel bir anlaşma düzeyine çıkartmaktır. Buna kesinlikle fırsat vermemek gerekiyor. Bunu hiç kimse kabul edemez, etmemeli de. Bu soykırım durumudur. Soykırım suçu anlamına geliyor. Bu suçu hiç kimse meşru göremez, doğru bulamaz. Dolayısıyla mücadele edilerek yüzüncü yılda aslında bu anlaşmanın ortadan kaldırılması, Kürt soykırımını böyle bir hukuki belge olmaktan çıkartmak lazım. Bunun için hukuki mücadeleye de ihtiyaç var. Ama tabii esas olan özgürlük mücadelesini ulusal birlik ve örgütlülük temelinde daha çok geliştirmekle olur bu.

ÊZİDÎLER BİR DAHA SOYKIRIMA FIRSAT VERMEYECEK ŞEKİLDE ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ ORTAYA ÇIKARMALI

Yeni bir ağustos ayı geliyor. Tabii önemli bir ay. her gününde neredeyse önemli olaylar var. Başlangıcında da önemli bir olay DAİŞ’in 3 Ağustos 2014’teki Şengal’e dönük soykırım saldırısı oldu bu. Herkes gördü bunu, anladı. Buna karşı, HPG ve YJA Star güçleri büyük bir direnç ve direniş yürüttüler, müdahale ettiler. YPG, YPJ de destekte bulundu. Katliamın soykırım düzeyine ulaşması engellendi. Bir soykırım böylece engellenmiş, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde insanlığın alnında bir kara lekenin bu biçimde düşmesinin önüne geçilmiş olduğu önemli bir olaydı. Şengal olayı önemli bir olay. DAİŞ’in katliam girişimi de önemliydi. Arkasında soykırımcı zihniyet ve siyaset vardı. DAİŞ’i yönlendiren de AKP ve MHP’ydi. Şengal katliamıyla Zaxo daki katliamı, Qamışlo’daki katliamı, Kuzey Doğu Suriye’nin diğer alanlarına dönük katliamcı saldırıları birbirinden ayıramaz insan. Bu tür saldırılar hala devam ediyor ama Şengal’deki çok daha boyutluydu. Arkasından Maxmur, Kerkük’ü alanında da saldırı yürüttü. Daha sonra DAİŞ biliyoruz Kobanê’ye saldırdı. Kürdistan coğrafyasında büyük bir savaş cephesi açıldı ve DAİŞ’e karşı tarihi bir direniş mücadelesi verildi. DAİŞ, Kürdistan’da Kürt Özgürlük Güçleri tarafından yenildi. Bu zaferin önemli bir halkası da Şengal’de kazanıldı. Çok önemli büyük bir direniş verildi. Hem de imkansızlıklar yokluklar içerisinde. Şengal halkı, Êzidî, Kürt halkımız kadını erkeğiyle öncülük edilince direnişe kalktılar. Bedeller ödendi ama soykırım önlendi.

Şimdi bu direnişi her zaman selamlamak lazım. Direnişçileri kutlamak da gerekli. Bu direnişin büyük şehitleri de oldu. Bu şehitleri anmak lazım. Zeki Şengali, Said Hasan gibi büyük şehitleri, o yoldaşlar ve onlar şahsında tüm Şengal direniş şehitlerini bu vesileyle anıyorum. İşte 8 yıldır çözüm aranıyor. 9’uncu yıla giriyor. Çeşitli kararlar çıktı. Hewlêr ve Bağdat yönetimleri arasında alındı. Türkiye’nin sürekli saldırıları oldu. DAİŞ yenilince devreye Türkiye girdi tamamlamak üzere. Katliamlar hava saldırılarıyla yapıyor. Karadan da işte KDP’yi, Irak yönetimini saldırmak istedi, istediler. Bunlara karşı da direnç oldu. Êzidî toplumu kendi öz yönetimine sahip olmak, demokratik özerklik sistemini geliştirmek istiyor. Bir daha böyle bir soykırımcı katliamla yüz yüze gelmek istemiyor. Geldiğinde kendini savunacak, koruyacak bir güce sahip olmak istiyor. Başkasından güç dilenmek istemiyor. Zaten kimse destek de vermiyor. 2014’te PKK vardı da verdi. Önceki katliamlar da fermanlar da PKK yoktu veren de olmadı. Ağır soykırımlardan geçti bu toplum. İşte şimdi bu anlaşılır bir durum. Büyük bir mücadele var. Bu mücadeleyi kararlıkla sürdürmek lazım. Tabii dikkatli olmak, uygun yol, yöntem geliştirmek ve çözümleyici olmak gerekli. Ama kesinlikle bir daha soykırıma fırsat vermeyecek, soykırımcı, katliamcı saldırıların önünü tümden kapatacak bir düzeyi, örgütlülüğü, yönetimi Şengal’de ortaya çıkartmak lazım. Şengal soykırımı 100’den fazla şehit vererek engellediğinde PKK’yi, onun gerillalarını Bağdat yönetimi selamladı, kutladı. İnsanlığı savunduğunu ifade etti Irak’ta insanlık onurunu yaşattığını belirtti. Aynı PKK gerillası Metîna’da da, Heftanin’de de, Zap’ta da Zaxo’da da AKP-MHP saldırganlığına karşı, işgaline karşı direniyor, direndi. İşte TC katliam yapıyor Perex’teki gibi, daha önce de Medya Savunma Alanları’nın, Irak sınırları içerisindeki toprakların bi çok alanında benzer katliamlar oldu, bunlara karşı PKK direndi. Bu nasıl DAİŞ’in soykırımını işgalini önlemeye çalıştıysa, AKP-MHP soykırımcılığını işgalini önlemek için de, yani Irak’ın onurunu korumak, Irak’ta insanlık onurunu korumak için burada da direniyor PKK gerillaları. Nasıl Şengal’de DAİŞ karşısındaki direniş, onurlu bir direniş görüldü ise Heftanin’de, Metîna’da, Zap’daki, Xakurkê’deki direniş de onurlu görülmeli. Bağdat yönetimi eğer gerçekten çelişkilerle dolu olmayacaksa, bütünlüklü bir yönetim olacaksa farklı hükumetler benzer anlayışları savunacaklarsa şimdi de, yani aslında Şengal’deki gibi Zap, Avaşîn’deki direniş de, direnişçiler de Irak’ın onurunu, Irak’ta insanlığın onurunu koruyorlar. Onu ayakta tutmak için canlarını feda ederek kahramanca direniyorlar. Demek ki bunları da selamlamak lazım. Ancak doğru bir çizgiye bu temelde gelinebilir. Şengal’de DAİŞ soykırımına karşı direniş için söylenenlerin tutarlılığı ancak o zaman ortaya çıkar. Biz isteriz ki böyle de olsun. Bu temelde bir kere daha  DAİŞ soykırımcılığına karşı yürütülen direnişi selamlıyor şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.

39. DİRENME VE ZAFER  YILINA GİRİYORUZ

Yeni bir ağustos ayına girdik. Bizim için atılım ve zafer ayı. 15 Ağustos 1984 devrimci gerilla atılımının temelinde yaşanan otuz dokuzuncu ağustos oluyor. 15 Ağustos Atılımı’nın otuz sekizinci yılını tamamlıyoruz. Otuz dokuzuncu direnme ve zafer yılına giriyoruz. Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak.

15 Ağustos Atılımı büyük bir atılımdı. Tarihi bir atılım. Büyük gelişmeleri ortaya çıkardı. Aslında 82’de zindanda verilen özgürlük için direnme kararını dağa, gerillaya taşıdı, halka götürdü. Bir gerilla ve halk direnişi haline getirdi. Bu atılım temelinde tarihin en güçlü düşünce devrimleri yaşandı. En büyük özgürlükçü, pratik gelişmeleri, devrimleri oldu. Ulusal diriliş devrimi gerçekleşti. Kadın özgürlük devrimi gelişti. Rojava özgürlük devrimi yaşandı. Her alanda demokratik ulus bilinci örgütlülüğü gelişiyor. 5 bin yıllık iktidar ve devlet sisteminin, 5 yüz yıllık kapitalist modernite sisteminin ortaya çıkardığı sorunların tüm ağırlığına ve çözümsüzlüğüne karşı bu sorunları çözme yöntemi olarak ulus devlet çözümsüzlüğe karşı demokratik ulus çözümü bu temelde ortaya çıkıyor. 15 Ağustos’u böyle ele almalıyız. Bir ulusal diriliş bayramı oldu Kürtler için. Bir gerilla bayramı oldu. Bilinç, örgütlülük, irade, özgür yaşam tutkusu, cesaret, fedakarlık, her şey bu atılımla kazanıldı. Bu temelde başta Önder APO olmak üzere tüm yoldaşları, gerilla güçlerimizin, halkımızın, dostlarımızın ulusal diriliş ve gerilla bayramlarını kutluyorum. Atılımın ölümsüz komutanları Agit ve Zilan yoldaşları ve onların şahsında tüm atılım şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Atılımla birlikte yeni Kürdistan bir direniş kalesi haline geldi. Bizim devrimimiz bayram gibidir dedi Önder Apo. Gerçekten de bayram coşkusunda özgürlük solunur, yaşanır, özgürlük için mücadele edilir oldu. Kadın-erkek yeni bir insan ve toplum duruşu, yaşamı ortaya çıktı. Büyük şehitler de verdik. Ağustos ayında da şehitler verdik. Ağustos ayının her günü de direniş ile geçti. Ağustos şehitlerimiz de var da daha atılımın ikinci yıl dönümünde Seyfettin Zoğurlu arkadaş şehit düştü. Üçüncü yıl dönümünde Mustafa Yöndem arkadaş şehit düştü.

Seyfettin Zoğurlu arkadaş, parti kuruluş kongremize katılan arkadaştı. Mustafa Yöndem arkadaş, Agit arkadaşın yardımcısıydı. Eruh eyleminin komutan yardımcısı ve en önde Agit arkadaşla birlikte yöneticisi, komuta edicisiydi. Daha sonra komploya karsı mücadele sürecinde de Ağustos’ta Erdal arkadaş, Engin Sincer arkadaş şehit düştü. Yani bir çırpıda söylersek Sarı İbrahim arkadaşı Ağustosta şehit verdik. Hüseyin Mahir arkadaşı şehit verdik. Son yıllarda da büyük şehitlerimiz var. Atakan Mahir arkadaş Dersim de şehit düştü. Zeki Şengal arkadaş Şengal’de şehit düştü. Agit Garzan arkadaş Xinerê’de, Xakurkê’de şehit düştü. O alanın eyalet komutanıydı. Orada arkadaşların şehit düştüğü süreçte Irak komutanları da şehit düştüler. Zübeyir Ali ve arkadaşları. Tuğgeneraldiler. Irak yönetimine bir kere daha hatırlatmak isterim ben ikinci yıl dönümlerinde. Kendi generalleri nasıldı? PKK ile ilişkileri nasıldı? Görevlerini nasıl yerine getiriyorlardı? Bilmelerine de yarar var. Böyle bazılarının yönlendiriciliğiyle her şeye bakmalılar. Şimdi Ağustos şehitlerimizi de yeni bir direniş ayına, 15 Ağustos ayına girmişiz diyoruz. Atılım ve zafer ayı diyelim buna, ona girmişiz. Bu atılım ve zafer ayının bütün kahraman şehitlerini de bu şehit yoldaşlar şahsında saygı ve minnetle anıyorum. 15 Ağustos ruhu Zap’ta. Avaşîn’de, Metîna’da yaşıyor. Gerilla 15 Ağustos atılım ve zafer ruhuyla savaşıyor. Dört parça Kürdistan’da ve yurtdışında halkımız, dostlarımız 15 Ağustos atılım ve zafer ruhuyla direniyor. Halk; Önder Apo ve partimiz öncülüğünde özgürlük için en büyük bir cesaretle, fedakarlıkla, zafer ruhuyla, direniş içerisinde. 15 Ağustos bunu temsil ediyor. Her gününü doya doya yaşamak lazım. 15 Ağustos atılım ve zafer ruhuyla Ağustos’un her gününde mücadele etmek, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen Dem Dema Azadiyê hamlemizi ve 50’nci yıl direnişimizi her alanda 15 Ağustos atılım ve zafer ruhuyla yükseltmek gerekli. Tüm yoldaşları, halkımızı, dostlarımızı böyle bir tutuma ve direnişi bu temelde yükseltmeye çağırıyorum.

Bunları da beğenebilirsin