Mandela’nın avukatı: Tecride karşı öfkeliyim

Güney Afrika Lideri Nelson Mandela’nın avukatı Siraj Desai, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a tecride karşı öfkeli olduğunu belirtti, “Abdullah Öcalan tahliye edilmeli” dedi.

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV) ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dair düzenlediği “Tecrit Siyasetine Karşı Barış Hakkı” konferansı devam ediyor.
Konferansın “Tecrit, Hukuk ve Politika” başlığı ile birinci oturumda konuşan Güney Afrika Lideri Nelson Mandela’nın avukatı Siraj Desai, Mandela ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) deneyimini aktardı. Desai, Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüştürülmemesinin insan hakkı ihlali olduğunu belirtip, tecridin kabul edilemez olduğunu vurguladı.

Sözlerine 25 yıllık yargıçlık görevi yaptığını hatırlatarak başlayan Desai, uzun yıllardır hukuk mücadelesinin yanında siyasi mücadele yürüttüğünü de vurguladı. Güney Afrika halkının demokrasi mücadelesi için uzunca yıllar bedel ödediğini belirten Desai, Nelson Mandela’nın ülkedeki demokrasi sorununu çözdüğünü dile getirdi.

DENEYİMLERİ AKTARDI

Güney Afrika’daki demokrasi için farklı kampanyalar yürüttüklerinin altını çizen Desai, o dönem oluşturdukları Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) farklı kesimler tarafından “terörist” olarak nitelendirdiğinin de altını çizdi. Desai, mücadele süreçlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Güney Afrika’nın tecrit altında olduğu ve değiştirilmesi yönünde kararlarımız vardı. Oluşturulan ANC’nin mücadelesine çok kişi karşı çıkıyordu. ABD’de yetkilileri de böyle bir tepki gösteriyordu. Mücadelemizde siyasi haklarımızı, siyah tenli insanların haklarını ve özgürlüklerini istedik. Toplumun genelinde eşitsizlik vardı ve bununla mücadele ediyorduk. Uluslararası kampanyaya ek olarak, silahlı bir mücadele de yürütüldü. Silahlı mücadelenin başarıya ulaşılmasında birçok katkısı oldu.  Bu mücadelenin başarısı şuradaydı; Güney Afrika deneyiminin bilenler için söylüyorum. Angola ve diğer ülkelerde 1991 yılında ANC’nin Küba’daki kuvvetler tarafından eğitilmiş ve desteklenmişti. Nihai mücadeleye de katkıları oldu.”

Mandela ve arkadaşlarının yargılandıkları mahkemeleri de başından beri bir mücadele alanı olarak gördüklerini ifade eden Desai, Mandela ve arkadaşları için uluslararası boyutlarda kampanyalar da yürüttüklerini dile getirdi. Desai kampanyalarına ve mücadelelerine ilişkin şöyle devam etti: “Bunun için ben kendim 15 yıl boyunca çalıştım. Mahkemelerde hukukun üstünlüğünü vurguluyorduk. Buradaki sistemin ve rejimin tamamı zaten bununla ilgiliydi. Cezaevinde bulunanların büyük bir çoğunluğu siyasi olarak aktif kişilerdi. Nelson Mandela mücadelemiz açısından tabii ki de efsanevi liderimizdi. Aparthect rejimine karşı böylesi bir mücadele yürüttük. Mandela için birçok kampanya da yürüttük, özellikle de doğum günlerinde. Kampanyalarımızı uluslararası normlara uygun olarak yürüttük. Kendisi cezaevindeyken mücadeleyi büyütmek için bir sembol olarak kullanılıyordu. Tabi ki de cezaevlerinde başkaları için de mücadele yürüttük. Avukatlar da farklı taktikler kullanmaya çaba sarf etmiştik. Birçok mücadele konusunda haklarımızı da kazandık.  Mesela seçim kurulunun doğru bir şekilde işlemesine odaklandık. Bu kazanım için yaşamını yitiren arkadaşlarımız da oldu.”

‘TECRİDE ÖFKELİYİM’

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen Mandela’nın o dönem cezaevindeki durumuna ilişkin de konuşan Desai, “Müebbet hapis cezası alan bir tutuklunun hukuken bir temsilcisi elbette olmalıdır. Mandela cezaevinde tutulduğu günden çıktığı güne kadar 6 ayda bir hem avukat hem de ailesi tarafından ziyaret edilebiliyordu. Ben kendim de Roban Adası’nı ziyaret edebiliyordum. Şunu demek istiyorum müvekkillerimize erişimimiz vardı. Ne kadar kötü koşullarda olursa olsunlar gidip görebiliyorduk. Sizin Öcalan ile uzunca bir süredir temasınızın olmadığını duyduğumda müthiş bir öfke duydum. Uluslararası hukuk bunu kabul etmez. Uluslararası hukuk hem dava sürecinde hem de ceza aldığınız süreçte size erişim hakkı tanır. Ceza alındı diye avukata ve ailenize erişiminizin engelleneceği anlamına gelmez. Açık görüşlerin olması gerekiyor. Bu durumda en kaygı verici durum bu olsa gerek. Bu durum dünya kamuoyunda da kaygı uyandırmalı. Herhangi bir görüş yasağında kampanyalar yürüttük. Filistin’deki tutuklular içinde kampanyalar yürüttük. Bir avukatın müvekkiliyle görüşmemesi bir hak ihlalidir. Uluslararası hukuk düzleminde de ihlal demektir. Hukuk sisteminde birinin kilitlenip bir daha görüşülmemesi diye bir anlamı yoktur. Bir insanın tecrit altında tutulmasını kesinlikle kabul etmiyoruz.

Yürüttüğümüz hukuk mücadelesinde uluslararası hukuk ile kendi hukukumuz arasında bir bağlantı kurmaya çalıştık. Kanun dediğimiz şey elbette başkaları tarafından değiştirilebilir. Ama tutukluya erişimin olmaması kabul edilemez. Ben sizin mücadeleniz için bir reçete yazamam. Ama mücadelenizin hukuk mücadelesi olduğunu söyleyebilirim. Öcalan için de durum bundan ibaret. Elbette Öcalan’ın hangi koşullar altında tutulması gerektiğini konuşmuyoruz, sadece görüşlerin düzenli olması gerektiğini belirtiyorum. Bu görüşler kesinlikle pazarlık konusu yapılmamalı. Bu söz konusu olamaz. Uluslararası hukukun ihlalinden bahsediyorum. İnsan hakları açısından bir ihlal olduğunu belirtiyorum.”

Desai, uluslararası hukukun insan haklarının ihlal edilmemesi konusunda her zaman söylemlerde bulunduğunu fakat her zaman ihlaller yarattığının altını çizdi. Desai konuşmasına şöyle devam etti: “ABD kurumları uluslararası hukuktan çokça bahsederler ama bu ihlalleri de yaparlar. Olması gereken tüm bunlara rağmen mücadelenin yürütülmesidir. Maalesef kötü bir zamanda yaşıyoruz. Uluslararası hukuk hem teoride hem de pratikte ihlal ediliyor. Bunu sadece Afrika için değil bütün devletlerde ihlaller yaşanıyor. Ülkeler kendi yasalarını dahi ihlal ediyor.”

“Müebbet hapis cezası alan insanlar sonsuza kadar cezaevinde kalamaz” diyen Desai, “Nelson Mandela bile Aprthact rejimine rağmen 20 yıl sonra cezaevinden tahliye oldu. Çok uzun bir süreden bahsediyoruz. Dünyanın birçok yerinde müebbet hapis cezası alan insanlar aşağı yukarı 20 yıl kalıyor cezaevinde. Bir tutuklunun 20 yıl sonra dahi tahliye edilmemesinin nedeni halen topluma zararlı olabileceği düşüncesinden dolayıdır. Öcalan’ın tahliyesi için ise siyasi bir karar gerekiyor. Bu kararın da makul ve mantıklı olması gerekiyor. Tahliyenin barışa ve topluma katkısı olmalı” diye belirtti.

 

Bunları da beğenebilirsin