Êzidîler, 2014 yılındaki fermandan sonra Serdeşt’i bir yaşam, örgütlenme ve savunma merkezi haline getirdi. Serdeşt’te 7 yılı aşkın süredir çadırlarda yaşayan Êzidîler kendilerini göçmen olarak görmüyor ve kendi topraklarında olduklarını, öleceklerse de bunun Şengal’de olması gerektiğini söylüyorlar.
3 Ağustos 2014’te fermanın kılıcı ve kıyamet rüzgarı Êzidîlere bir kez daha çarptığında, Êzidîlerin bir kısmı dünyaya dağıldı. Ancak bir kısmı da ölüm tehdidi altında Şengal Dağı’nda kalmayı seçti. Tehlike, susuzluk ve açlığa rağmen yine de topraklarından göç etmediler. Yüzlerce yıldır Êzidîlere açık olan kutsal dağa sığınmışlardı.
O ağır günlerde Şengal Dağı’ndaki Serdeşt, Çilmêra ve Kers bölgelerine yaklaşık 12 bin aile yerleşti. Şengal Dağı’nın dört bir yanı çeteler tarafından tutulmuştu ve Êzidîlerin kendilerini savunabilecekleri tek yer burasıydı. Ancak Rojavalı savaşçılar ve özgürlük gerillaları kendilerine ulaşana kadar DAIŞ tehdidinden kurtulamadılar. Bu güçler Êzidîlere ulaşıp özgürlük savaşçılarının koruması altına girdikten sonra halkın inancı güçlendi ve dağda kaldılar.
Fermanın ardından Êzidîler Serdeşt’te örgütlenmeye başladı.
Serdeşt’teki Êzidîler ilk kez örgütlenmeye başladı. Özerk Meclis ve belediye, eğitim, kültür ve sanat gibi kurumları burada kuruldu. Serdeşt, Êzidîlerin tarihi adım attığı bir yerdi. Yıllar geçti ve Êzidîler dağdan ayrılmadı. Fermanın üzerinden 7 yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, size bu bölgeyi tanıtmak için yönümüzü Serdeşt’e döndük.
Serdeşt’te on binlerce göçmen olmayan göçmen!
Serdeşt’e girildiğinde bir göçmen kampı ortaya çıkıyor, ancak gerçekte bu çadırlardaki insanlar “Göçmen” kelimesini kabul etmiyorlar. Çünkü onlar kendi topraklarında ve Şengal’in en kutsal kampındalar. Burada, çadırlarda, Êzidî çocuklar kendi dillerinde okuyorlar, toplum hayatını kendi geleneklerine göre organize ediyor ve en önemlisi de, doğal hayatın tüm nüansları ve güzellikleri burada bulunuyor.
Serdeşt’te kimse işsiz değil, herkes bir işle uğraşıyor. Her ne kadar kış soğuğu yönünü onlara dönse de Şengal’in en soğuk bölgelerinden olan Serdeşt ve Çilmêra’da kışı karşılamak için iyi bir hazırlık yapılıyor.
3200 hane öz gücüyle yaşamaya devam ediyor
Bu insanlar evlerinde değiller ve Irak Hükümeti tarafından mülteci olarak kayıt altına alındılar. Bunun için ayrıca Serdeşt’te Göç ve Mülteciler Bakanlığına bağlı bir ofis bulunuyor. Şu anda ofise kayıtlı yaklaşık 3.200 hane var. Bu, Serdeşt’te 3.200 ailenin yaşadığı, ancak göçmen olarak hükümet tarafından onlara hiçbir yardımın sağlanmadığı anlamına geliyor. Ancak Serdeşt halkı en başından beri hiç kimseye ve hayır kurumlarına bel bağlamadı. Herkes geçimini sağlamak için bir iş ile uğraşıyor.
Serdeşt’e gidildiğinde Kers Vadisi’nden geçiliyor ve burada tarım yapılıyor. Yol kenarında bir sürü aile var. Buradaki insanların 3 Ağustos 2014 tarihli fermandan sonra dağa yerleştikleri biliniyor.
‘2014 fermanı Şengal Dağı’ndan uzaklaşmanın sonucuydu’
Şimdilerde Kers Vadisi’nde yaşayan Hecî Sado isimli bir yurttaş, Êzidîlerin neden dağlara sığındıklarını anlatarak, “Bizim zamanımızdan önce burada sadece 7 ev vardı. Zamanla bu sayı arttı. Feqîran aşireti, Milik Köyü’ne yerleşti. Sonra Saddam Hüseyin’in kararıyla dağdan uzaklaştırıldık, gerçekten tehlikedeydik ve 3 Ağustos 2014 fermanı da bizim dağdan ayrılmamızın sonucuydu. Ferman başımıza geldikten sonra tekrar buraya geldik ve Kers Vadisi’ne yerleştik. Yaşadığımız yerin Şengal Dağı olduğunu biliyoruz” dedi.
Kers Vadisi’nden Êzidîlerin Serdeşta Kolka dediği Serdeşt’e yönümüzü döndük. Burada dağlarda bir göçmen kampı var ve kampta yaşam devam ediyor. Herkes kendi işi ile meşgul. Kış mevsimi, Serdeşt’te insanlar evlerine selin ve yağmurların zarar vermemesi için hazırlanıyor.
1915’te Ermenilerin bir kısmı Şengal Dağı’na sığındı.
Serdeşt sakinlerinden biri de yol kenarında kömür işçisi olarak çalışan Pir Reşo. Tarih boyunca geçimlerini sağlamak için çalıştıklarını, babalarının ve dedelerinin hayatları boyunca bu işin içinde olduğunu anlattı. Şengal Dağı aynı zamanda sırların ve saklı hikayelerin yeridir. Pîr Reşo bize bu tarihi olaylardan birini anlatarak, 1915’te Ermenilerin Osmanlılar tarafından katledilmesinden sonra Ermenilerin bir kısmının göç ederek Şengal Dağı’na sığındığını söylüyor.
Kuru meşe ağaçlarından kömür yapıyorlar
O dönemde Şengal’de kömür yapma kültürünün yaygınlaştığını anlatan Pîr Reşo, kurumuş meşe ağaçlarını toplayıp ateşe verdiklerini, odunlar yandıktan sonra üzerlerine toprak atılarak söndürüldüğünü, böylelikle kömür elde ettiklerini ifade etti.
“Bu işi sevdiğimiz için değil, geçimimiz buna bağlı olduğu için yapıyoruz. 2014’ten önce bir süre bu işi bıraktık ama fermandan kaçtıktan sonra tekrar bu işi yapmak zorunda kaldık. ya kışın soğuğunda, yazın sıcağında yaşam koşullarını seçecektik ya da göçü ve yabancılaşmayı. Evet burada hayat zor ama biz kendi evlerimizde ve kendi topraklarımızdayız. Şengal Dağı bizim için her yerden daha iyi. Öleceksek de dışarı da değil burada ölmeyi istiyoruz.”