Mersin’de fedai eylem düzenleyen Ruken ve Sara’nın mektupları yayınlandı

Serxwebûn gazetesi, Mersin’in Mezitli ilçesindeki polisevine 26 Eylül 2022 günü fedai eylem yapan kadın gerillalar Sara Tolhildan (Dilara Ürper) ve Rûken Zelal (Emel Feremez Hisên)’ın mektuplarını yayınladı.

Serxwebûn gazetesi yeni sayısında eylemleriyle AKP-MHP iktidarını şoke eden Sara Tolhildan ve Rûken Zelal’in farklı tarihlerde Şehit Zîlan Ölümsüzler Taburu ile YJA Star Özel Kuvvetler Karargah Komutanlığı’na mektupları yayınladı.

Serxwebûn gazetesinde yanıtlanan mektuplar şöyle:

“ŞEHİT ZÎLAN ÖLÜMSÜZLER TABURU’NA FEDAİ EYLEM RAPORUMDUR’

Adım-soyadım: Dilara Ürper
Kod Adım: Sara Tolhildan.
4 Nisan 1992 doğumluyum.
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Çeman köyündenim.

Yurtseverlik duygularının baskın olduğu Önderlik ve partiye duygu boyutunda bağlı kalındığı ancak, parti kültürü ile feodal yaşam ölçüleri arasında sıkışmış ve buna sonradan metropol yaşam tarzının eklenmesi sonucunda ortaya çıkan kozmopolitik bir aile yapılanmasından geliyorum. Ailemin partiye olan bağı, b……’ın örgüte milislik yaptığı dönemlere, benim dünyaya gözümü açışımdan önceki yıllara denk düşmektedir.

1993-94 yıllarında TC tarafından uygulanan köyleri boşaltma, halkı toprağından, kültüründen, varlığa dair tüm yaşam değerlerinden kopartıp göçe zorlama politikaları sonucunda dünyanın dört bir yanına savrulan Kuzey Kürdistan’lı birçok aile gibi ailem de, Güney Kürdistan’a göç etmiştir. Bu temelde çocukluk yıllarım, yaşamı öğrenmeye çalıştığım anlarım Güney Kürdistan’daki zorlu koşullar altında geçmiştir. Bu zorlu koşullar kişiliğim üzerinde olumlu olumsuz birçok yönüyle etki yapmıştır. Kamp koşullarında yaşamanın; düşman gerçekliği ile çocuk yaşlarımda tanışmam, sömürgeci TC’ye uşaklık yapan KDP somutunda tanık olduğum vahşi, insanlığa sığmayan, pervasız saldırıları, hiçbir günahı olmayan, masum 70 yaşındaki insanımızın kafasını kesmeleri bende tarifini anlatamayacağım derin bir acı yaşattırdığı kadar, büyüdüğümde mutlaka intikamımızı almam gerektiği hissiyatını güçlendirmişti. Diğer yandan KDP’nin yürüttüğü çirkef, ahlaktan nasibini almamış politikalarının yanı sıra, o zorlu koşullara rağmen Özgürlük Hareketinin kamplardaki halkı korumaya çalışması, Önderlik öğretisinin halka mal edilmeye çalışıldığı o anlar, partiye katılımımdaki temel gerekçemdir. Bu nedenle daha 7-8 yaşlarımdayken, büyüdüğümde bende gerilla olacağım sözünü verdim.

Aradan yıllar geçti ve yaşamımızda çok büyük değişiklikler oldu. Bazı ailevi sorunlardan kaynaklı 2000 yılı başlarında, beraber aynı zorlukları yaşadığımız, aynı sevinci, aynı hüznü paylaştığımız kampta ki değerli insanlardan ayrılıp yönümüzü Türkiye metropollerine çevirdik. Ancak Türkiye’ye gidişimizi hiçbir zaman hazmetmedim. Her zaman bir gün tekrar ya kampa ya da köyümüze geri döneriz hayali ile yaşadım. Bunun için ailem kaydımı sistem okullarına yaptıklarında büyük bir nefretle reddettim. Çünkü ben temelimi kendi kültürüm ile almıştım. Kendi okullarımızda tüm imkansızlıklara rağmen kendi dilim ile okuma şerefini yakalamıştım. Kendi marşlarımızı haykırıp söylemiştim. Kendi Önderim ile tanıştırılmıştım. Kendi tarih bilincim ile aydınlatılmaya çalışılmıştım. Böylesi duygulardan sonra mümkün müydü o yaşama adapte olmak! Tabi bunları belirtirken kişiliğim hiç o yaşam tarzından etkilenmedi değil. Birçok yönüyle yaşanan tahribatlar da vardır. Ancak her zaman için baskın olan; geçmişime sahip çıkmam ve verdiğim sözün takipçisi olmamdı. Bu temelde 7 Temmuz 2009 yılında İstanbul’dan parti saflarına katıldım.

PKK’YE KATILDIĞIMDA YÜK KALDIRAN OLACAĞIM DEMİŞTİM

Örgütteki yol alışım, katılım tarzıma değinecek olursam; daha sistemdeyken ‘PKK’ye katıldığımda yük olan değil, yük kaldıran olacağım’ demiştim. İçeriğini çok dolduramamış olsam da hep bu anlayışla yol almak istedim. Ancak PKK yaşamının ideolojisinden, kültür ve ölçülerinden uzak olduğum için, özellikle verili yaşamın bireyde yarattığı yanılgılı kişilik gerçeklerinden bihaber olduğum için tüm iyi niyetlerime rağmen, çoğunlukla hem kendisi zorlanan hem de örgütü ve yoldaşları zorlayan katılım tarzını, daha doğrusu tarzsızlığını uzun süre aşamadım. Tabii PKK yaşam diyalektiğinin biz militan adaylarına kazandırdığı anlayıştan ötürü mücadele etmek isteyen birey, her ne kadar yetersizlikler yaşasa da eğer baş koyduğu yolda yürümede iddialı ve kararlıysa; yaşamış olduğu zorlanmaların taşımak istediği sorumlulukların önünde hiçbir şekilde engel olmayacağını ve olmaması gerektiğini bilir. Belki ilk başlarda bunun farkındalığı zayıftır, ancak zaman geçtikçe bu yönlü farkına varma ve bilinç gelişmektedir. Bundan kaynaklı kendimde, ilk süreçlerde yaşam gerçekliğinin yakıcılığını, ciddiyetini derinden anlayıp o temelde kendine misyon biçen yoğunlaşmadan uzak olsam da duyguda yaşadığım karmaşanın özünde; PKK’nin birçok ahlak ölçülerinden uzak olduğumun yansımasıydı. Bu uzaklığı ortadan kaldırabilmek için bilince ihtiyacım vardı. Bu bilinci, Önderlikten ve şehit yoldaşların miras olarak bıraktıkları günlüklerinden edinmeye çalışıyordum.

Bu öğrenme sürecinde okuduğum; ‘Fedai Yaşamlarıyla Üç Ölümsüz’ kitabından sonra Hêzên Taybet Kurumu’nun varlığından haberdar oldum. Mutlaka benim de böylesi bir ortamdan geçmem gerektiği kararına vardım. Aldığım bu karar sonucunda Hêzên Taybet’e yaptığım önerinin kabul edilmesi temelinde 2010 yılının son aylarında kurum çalışmalarına geçtim. Kuruma geçmemle beraber PKK’nin yaşayan özü olarak tanımlanan fedailik gerçeği ile tanıştım. Sonuç olarak elde ettiklerim ise, beni sarsıyordu. Çünkü o ana kadar hissiyat olarak yaşadıklarım somut olarak beni bana tanıtıyordu. Ne kadar kendimden uzaklaştırıldığımı ne kadar benliğimi yitirdiğimi, ne kadar düşmanın olduğumu kavratıyordu. Ancak bu kendini fark edişlerin büyük mücadele duruşuyla, düşmana büyük nefret beslemeyle ve yaşamda bunların gereğinin güçlü yerine getirilmesiyle sonuçlanması gerekirken, bende yaşanan; kolaya kaçan, duruma objektif değil de duygusal yaklaşan, bu nedenle de geriye adım atan duruşlar oluyordu. Fakat özünde bu bir kaçıştı ve bunun çok iyi farkındaydım. Yani sorun mekânda değil bendeydi, düşmanın darmadağın ettiği kişilik gerçekliğimdeydi. Bunun için kaçamazdım. Kalıp, kendimle, düşmana ait olmuş benliğim ile mücadele edip ruhumu özgürleştirmeliydim. Yine bağlı olduğumu iddia ettiğim değerlerim; Önderliğim, hareketim ve halkım için savaşmak istiyorduysam eğer önce kendimin olmalıydım. Kendimin olmadan, yani xwebûnu yaşamadan nasıl kendimden çıkıp milyonlara mal olabilme iddiasında bulunabilirdim ki?

Kendimde bu hususları fark ettikten sonra, yaşama daha güçlü katılmaya başladım. Bu katılım tarzı yaşamdan zevk almamı sağlıyordu, ancak zaman geçtikçe var olan katılımımın sürece cevap olmadığını, güncel görevleri aşıp, tarihsel görevleri üstlenmede zayıf kaldığını, bunun için daha derin bir anlayış dünyasına sahip olmam gerektiği hissiyatını ve yoğunlaşmasını da yaşatıyordu. Bu yoğunlaşmalarım temelinde kendimi Şehit Zîlan Ölümsüzler Taburu’na önerdim. Önerimin kabul edilmesi için 3 yıl boyunca bekledim. 3 yıldan sonra Tabur’a gelebilme şansını yakaladım. Tabur ortamında çok değerli, anlamlı eğitimlerden geçtim. Bu eğitimler gerçekten anlayış kazanmamı sağladı. Tabi edindiğim ahlaki, güzel ölçülerin yanında özellikle bir kadın olarak Şehit Zîlan Tabur kimliğini, misyonunu temsil etmekten uzak olan, Şehit Zîlan gerçeğinin iradeli, ona cevap olan çizgi militanlığının özünü kendimde hâkim kılmamı engelleyen verili yaşamın kuşatması halen birçok yönüyle devam ediyordu ve halen devam etmektedir. Bunun için bu kuşatmayı bir bütünen ortadan kaldırmadan Zîlanlara, Zınarlara, Doğa, Munzur, Rojhat ve Jîndalara cevap olamam. Bunun bilincindeyim. Bu nedenle hiçbir gerekçenin arkasına sığınamam. Çünkü dönemin nasıl bir ruh istediğini; Zınar, Doğa, Munzur, Rojhat ve Jînda ve ismini saymakla bitiremeyeceğim onlarca can yoldaşım, kahraman halkım ve en büyük fedai olan Önderliğim mücadele duruşları ile bize kavratmıştır. Bana düşen de onların yarattığı büyük değerler üzerinde kendini yaşatmak değil, onlara layık olabilmektir. Bunun dışında kendime başka bir yol tanımıyorum. Bu nedenle en büyük değerlerimiz olan şehitler gerçeğine ve Başkan Apo öğretisine bağlılığın gereği olarak ona cevap olma isteğim ve iddiam her zamankinden daha güçlüdür.

YÜREĞİ APOCU HAKİKAT İLE ÇARPAN TÜM YOLDAŞLARA,

PKK’yi PKK yapan gerçeklik, yoldaşlık ilişkilerindeki hakikat değeridir. Partimiz PKK, Önderliğimiz öncülüğünde yoldaşlık hakikatini derinden yaşayarak partileşmiş, ordulaşmış ve günümüzde tüm ezilenlerin sesi olmayı başarmıştır. PKK tarihinde sembolleşen; Haki’lere, Kemallere, Ferhatlara, Mazlumlara, Bêrîtanlara, Zîlanlara ve Saralara verilen cevap yoldaşlığı her zaman büyütmek, yüceltmek olmuştur. Bunun için bu gelenekten etkilenmiş ve bu geleneğin ardılı olmak isteyen bizler açısından, yoldaşlık ilişkileri her şeyden önce gelir. Bir insanın PKK çizgisinde doğru ilerleyip ilerlemediğini öğrenmek için, onun yoldaşlık ilişkilerine bakmak yeterli olacaktır. Çünkü Önderliğimizin: “Yoldaşlık ilişkileri, toplumsal ilişkilerin özünü yansıtır. Tarihsel toplumu olduğu kadar geleceğin toplumunu da yansıtır. Esas olarak ideolojik ilişkilerdir. İdeolojinin açığa vurduğu ve ortaya çıkmasına yol açtığı hakikat ilişkileridir’’ değerlendirmesinde belirttiği gibi yoldaşlık ilişkilerimiz; temsil etmek istediğimiz demokratik komünal değerler sisteminin özünü yansıtmak zorundadır. Bu temelde yoldaşlık hakikatine sığmayan katılım tarzları, ilişkilenmeler ihanet ile eş değerdir. Bu temelde kendi gerçekliğimi sorguladığımda ve PKK’deki yol alışıma baktığımda çoğu zaman yoldaşlık hakikati ile bağdaşmayan yönlerimi görebiliyorum. Bu gördüğüme inandığım yönlerim, kişiliğimde yaşam bulan egemen aklın kendisini dışavurumunun bir biçimi olduğunun farkındayım. Çoğu zaman benliğimde çatışma halinde olan demokratik komünal değerlerin temsilcisi olan anacıl kültür ile iktidarcı egemen erkek akıl arasındaki mücadelede hangisinin baskın olduğunu öğrenmek istediğimde yaşamdaki katılım ve duruşuma bakıyorum. O zaman anlamış oluyorum ki, güçlü katıldığım anlar; anacıl kültürün yani Önderlik gerçeğinin baskın olduğu anlardır. Yaşama zarar veren, yoldaşlığı zorlayan tüm anlarda ise; verili olanın benliğimi denetleyip, yönlendirdiği anlardır. Niyette, hissiyatta, düşüncede verili olana karşı büyük bir nefret olsa da, var olan nefreti bilinç ile yoğurup örgütleyemediğimden çoğu zaman benliğimde yaşam bulan eril aklın tuzağına düşüyorum. Yani, kendimdeki düşmana yenik düşüyorum. Ancak bu gidişatın böyle devam etmemesi için; duyguda, düşüncede, yaşam duruşumda anacıl zihniyetin baskın olması ve egemen aklı bir bütünen ortadan kaldırmam için kendime yüklenip, kişiliğimi terbiye etmekten başka bir seçeneğimin olmadığının bilincindeyim. Yaşama bazı anlarında somut olarak kendisini dışa vuran, parti dışı eğilimlerin de gaflete düşüp, nefis mücadelesini bıraktığım, kendimi, geçmişimi unuttuğum sonuç olarak ihanet ettiğim anlardır. Bu ihanet eğilimini bir bütünen benliğimden söküp atabilmem için; Şehit Sema Yüce gerçeğinde cisimleşmem gerektiğini, kendimle Sema’ca bir savaş vermem gerektiğini, Sema’ca tüm beşeri zaafları aşıp, tek bir merkeze doğru yol alabilmem gerektiğini ve bu gerekliklerin mevcut “beni’’ yıkıp kül etmekten, bu külden ise Sema güzelliğinde yeni bir “beni’’ yaratmaktan geçtiğini tüm hücrelerimle hissediyorum. Bu kolay olmayacak, olmuyor biliyorum. Ancak beni öz varlığım ile buluşturacak olan, kendimle yürüttüğüm mücadelede, sürdüreceğim kararlılık ve iddia olacaktır. Bu iddia ve kararlılıkla siz değerli yoldaşlarımla doğru bir temelde buluşacağımdan çok mutlu ve heyecanlıyım. Kaldığım ortamlar somutunda yoldaşlık ilişkilerini zedelediğim, zarar verdiğim anlar çoktur. Bu anların acısını hep yaşadım, yaşıyorum. Ancak sadece acısını yaşamakla yetinmeyeceğim. Doğru bir özeleştiri mücadelesini yürüteceğim. Her an ve sahada yaşam eylemim ile vereceğim. Son olarak sizi her zaman çok sevdim ve seveceğim. Bu duygular ile sizi selamlıyorum.

TÜM KADIN YOLDAŞLARA,

PKK’de olup mücadele edebilmenin onurunu yaşayan bir yoldaşınız olarak, Önderliğimizin açığa çıkardığı kadın gerçekliğinin nasıl bir durumda olduğu ve nasıl bir düzeye gelmesi gerektiğine daima yoğunlaşıp sonuç çıkartmak istemişimdir. Bu nedenle Önderliğimizin büyük emekleri sonucunda nasıl ki Kürt halkı yok olmanın eşiğinden dönüp, varlık ve irade sahibi olmuş, günümüzde kapitalist moderniteye alternatif olarak kendini Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Paradigma olarak örgütleyip cevap olmak istiyorsa ve bu temelde nesnel konumdan çıkıp öznelliği yakalamışsa bu, kadın sorununu ele almasındaki bakış açısından kopuk olmamaktadır. Bu durum tarihten günümüze kadar böyledir. Kim ki özgürlük mücadelesini vermek istemişse, önce kadına karşı yaklaşımını netleştirmiş ve verili olanın tüm ahlak dışı uygulamalarını reddetmiştir. Buna örnek olarak; Zerdüşt, Mani, Babek, Şeyh Bedrettin’leri vermek yanlış bir yaklaşım olmasa gerek. Ancak tarihi çatallaşmanın yaşandığı ve kadının otoritesini, bununla birlikte tüm toplumsal değerlerini yitirip her yönüyle egemen erkek sisteminin güdümüne girmesi ve günümüzde kadınlığa dair hiçbir değeri ortada bırakmayan kapitalist sistem koşullarına varana dek toplumsal sorunlara cevap bulmak isteyen tüm hareket ve öğretilerde, Önderliğimizinki gibi kadın sorununu toplumsal temelden ele alıp, kölelikten kurtulmanın yolu olarak gündemlerine alan bir yaklaşım ve eğilime tanık olmak zordur. Belki büyük emekler verilmiştir, bunları inkar etmemek gerekir. Ancak kadının kendisinde bile sorunu bu düzeyde ele alan mücadele öncüleri çıkmamıştır. Çok değerli adımlar atılmış olabilir. Bu yönlü tüm dünyada kadın başkaldırıları yaşanmış da olabilir. Fakat kendimin öğrenip, anlamaya çalıştığı kadar hiçbirisi Önderlik gerçeğinde ki var olan kadını yani verili yaşam ölçülerindeki kadını ve yeniden inşa edilmesi gereken kadın gerçekliğini tanımlayıp mücadele gerekçesi yapmamıştır

Bu nedenle kendimi çok şanslı görüyorum. Çünkü ben, Önderliğimiz öncülüğünde ve yüzlerce şehit kadın yoldaşımın büyük emekleri sonucunda partileşmiş, ordulaşmış ve tüm kadınların kölelikten kurtulup özgürleşme iddiasını taşıyan, bunun için kendisini günden güne büyütüp, toplumun kurtuluşuna öncülük edebilecek öze ulaştıran PAJK kimliği ile varlığımı koruma, özgürlüğümü sağlama mücadelesi veriyorum. Tabi bu yönlü yoğunlaşmalarımın yanı sıra, Önderliğimiz yapmış olduğu: ‘’Kadın arkadaşlar, kadın devrim konusunda ki yaklaşımlarını fazlasıyla abartılı bulduğumu belirtmek durumundayım. Sanki böyle bir devrim gerçekleşmiş gibi konuşuyor ve yazıyorlar’’ eleştirisinin beni ciddi anlamda sarstığını belirtebilirim. Özellikle kendi gerçekliğimden yola çıkacak olursam; günlük sosyal pratik yaşamdaki mücadele düzeyimin çok aşağılarda olduğunu görüyorum. Önderliğimizin; “Kendileri kördüğüm olmuş olanların, başkalarının kördüğümünü çözmesi ve başkalarını özgürleştirmesi mümkün olamaz’’ belirlemesi temelinde, bende yaşanılan geri geleneksel, cins bilincinden uzak birçok yönümün olduğunu ve bu yönlü kendimi aşmadan hiçbir başarıyı elde edemeyeceğimin yakıcılığını her zamankinden daha fazla yaşamaktayım. Bunun için diyebilirim ki: PAJK kimliğini layıkıyla taşıyabilmem için, egemen erkek aklın inşa ettiği toplumsal gerçekliğinden her yönü ile boşanmalıyım! Önderliğimizin de vurguladığı gibi; “mutlak boşanma’’ yani ‘’sistemle bağımlılık ilişkisine girmemek ve kölesi olmayı reddetmek.” Yani, kendimi her yönüyle eğitip, terbiye etmek ve kimsenin mülkü olmadığımı aynı zamanda kimsenin de benim mülküm olmadığını derinden anlayıp iradeli bir duruşun sahibi olmak. Bunun için çetin bir mücadeleyi göze almak…

Sonuç olarak diyebilirim ki; bugüne kadar birçok yanılgılı yönümle yol aldım. Halen de birçok yanılgılı yönümün olduğunu, ancak açığa çıkaramadığım, ki bu da; Önderlik hakikatini ne kadar anladığım ve ne kadar anlamam gereken durumla alakalıdır. Tabi Önderlik’ten aldıklarım okyanusta bir damladır. Bunun için daha çok emek vermem gerekiyor. Bunun farkındayım ve bunun yakıcılığıyla yaşama, büyük değerlerimiz olan şehit gerçeğine; Zîlanlara, Semalara, Gulanlara, Saralara, Jîndalara ve ismini sayamadığım tüm can yoldaşlara cevap olma mücadelesini her zamandan daha güçlü yürüteceğim ve başarılı olduğum anlarda PAJK militanıyım diyeceğim. Hepinizi bu duygularla selamlıyorum.

İNSANLIK GÖREVİNİ UNUTMAMIŞ TÜM HALKLARA,

Yaşam neyle güzel olur? Genelde tüm dünyamız, özelde ise Ortadoğu ve Kürdistan’ımızda yürütülen gasp, sömürü savaşları sonucunda yitip giden, tecavüze, talana, göçe maruz kalan insanlarımız, kadınlarımız, çocuklarımız ve yerle bir edilen yurtlarımız, elimizden alınan toprağımız, asimilasyona uğratılan kültürümüz yani, bizi biz yapan tüm değerlerimiz birkaç elit cambazın çıkarlarına kurban edilirken, biz nasıl rahat yaşayabiliriz, biz nasıl yaşam güzelliğinden bahsedebiliriz? Başka insanların çocukları yürütülen savaşa kurban edilirken, biz nasıl tek kendimizi, çocuklarımızı düşünebiliriz? Bu durumda biz de en az bu yaşamı (tabi adına yaşam denilirse eğer) insanlığa reva görenler kadar suçlu değil miyiz? Neden bizi uyutmalarına izin veriyoruz? Oysa ki biz özel savaşın en büyük aracı olan medya yoluyla ahlak dışı TV programları, futbolun fanatizmi, verilen içi boş partilerle (kapitalist yaşamın eğlence kültürü) uyutulurken, insanlığımızdan nelerin çalındığını bilmiyoruz! İnsanlığa reva görülen bu ahlak dışı uygulamaların bilincinde olan PKK hareketini, onun Önderi olan; Önderliğimizi-Abdullah Öcalan’ı tanımaya yanaşmıyorsunuz. Oysa tüm toplumsal değerler Önderliğimiz öncülüğündeki PKK hareketinde yaşam bulmaktadır. PKK, yeni yaşamın adıdır. Demokratik, Ekolojik, Kadın Özgürlükçü Paradigmasıyla kapitalist, emperyalist sistemin alternatifidir. Tarihten günümüze kadar insanlık savaşını veren; Zerdüşt’ün, Hallac-ı Mansur’un, Babek’in, Şeyh Bedrettin’in, Deniz’in, İbrahim’in ve adını saymakla bitiremeyeceğim nice hareket ve öğretinin yaratmış oldukları büyük değerlerin bileşkesidir.

Bunun için size sesleniyorum! Yürütülen kirli savaşın hesabını PKK’den değil, bu yaşamı reva gören iktidarcı, tekelci beyinlerden sorun. Neden her gün insanlar ölüyor? Neden kimileri bolluk içinde yaşarken kimileri ise açlıktan, sefaletten kırılıp gidiyorlar? Oysa tüm büyük dinlerin özünde birlik, beraberlik, eşitlik, adalet yani vicdan ile ahlak sahibi olma hakikati yatmıyor mu? Özellikle Ortadoğu’da İslamiyet’e inancın ağırlıkta olduğunu göz önünde bulundurursak; İslam’ın kelime anlamının barış olduğunu ve yaşam felsefesinin; “komşusu açken kendisi tok yatmaz’’ olduğu gerçekliğinden yola çıkıp kendimize şu soruları sormamız gerekiyor: Bu kirli savaşa sebep olan kim? Neden insanlar kendilerini bomba yapıp patlatıyorlar? O zaman öğrenilecektir ki; kendilerini hümanist, insan haklarının savunucuları olarak tanıtan ABD’si, AB’si ve sömürgeci TC’si onları ayakta tutan işbirlikçi devletler ve daha devletleşememiş kesimler var. Eğer var olan sömürü, gasp, tecavüz, halk iradesinin tanınmadığı savaş gerçekliğine karşı koymak istiyorsak, kendilerini ilahi adalet olarak tanıtanlara şu mesajı vermemiz gerekir: “Biz Halkız! Yani Hakk’ız, hakikatiz! Ve asıl olan biziz, çünkü devlet olarak siz yokken de biz vardık. Hatta tüm her şey daha anlamlıydı. Halk olarak, toplum olarak, birbirimizle hiçbir sorunumuz yoktu. Ne mezhep çelişkisi vardı ne de ırk çelişkisi. Çünkü biz her şeyden önce insandık.’’

Şimdi denilebilir ki, PKK olarak siz de savaş yürütüyorsunuz ve siz de insan öldürüyorsunuz. Dar anlamda bakıldığında yapılan tespit doğrudur. Ancak PKK’yi biraz da olsa tanısanız göreceksiniz ki; PKK de böyle olmasını hiç istemiyor. Ama sömürü, gasp, kan peşinde olanlar, PKK’ye başka bir yol bırakmıyorlar. Önder Apo’nun muazzam çabalarına rağmen özelde TC, genelde ise arkasındaki hakim sistem hep savaşta karar kıldılar. Çünkü demokratik, barışçıl yöntemler onların çıkarlarına denk düşmüyor. İşte bunun için PKK savaşıyor! Ve PKK’nin bir militanı olarak, halkımıza reva görülen bu yaşamı hiçbir şekilde kabul etmeyeceğimizi, yapılan tüm ahlaksızca, hunharca saldırılara karşı cevapsız kalmayacağımızı, masum insanların kanıyla beslenenlerin karargahlarında, merkezlerinde bir alev topu gibi hepsini yakacağımızı iyi bilmeliler!

YURTSEVET HALKIMA!

Tarih boyunca hep acı çektik. Hep ölüme, tecavüze, katliama, sömürüye, talana maruz kaldık. Bunun nedeni; birlik ve beraberliğimizi koruyamadığımızdan daha doğrusu birliğe, beraberliğe, örgütlü duruşa gelemememizden kaynağını alıyordu. Ve tabi bize öncülük edenlerin her şeyi bireysel çıkarlarına kurban edişleri de acı çekmemize neden oldu. Ancak şimdi, yaşadığımız tüm acıların sevince, kendi toprağımızda özgürce yaşayıp, kendi kendimizi yöneteceğimiz, kendi kültürümüzle yaşayacağımız koşullar her zamandan daha yakın. Belki şimdi de çok acı çekiyor, talan edilen köylerimizin, kasabalarımızın, şehirlerimizin düşman tarafından harabeye çevrildiğine bizzat kendiniz tanık oluyorsunuz. Yani yaşanılan savaş gerçekliğinin somut faturası size kesiliyor ve bu çok bilinçlice yapılıyor. Çünkü düşman (somutta TC ve arkasındaki işbirlikçi komprador kesim) Başkan Apo ve PKK öncülüğünde elde ettiğimiz kazanımlara tahammül etmiyor. Yani Önderlik ve hareketten önce güçsüz, iradesiz, örgütsüz olduğumuz için büyük katliamlardan geçirildik. Ancak şimdi Başkan Apo öncülüğünde bir araya gelip örgütlendiğimiz, irade sahibi olduğumuz için ve bu gelişim düzeyimizden korktukları için bize saldırıyorlar. Rojava’da gelişen devrimin nelere yol açacağını bildiklerinden yöneliyorlar. Çünkü Kürtlerin gelişmesi demek; Ortadoğulu halkların gelişip, özgürleşmesi demektir. Ama bu gelişimler düşmanın çıkarlarına hizmet etmiyor. Bunun için pervasızca yürütülen savaş durumu daha da uzun sürebilir ve daha büyük bedeller verebiliriz. Bu açıdan kendimizi hazırlamalı, safımızı netleştirmeliyiz. Mehmet Tunçların, Pakize, Fatma ve Sêvêlerin sergiledikleri direnişçi ruhunu yaşatmaya devam etmeliyiz. Bunun dışında ki her yol teslimiyete, ihanete ve kanın daha çok dökülmesine neden olur. Bu nedenle, bende yaşanılan vahşete karşı, canlı canlı yakılan insanlarımızın, şehit düşürülen yoldaşlarımın, kurşuna dizilen masum insanlarımızın intikamını almaya yeminli bir evladınız olarak kendimi, düşmanın beyninde patlatmaya aday görüyorum. Sizin de bilmenizi isterim ki bütün yoldaşlarım gibi amacım asla masum insanları hedef almak olmayacaktır. Bu yönlü düşmanın yaptığı ve yapacağı karalama politikalarına inanmayın!

Bijî Serok Apo!

Bê Serok Jiyan Heram Be!

– Yaşasın Halkların Birlik Ve Beraberliği!

– Yaşasın Dört Parça Kürdistan’da Gelişen Kadın Ordulaşması!

– Kahrolsun Her Türden Gasp ve Sömürgecilik!

– Yaşasın Her Koşul Altında Apocu Çizgi!

AİLEME

Sizi her zaman için sevip, saydığımı, size layık bir evlat olarak yaşamaya çalıştığımı bilmenizi isterim.

PKK hareketine olan bağlılığımı bildiğinizden, yapacağım eylemi anlayışla karşılayacağınıza inanıyorum. Ancak yine de bazı hususları paylaşmak isterim. Öncelikle şu gerçekliği bilmeniz gerekir: Ben kendi irademle PKK saflarına katıldım ve kendi irademle örgüte yaptığım yoğun öneriler temelinde böylesi bir eylem tarzını yapabilme şansını elde ettim. Bunun için sizden olaya duygusal yaklaşmamanızı, örgüt karşısında farklı bir tutuma girmemenizi istiyorum.

Belki çok zorlanacaksınız, ancak bilmelisiniz ki şehadete ulaşan tek sizin kızınız değildir. Bu kutsal dava uğruna, o kadar büyük bedel veren anne ve babalarımız, şehadete ulaşan o kadar erdemli yoldaşlarımız var ki, benim şehadet durumum bu yoldaşlarımın yanında okyanusta bir damla gibi kalır. Bu nedenle tek bir damlanın değil, bir bütün okyanusun değerini bilin ve bağlı kalın. Bu temelde içinde bulunduğumuz sürece herkesin bir şeyler katabileceği bir dönem olduğunun bilinciyle mücadeleye sıkı sıkı sarılın ki zaten b….’ın yıllar önce ki bir tespitiydi: “Bu savaş hep kırsalla, gerillayla sınırlı kalmaz. Yarın bir gün şehirlere de taşınacak. Bunun için, hazırlık yapmamız lazım’’ demişti. İşte bugün savaş şehirlerde, siz de katılın.

Son olarak, anneme ilişkin şu hususlara vurgu yapmak isterim: Güzel meleğim, seni her zaman çok sevdim ve seviyorum. Bu konuda sanki kalbin kırılmış, bana gönderdiğin mektuptan onu anladım. Ancak benim sana karşı yaşadığım herhangi bir kırgınlık durumu yok, tersine seni her zaman çok sevip, saygıda kusur etmemeye çalıştım. Sana olan bağlılığım PKK’ye katıldıktan sonra daha da anlamlaştı. Belki hem seninle hem de ablamla çok fazla kalamadım. Bu konuda, kadın sevgisinden mahrum kaldım. Ancak PKK’ye katılmamla beraber çok değerli kadın yoldaşlarla tanışıp, çok anlamlı paylaşımlarda bulundum. Bunun için belki sizden yana şanslı değildim ancak PAJK’tan yana çok şanslıyım.

Tekrardan hepinizi çok sevdiğimi belirtip sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

Apocu selam ve saygılar

11.06.2016

Sara Tolhildan”

****

“HÊZÊN TAYBET YJA STAR KARARGÂH KOMUTANLIĞINA YOĞUNLAŞMA VE ÖNERİ RAPORUMDUR

İçinde bulunduğumuz mevcut süreç gerçekliğini Ba… arkadaşın bir toplantısında yapmış olduğu belirlemeye değinerek ifade etmek istiyorum. Evet, arkadaşın belirlemesi şöyleydi; “Biz de, düşman da bir dövüş ringindeyiz ve birbirimize ölümcül darbeleri vurmak istiyoruz. Biz düşmana tam isteğimiz gibi vuramamış olsak da düşmanı iyi yaralamışız. Ancak şu da bir gerçekliktir ki, düşman da bize ölümcül darbeyi indirmek istiyor. Bunda başarılı olmamış olsalar da sonuç aldığı yönler var.’’ Bu anlamda birey olarak düşmanın geliştirdiği her yeni yönelim durumu karşısında şaşırmıyorum. Çünkü çok yüzeysel kalıyor olsam da Önderliğin; “TC varlığını, Kürt varlığının inkar ve imhası üzerine kurmuştur’’ belirlemesi hafızamda hep canlı. Bu nedenle hep şunun bilinci ve özlemi ile yaşadım, yaşıyorum; o ringde düşmana ölümcül darbeyi ben vurmalıyım! Bu anlamda özellikle son yıllar açısından başka bir gündemim olmadı, başka bir gündemimin olmadığı gibi kendimi hem içsel hem de taktik yaratıcılık olarak geliştirmek en temel yoğunlaştığım hususlar oldu. Özcesi salt örgüt hazırlasın ben öyle bir şeyler yapayım anlayışına hiçbir zaman kapılmadım, tam tersine son *…. arkadaşla yapmış olduğum bir çok tartışmada hep şunun sorgulamasını yaşadım, neden daha yaratıcı bir tarzı sergileyemiyorum. Bu konuda şu yönümü fark ettim; son yürütmekte olduğumuz harita indirme çalışmasıyla da bağlantılı olarak, kesinlikle salt tek yol ve yöntem ile şehir gerillacılığı yapılmaz. Bunun birçok yolu vardır. Somut son HBDH ve YPS pratiklerinden yola çıkarak düşmana vurmanın, düşman sahasında konumlanmanın birçok yolu vardır. Kuşkusuz bizim çalışmalar biraz daha alt yapısı güçlendirilmiş zemin ve olanaklar istiyor.

Bu anlamda somut yoğunlaştığım çalışmaya dönük eğer arkadaşların *….. ve benzeri sorunları yoksa biz de (kadın arkadaşlar birimi olarak) kırsaldan gidebilir ve ilk eylemleri çıkartabilmek için buradan kendi cephanemizi sırtla götürebiliriz. Tabi bunun için iyi bir kondisyona sahip olmak gerekir. Birey olarak fiziğimin buna yeteceğini söyleyebilirim, ancak ekip olarak hepimizin aynı düzeyde olması gerekir. Bu durumu bu son zamanlarda bazı arkadaşların kuryeliğini yaparken daha iyi anladım, kesinlikle her şeyini ama her şeyini çalışmaya göre örgütlemek gerekiyor, yürümeme, keyfi davranma ciddi sorunlara neden oluyor. Bu anlamda o kadar net ve kararlı olmamız gerekiyor ki, ayaklarımızda takat kalmasa bile sürünerek yol almayı amaç edinmeliyiz.

Diğer bir konu ise; yine Heval *…. ile gelişen bir tartışmamızda ben şöyle bir şey demiştim; ‘’coğrafya coğrafyadır, ne fark eder ki, ha Kürdistan’da, ha Türkiye’de gerillacılık yapmışsın.’’ Heval *.… ’nın bana cevabı “yo, kesinlikle aynı değildir ve çok fark var, bireyin ciddi anlamda psikolojisini buna göre hazırlaması gerekir’’ olmuştu. H. *….’nın tam olarak ne demek istediğini bu süreçte biraz daha iyi anladım. Her arazinin ayrıntısına girişim ve her ilin, insanının, sınıfsal, toplumsal gerçekliği, yine aşırı faşizan duyguların yaşanıyor olması, kesinlikle ciddi bir ruhsal hazırlığı istiyor. Tabi diğer yandan gerillacılığı tam kuralına göre uygularsa insan, var olan zorlu koşulları avantaja da çevirebilir. Çünkü düşman kendi sahasında bizim ön gördüğümüz bir saldırı durumuna karşı bir Kürdistan’daki gibi hazır olmayacaktır. Nasıl ki bizim kendi içimizde bazı güvenlik zafiyetlerimiz varsa düşmanın daha fazla vardır. *……. bizim askeri tecrübemizle birleşirse, faşist TC Devleti felç olur.

Bu yoğunlaşmalarımı neden paylaşmak istediğimi belirtmem gerekirse; bir yıla yakındır görev sahasına geçebilmek için yoğunlaşmaktayım, hem arkadaşların yoğunlaştırmak isteği konular, hem de kendimin yoğunlaştığım hususlarda her zamandan daha olgun, sabırlı ve akıl ile yaklaşma çabası içerisinde oldum. Ben böyle bir hazırlık süreci içerisindeyken düşmanımız hiç boş durmadı, durmayacak da. Bu nedenle salt göreve gideceğim deyip vicdanımı rahatlatamam ve bu konuda vicdanım beni tarifsiz bir acının içerisine koymakta, her başımı yastığa koyduğumda, yaşamın her ayrıntısında somut olarak bir şeyler yapamamanın vicdan azabı beni soluksuz bırakmakta… Bu nedenle her tür savaş ihtiyacına (H…….’de gelişen düşman yönelimine karşı takviye güç olarak gitmeye) hazırım. Bu paylaştıklarım da vicdanen yaşadığım zorlanmalara bir arayıştır.

Yine böylesi kızgın bir süreçte partimiz ve Önderliğimizin elini güçlendirecek, taktik önderlik misyonuna denk bir duruş ve katılımı yapamadığım için özeleştirimi veriyorum.

Devrimci Selam Ve Saygılar
08.07.2020
Sara Tolhildan”

***

“ŞEHİT ZİLAN ÖLÜMSÜZLER TABURUNA FEDAİ EYLEM RAPORUMDUR

Kod adım Rûken Zelal, 2012 yılında Rojava alanında gençlik çalışmalarına katıldım. 2014 yılında gerilla alanına katılım sağladım. Yeni savaşçı eğitiminden sonra kurum çalışmalarına arkadaşların düzenlemesiyle geldim. Temel Devre Eğitimi’ni tamamladıktan sonra 2015 sonlarında arşiv çalışmalarına düzenlendim, orada 8 ay kaldım. 2016 yılında tekrar kuruma geri geldim. Kurumda temel devrede takım komutanı olarak düzenlendim. 2017 yılında *……. alanına düzenlendim. 2020 yılına kadar da o alandaki çalışmalarda yer aldım.

Her süreçte insan farkına varıyor, yöntemi ne olmalı? Düşman gerçekliği karşısında kendimi hangi yöntem ile örgütlemeliyim ve daha çok nasıl sorumluluk alabilirim, ne yapmalıyım noktası her zaman benim için yoğunlaşma konusudur. Özelde İmralı’da Önder Apo’ya karşı tecrit ve işkence  yürütülüyor, halka karşı yürütülen özel savaş ile rahat bir nefes almaları engelleniyor. AKP, KDP ve hegemonik güçler, çıkara dayalı politikaları ile iktidarlarını yaşatma çabalarını günümüze kadar çok rahat sürdürüyor. Yine KDP ve TC devleti; gerillaya ve Kürt halkına karşı imha planları temelinde görüşmeler yapıyor. Düşman, bu planları ile özgür Kürde değil köleliği kabul eden Kürde yaşam şansı tanıyor. Bu konuları anlama ve hissetme boyutu farklıdır ama birebir görme veya yüz yüze kalmakla derinliği yaşanabilir. Böylelikle yapılması gerekenler daha somut ve net oluyor. Önder Apo’nun emek ve direnişi ile halkımızın ve gerilla hareketimizin mücadelesi ile ispatlanan, düşmanın mevcut politikalarını tüm imkân ve tekniğine rağmen bir yere kadar yaşatma zemini bulabiliyor. Önder Apo’nun emekleri ile yaratılan iradi duruş, her zaman düşmanın büyük bir korku içinde yaşamasını sağlıyor. Bu gerçekliklerle yüzleşmek, en büyük tekniğin insanın kendisi olduğu farkındalığını güçlendiriyor. Önder Apo “fikri bizimle olanın, eylemi de bizimle olur” diyor.

Özel Kuvvetler’e gelişim, kendimi her zaman büyük bir yükün altında olduğunu hissettiriyor. Anda ve mekanda süreci anlayan fedai gerçekliğine ulaşmak ve uygulayıcısı olmak için hangi yol ve yöntem ile kendimi hangi noktalar güçlendirip bunun bilincine ulaşıp, kişiliğimde intikam hırsı, halkımızın döktüğü her damla kanının intikamını almak ve halkımızın özgür ülke, Önderlikle yaşama hayalleri ve çocuklarımızın hayallerinin gerçekleşmesi için kişiliğimde vicdani olarak her zaman sorgulama içerisinde olmayı geliştiriyor. Buna bağlı olarak Önderliği her dinlediğimde ve örgüt perspektiflerini takip ettiğimde kendime her zaman esas aldığım, ben nasıl cevap olabilirim, arayışı oluyor. Verilen emeğe karşılık ve bize inanan yoldaşlarımızın şahadete ulaşması beni hep yoğunlaştırıyor. Heval Zîlan’ın “canımdan daha fazla bir şey olsaydı onu da feda ederdim” sözlerinin gerçekliği, nasıl bir yoğunlaşma ile hedef ve amaçlara ulaşabileceğini göstermektedir. Benim için verilen emeklere cevap olmak, layık olabilmek fedai çizgiyle bir olmayı gerektirir. Ben de bu çizgide yürümek için fedai eylem yapmayı öneriyorum. Her fedai militan için Zîlan çizgisiyle bir olmak için heval Zîlan’ın tarzını zenginleştirmeyi bu süreçte birincil görev ve sorumluluğum olarak görmekteyim. Böyle bir öneri büyük bir misyon ve büyük bir irade istemektedir. Hangi zor koşul ve durumla karşılaşsam da yoğunlaşmakta olduğum eylemin başarısını değiştirmeyeceği iddiasındayım. Nerede olursa olsun mekân olarak benim için fark yok, çünkü bu süreçte düşman yönelimleri her yerde gelişmekte. Bu noktada cevap olmak için kendimi hazır görmekteyim. Ne kadar zaman geçse de kendim için aldığım bu kararda daha fazla yoğunlaşıp daha da iddiamı güçlendirmek olacaktır. Örgütte pratikte aldığım tecrübe ve örgütün bize her zaman eğitimlerle mal ettiği tecrübesini pratiğimle yaşatacağım. Önderlik gerçekliğinde olmaz mantığı hiçbir zaman olmadı, ben de tüm pratiklerimde kendime esas alacağım temel perspektif bu olacaktır.

Eylem önerime ilişkin birkaç nokta daha belirtmek istiyorum. Rojavalı biriyim; bu gerçekleştireceğim eylem, önerim için bir avantaj sağlamaktadır. Kuzey veya Türkiye metropollerinde hiç kalmadığım için oraya ilişkin, yine hareket tarzıma ilişkin somut bir şeyler belirtmem şu an çok gerçekçi gelmiyor bana. Var olan zeminleri değerlendirip daha çok o alanda somutlaşabilecek durumlar olacağını düşünüyorum.

Mevcut süreç karşında cevap olamamanın özeleştirisini vererek, an’a cevap olabilen militan kişiliğini kendimde yaratacağımın sözünü tekrardan yinelemek istiyorum.

Devrimci Selam ve Saygılar
Rûken Zelal
10.09.2020”

***

“ÖZEL KUVVETLER KOMUTANLIĞI’NA YOĞUNLAŞMA RAPORUMDUR

Adım Rûken Zelal. 1996 yılında Amûdê’ye bağlı Bîlêqi köyünde dünyaya geldim. Her ne kadar ailem yurtsever olsa da geleneksel yapıya sahip ve aşiretçiliğin ağır etkisi altında. Arkadaşların evimize sık sık gidip gelmesinden dolayı küçük yaşlarda Özgürlük Hareketi’ni tanıdım ve arkadaşların anılarından etkilenme de söz konusuydu. Rojava Devrimi’nin başlamasıyla da aktif şekilde çalışmalara katıldım, 2014 yılında ise yönümü özgür dağlara çevirdim. Yeni savaşçılar eğitimimi Garê alanında tamamladıktan sonra Özel Kuvvetler’e katıldım. Özel Kuvvetler’de kendimi tanıdığımı söyleyebilirim. Fedai eylem yapmaya yönelik arayışımı ise Doğa ve Zinar arkadaşların fedai eyleminden sonra başladı. Lakin her iki arkadaşı gerçek hayatta da tanıma fırsatım oldu. Doğa arkadaşla aynı eğitime katıldım, Zinar arkadaşla da aynı merkezde kaldık. Bu arkadaşların kişilikleri ve duruşları beni oldukça etkiledi.

Bizi her süreçte aydınlatan ruh, büyük zafer destanlarının tarih yazmasına da yol açıyor. Bu hakikat içerisinde ruh Önderliğimizin zihin ve ruhunu oluşturan öz daha iyi ortaya çıkıyor. Zira şimdiki süreç de bu ruh sayesinde yol alıyor. Her gün kahraman şehitlerin öncülüğünde destanlar tarihe nakış ediliyor. Bizler de bugün bu fedai ruh sayesinde NATO üyesi güçlere karşı gelebiliyoruz. Çaresiz kalan bu büyük güç bize karşı yüzlerce kez zehirli gazlar kullanıyor, ahlak ve insanlık dışı bütün yöntemlere başvuruyor. Bu savaş gerçekliğine baktığımızda sömürgeci Türk devletinin de ne kadar güçten düştüğünü görmek mümkün. Fakat önemli olan insanların bu gerçekleri iyi görmesi ve gerekli olan duruşu sergileyebilmesi. Bu süreçte fedai ruhla savaşan arkadaşlarımız direndiler ve bu kutsal duruşlarıyla Egîd ve Zîlanların takipçileri oldular. Bu arkadaşların gerçeklikleri bize yol haritası oldu. Bu arkadaşların intikamını alabileceğimizi inanıyorum. Özellikle KDP’nin eliyle alçakça katledilen arkadaşları asla unutmayacağız.

İçinde geçtiğimiz süreç, özellikle de yılın başından itibaren sömürgeci devletin saldırıları karşısında Şoreş Beytuşebab yoldaşın öncülüğünde verilen mücadele; düşmanı nasıl bertaraf edeceğimizi ve “Önder Apo’yu Özgürleştirme Zamanı” atılımının hak ettiği duruşun nasıl olması gerektiğinin yolunu bize gösterdi. Şoreş yoldaş bu esas üzerinde bize büyük bir ruh ve coşku verdi. Şimdi de bu ruhun devamı niteliğinde Medya Savunma Alanları’nda süren savaş ve direniş Kürt halkı ile dostlarının yürüğünde büyük bir umut ve coşku yaratmış durumda. Önderliğime ve yaratılan değerlere layık olmak benim öncelikli hedefimdir. Ayrıca şehit düşen yoldaşlarımın intikamını alabilmek için de güç ve kudret sahibi olacağım. Önderliğimizin dediği gibi “Kaderini ölüme teslim eden militan istemiyorum, yaşamı yaratan militana ihtiyacım var.” Şunu içten söyleyebilirim; birçok şeyi anlamada geç kaldım, özellikle de 23 yıldır devam eden Önder Apo’nun direnişi karşısında hepimiz suçluyuz. Ancak yine de şuna inanıyorum; ben görev ve sorumluluklarımı yerine getireceğim ve böylelikle de Önder Apo’yu görme hasretini gidereceğim. Bütün kin ve öfkemi intikam silahına dönüştüreceğim. Anlamlı bir özeleştiriyi verme heyecanıyla görevimi başarıyla yerine getireceğim. Bu temelde zayıf yoldaşlık karşısında özeleştirimi veriyorum.

Bê Serok Jiyan Nabe!

An Serkeftin an Serkeftin!

Serkeftin ya me ye!

ÖNDER APO’YA,

Her zaman size layık olabilecek duygu ve hislerle, size yazmayı arzuladım. Şimdi de bize verdiğiniz emeğe layık olabileceğimi umut ediyorum. Başkanım! İstediğim kadar kişiliğinizi anlatmaya kalkışayım, fakat yine de çok yetersiz kalacağımı biliyorum. Zira bizim için yaptığınızı bu dünyada hiç kimse yapamaz. Özellikle de kadınlara ilişkin yaptığınız değerlendirmelere baktığımızda bu konuya ne kadar çok değer verdiğinizi görmek mümkün ve bundan dolayı insan kendisini çok yetersiz görüyor.

Sevginizin derinliğini anlayamadık. Doğrudur sevdik, fakat kendime şunu soruyorum; acaba bu sevginin gerekliliğini yerine getirdim mi? Devrimci yaşamıma baktığımda verdiğiniz emek karşısında çok yetersiz kaldığımı çok iyi görüyorum. Bu hakikatleri dile getirdiğim vakit acım daha da artıyor. Bizler sizleri çoğu kez yalnız bıraktık ve elinizi güçlendirmedik. Bundan dolayı şu anda çok üzgünüm. Çok geciktiğimi biliyorum, fakat size layık olabilmek için üzerime düşen bütün görev ve sorumlulukları vereceğim özeleştirinin temelini yapacağım. Bu esas üzerinde size doğru yoldaşlık yapabileceğimi ve yetersiz yoldaşlığı ortadan kaldıracağımı inanıyorum. Az bile olsa içten ve samimice özeleştirimi vermek istiyorum ve bu mektupta özeleştirimi de yapıyorum. Ancak ne kadar yeterli olacağını bilemiyorum. Başkanım! Binlerce kelime bile yazsam size olan sevgimi tarif edeceğine inanmıyorum.

Bu eyleme gidiş ve başarısı ancak size olan sevgimin sesi ile özeleştirimin arzusunu size ulaştırabilir. Sizin de belirttiğiniz gibi “Bizler insanız, insan gerçekten de büyük bir varlıktır ve bütün varlıklar içinde en değerlisidir”. Bundan dolayı bizler gerçek anlamda insan olmalıyız ve kendimizi hakikatin düzeyine ulaştırmalıyız. Bize gösterdiğiniz hakikatin her daim savunucusu olabilmek için size layık olma sözü veriyorum. Zafer bizim olacak.

Bê Serok Jiyan Nabe!

Bijî Hamleya Dem Dema Azadiya Rêber Apo ye!

Bijî Serok Apo!

KADIN YOLDAŞLARIMA,

Hiçbir şey hakikatin izindeki yolculuk kadar değerli değil. Zira bu yolculukta ağır bedeller ödendi. Var olmamız ve kendimizi tanımamız için Önderliğimiz kendisini feda etti. 23 yıldır da ağır koşullar altında bizim için mücadele ediyor. Bu duygularımı paylaşmak bana ağır geliyor, çünkü kendi gerçekliğimiz gözden geçirdiğimde Önderliğin arzuladığı düzeyde olmadığımı görüyorum. Çünkü Önderlik bizim için birçok kez şu tanımı yapmıştır; “Hiçbir engel önünüzde yok, tek engel siz kendinizsiniz”. Önderliğimiz kadınlar için yarattığı güç ve inanç benzersizdir. Şu anda bu satırları yazıyorsam ve elime kalem alabiliyorsam, şüphesiz bu Önderliğin emek ve mücadelesi sayesindedir. Önderliğin bu çabaları sayesinde bizler kimlik ve kişilik sahibi olabildik. Önderlik, bize kendi varlığımız için savaşıp 5 bin yıllık egemenlikten kurtulma kudreti verdi. Bu kadar ağır ve zor koşullarda hiçbir şey kolaylıkla elde edilmiyor. Zaten mücadeleyi anlamlaştıran da çaba, emek ve savaştır.

DEĞERLİ YOLDAŞLARIM!

Bêrîtan ve Zîlan’ın takipçisi olmak benim için büyük bir onurdur. PJAK’ın silahıyla kendimi tanıdım. Önderliğe ve ideolojik hareketimiz PAJK’a layık olabilmek için yegâne sloganım her daim zafer olacak. Zafer dışında hiçbir şeyi tanımayacağım. Lakin Önderliğimizin yarattığı hayatın kaynağı zafere dayanıyor. Bu zaferin yolunda insan canını da feda etmeli. Çünkü hedef her daim zaferdir. Önderliğimizin etrafındaki meşalenin daha gür yanması için Önderliğin fikir ve felsefesiyle büyüyen kadının zaferin öncüsü olması gerekir. Arkadaşlar! Bu eylemin zaferi özeleştirimi daha da anlamlandıracaktır. Bu amaç uğrunda sürekli mücadele edeceğim. Bütün kadın arkadaşlardan istenen de budur. Çünkü bize engel olan hiçbir şey yoktur. Şayet bizler bu ruhla hareket edersek zafer bizim olacak.

Bê Serok Jiyan Nabe!

Bijî Serok Apo!

Jin Jiyan Azadî!

Serkeftin a me ye!

DEĞERLİ YOLDAŞLARIM,

Sizi seven bir arkadaş olmak benim için çok anlamlı. Ben arkadaşlık sevgisinin daha da güzelleşmesi aşkıyla bu eyleme gidiyorum. Özgürlük yolunda olma duygusu kadar hiçbir şey değerli ve anlamlı değil.

Size duyduğum hasret ve sevgiyi tarif etmek için mutluluk kaynağıdır. Özgürlük yolunda sizi her daim içten ve bütün kalbiyle sizi sevmek benim için en güzel duygudur. Yoldaşlığın değerlerine layık olabilmek için kendimi zaferle bütünleştireceğim. Şunu belirtmek istiyorum; beni bu düzeye ulaştıran bizim yoldaşlığımızdır. Birçok kez birbirimizi üzdüğümüz, birçok kez birbirimizin kalbini kırdığı ve birbirimizi eleştirdiğimiz doğrudur. Ancak tüm bunlar doğru yoldaşlığın göstergeleridir. Güçlenmek için eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını unutmamamız lazım. Şayet unutursak, o zaman yoldaşlığımız zayıflayacak. Önderliğimiz şöyle der; “Doğru yoldaşlar olduğumuzda her türlü yoldaşlığın çabasını göstereceğim. Bizler için yoldaşlık ilişkisi çok önemlidir, bu ilişkiler olmadığında parti davası da ileriye taşınamaz.” Değerli Yoldaşlar! 44 yıldır partimiz Önderliğin yoldaşlığına ve halkımıza layık olabilmek için ağır bedeller ödüyor. Önderliğimiz bizim için her şey yaptı. Bu değerin bugün ve gelecekte korunması ve daha da güçlenmesi için kendimizi her konuda güçlendirmeliyiz, Önderliğimiz ifade ettiği ‘Yüreği ve fikri birleştirme’ düzeyine ulaştırmalıyız. Bu zihniyet temelindeki bir yaşam, hiç kimsenin yoldaşlığımıza saldırmasına ve yoldaşlığımızın gerçekliğini anlamsızlaştırmasına aman vermeyecek. Arkadaşlar! Şimdi mektubumun sonuna geldiğimi söylemek istemiyorum, çünkü ‘son’ kelimesini sarf edemiyorum. Lakin yoldaşlığımızda hiçbir şey ‘son’ adıyla yok. Her zaman içinde yaşam vardır, belki sözlerim burada bitecek fakat ben her daim sizlerle olacağım. Özgür yaşam için her zaman zaferin kararlılığı içinde olacağım. Bu eylemin zaferi size olan sevgimin göstergesi olacak. Yoldaşlık konusundaki bütün eksikliklerim için özeleştirimi veriyorum. Umarım bu özeleştirimi kabul edersiniz.

Bijî Rêhevaltiya rast!

Bijî Serok Apo!

YURTSEVER HALKIMIZA,

Bir Kürt kadını olarak dünyaya gelmekten ve sizler için mücadele etmekten onur duyuyorum. Kürt halkının tarihi gerçekliği içinde birçok büyük kahramanlıklar ortaya çıkmıştır. Kürt halkı varlığını, dil ve kültürünü koruma uğruna birçok ağır bedeller ödedi. Şu anda da bu kültürün devamı olarak her alanda Kürt gençleri tarih yazıyor. Önder Apo’nun eşsiz emek ve çabası Kürt halkının tarihi ile sesinin duyulmasına yol açtı, Kürt halkını derin uykusundan uyandırıp var olma davasının sahibi yaptı. Çünkü Önderliğimiz Kürt halkına saldırıları insanlığın tümüne yönelik saldırılar olarak ifade etti. Bundan dolayı özgürlük ve demokrasi mücadelesinin zaferi Kürt halkının şahsında bütün dünyanın olacak. Bütün ezilen halklar zaferimizden yararlanıp kendisine örnek alabilir. Zafer elde ettiğimizde ise bizler insanlığa çok değerli bir armağan vermiş olacağız. Değerli halkım! Her yerde sergilediğiniz kahramanlık benim için büyük bir güç kaynağıdır. Fedakarlığınız ve mücadeleniz bana güç ve kudret veriyor, ayakta tutuyor. ‘Savaşta zafer, yaşamda özgürlük’ coşkusu ve heyecanıyla her daim Önderliğimizle yaşayacağız.”

Bê Serok Jiyan Nabe!

Bijî Şerê Gel ê Şoreşgerî!

Serkeftin wê ya me be!

Devrimci selam ve saygılarımla
05.11.2021
Rûken Zelal”

 

Bunları da beğenebilirsin