Nurettin Demirtaş: Irak’ta yeni dengeler

Irak seçimlerinde en çok öne çıkan husus, katılımın azlığı olmuştu. Halkın seçime ilgi göstermediği, mevcut siyaset kurumunu umut ve çözüm gücü olarak görmediği ortaya çıkmıştı.

Seçim yapılıyor ve ardından yıllarca hükümet kurulamıyor, kurulsa da hiçbir derde çare olmuyor.

Bugüne kadar görüldü ki seçim sonuçları Irak’ta istikrar yaratmaya yetmiyor, ekonomik sorunları çözmüyor, yolsuzlukların ve Türk işgalinin önüne geçmiyor.

Irak bir türlü kendisi olamıyor; her seçim, dış güçlerin tarafları arasında yapılıyormuş gibi bir algı var.

Saddam düştüğünden beri Irak’ta “ABD veya İran etkisi ne kadardır” diye hep tartışıldı. İran etkisinin her zaman önde olduğu konuşuldu ve bunun gerçek olduğunu da ilgili herkes biliyor.

ABD ve İran kapışması, Başbakan Kazımi ile bir dengeye kavuşturulmak istendi. İstihbarat kurumunun başındaki kişi olarak her tarafla ilişkisi, bir denge unsuru olarak değerlendirildi. İki güç arasında makul kişiydi. En azından bunu öngören bir politika Irak’ta vardı.

Bu sayede Irak biraz nefes alabilmiş; Kasım Süleymani’nin öldürülmesi olayını da bu sayede çok zarar görmeden atlatabilmişti.

Bu politika temelinde bir süredir ABD’nin çekilmesiyle beraber, İran’ın etkisini de azaltmak istiyorlardı.

ABD çekilme sürecini başlatarak zaten İran etkisini azaltmak için en ciddi motivasyonu sundu. Sadr Hareketinin seçimden birinci çıkması da bu sürecin devamı olarak okunabilir.

Bu sonucun iki yönü vardır: Şii hareket öndedir ve bu durum İran için avantajdır. Fakat öte yandan bu Şii hareket tüm dış güçlerin etkisini azaltma sözüyle ortaya çıkmıştır, bu da İran’ın yüzleşeceği bir sorundur. Sadr’ın “tüm silahlı güç devletin elinde olmalıdır!” açıklaması tüm güçlere ve İran’a bir mesajdır.

İdeolojik merkez olma iddialarıyla Kum ve Necef rekabeti de işin diğer boyutudur. Böyle bir hareketin ABD tarafından desteklenmemesi için bir sebep yoktur.

Görünenin ötesinde uzun vadeli bir plan devrededir 

Planın ABD-İngiltere-İsrail tarafı bir süredir Arap ülkeleriyle kurulan diyaloğu Irak’a da taşımayı amaçlıyor.

Bunun için Hewlêr’de geniş bir toplantı yapıldı, nabız yoklandı. Şimdilik kabul görmese de İran ve Irak’ın gündemine girecek kadar önemsendi. Toplantıya katılanların tutuklanması istendi. Tepki gelince KDP haberinin olmadığını açıkladı ama bu işlerin KDP’siz olmayacağı biliniyor.

İran etkisindeki bir Irak İsrail’le ilişki kuramaz. Yeni dengeler bu etkiyi azaltmak için kullanılacaktır.

İsrail ile Filistin görüşüyor, Mısır görüşüyor ama Irak’ta İsrail ile ilişki, ihanet suçu kapsamındadır.

Yeni dengeler bu durumu sonlandırmaya yetmez, fakat ona geçişin sürecini başlatabilir. Bunun için ABD-İran gerginliğinin azalması gerekir.

Bu nedenle; şimdi kimin ne kadar sandalye kazandığı değil, politik dengeler önemlidir ve geciktirilmeden makul bir hükümetin kurulması bu dengeleri yönetebilmenin en önemli şartıdır.

Ortaya çıkan en önemli sonuçlardan biri de KDP’nin Türk işgalciliğine kılavuzluk yapmasıyla bağlantılıdır.

Bu durum KDP’nin kale olarak gördüğü Duhok’ta oylarının %30’unu kaybetmesine yol açmıştır. Seçimdeki KDP kontrolü düşünülürse bu oran kesinlikle %50’den az değildir.

Behdinan halkı yurtseverliğini göstermiştir. Nerdeyse tüm aşiretler Türk işbirlikçiliğine ve savaşına karşıdır.

Mesaj açıktır

Halkın mesajı açıktır: Türk işgalciliğine ve ihanete hayır!

Bölgedeki gelişmelere Yunanistan-Fransa-ABD yeni askeri konumlanma anlaşmaları ve Ürdün üssü eklenince, Türkiye’nin eski stratejik öneminin kalmadığı belirtilebilir. KDP’nin kaybeden tarafa yatırım yaptığı ortaya çıkıyor.

Diğer önemli bir sorun ise KDP’nin Şengal’e yaklaşımıdır. Seçim sonuçları ne olursa olsun, KDP’nin uzak durması gereken en önemli alan Şengal’dir.

Êzdîxan ve onun kutsallığı seçim sonuçlarına bakmaz; kaldı ki Şengal halkı seçimlerde uç düzeyde yaşanan hile ve aldatmacanın da farkındadır.

Êzîdî ve Arap halkıyla birlikte Şengal’in demokratik iradesi tartışmasız halkın öz meclisidir.

PADÊ, YNK ve Şiilerin bir kesimi başta olmak üzere, birçok çevre seçim sonuçlarına itiraz ediyor. Halen ne olacağı belli değildir. Bunu göz ardı etmemek kaydıyla, birçok Parti parlamentoda kürsü kazanmış ve çok çeşitli ittifaklar kurulabilecektir.

Bundan dolayı istikrarlı bir denge beklenemez, ancak makul bir hükümetin kurulması mümkündür. Bu koalisyonda kimlerin yer alacağı da önemlidir.

Birinci gelen Sadr Hareketi, daha önce çeşitli vesilelerle Türk işgalciliğine karşı olduğunu yansıtmış ve nispeten bağımsız bir Irak kimliğini savunmuştu.

Dolayısıyla işgalciye yol gösterenlerle, ona yardım yataklık yapanlarla ortak olacak mı olmayacak mı? Bunun cevabı Sadr Hareketinin yeni eğilimini de açığa çıkaracaktır.

Kabul görmenin şartı

Irak genelinde içten-dıştan, dünden-bugünden kaynaklı çok fazla sorun birikmiş olsa da bazıları çok acildir.

Üç temel soruna eğilecek bir hükümet halk nezdinde genel kabul görebilir:

Birincisi yolsuzluk başta olmak üzere ekonomik sorunlar ikincisi kadın kırımı, üçüncüsü ise Türk işgalciliğine son verilmesidir.

Bu üç konuda kararlılık gösterebilecek bir koalisyon, makul olmanın ötesine geçebilir ve gerçekten yeni bir başlangıç için umut yaratabilir.

Böyle bir hükümet Şengal halkının özerkliğini de resmen güvenceye alabilir.

Ancak mevcut Irak tablosu düşünüldüğünde, bunlar zihniyet ve dengeler açısından Irak ufkunun epey ötesindedir.

Bu konularda hemfikir olan güçlerin ittifak yapması, dengeleri halk lehine çevirebilir. Gerçek umut bu mücadeleye bağlıdır ve Irak genelinde yeni bir başlangıç motivasyonu yaratılabilir.

(rb)

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Bunları da beğenebilirsin