Aziz Köylüoğlu: Referandum’dan Efrin’e anti Kürt siyaseti

“Arap Baharı’nın” başlamasıyla birlikte herkes ‘Ortadoğu’da büyük değişimler yaşanacak’ diyordu. Bu yorum yaşanan ‘bir’ gerçekliği ifade ediyordu. Fakat tüm gerçekleri içerisinde barındırmıyordu. Halk değişimin kararını almıştı ancak bu değişim nereye varacaktı, belli değildi. Bu durum Kürtler için de geçerliydi. Kürt halkı 1900/1800’li yıllarda da büyük fırsatlar yakalamıştı fakat büyük katliamlardan geçirildi. 2000’li yıllara dek Kürt halkı kendisini katliamlardan azad edememişti. Kürt halkı üzerindeki katliam tehlikeleri devam ediyordu. Kürtler, katliam tehlikelerinden kurtulmak istiyordu.

Kürtler üzerinden inşa edilen sistemin ilk kırılması Güney Kürdistan’da gerçekleşti. 2003 yılında Amerikan Birleşik Devletleri, Saddam rejimine savaş açarak rejimi devirdi. Saddam’ın devrilmesiyle birlikte Kürtlerin eline büyük bir fırsat geçti. Bu fırsat federal bölge statüsüyle sonuçlandı ve Kürtler bir nebze de olsa kendilerini güvence altına aldı. Fakat Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürtlere yönelik katliamlar devam ettiği için Güney’deki durum da tam güvenceli değildi. Öte yandan Güney Kürdistan’daki iktidarın kendi çıkarlarını öne çıkarma siyaseti nedeniyle halk her zaman bir tehlike altında yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.

2012 yılında Kürt halkının eline Kürdistan’ın başka bir parçasında özgürleşme fırsatı geçti. Fakat bu özgürleşme hali, Güney Kürdistan’daki kadar kolay olmayacaktı. Güney Kürdistan, Amerika’nın güvencesi altındaydı ve bölge devletleri de bir noktaya kadar bu durumu destekliyordu. Özellikle de Saddam rejimi karşıtlığı nedeniyle İran devleti, Kürt Özgürlük Hareketi karşıtlığı nedeniyle de Türk devleti Güney Kürdistan’daki statüye göz yumuyordu. Fakat Rojava Kürdistanı’nda bu durum tersine döndü. Dünya güçleri Kürtlerin bir parçada özgür yaşamasını desteklemiyordu ve bölge güçleri de bu durumun düşmanlığına soyunmuştu.Bir kısım Kürt ise düşmanlarının kucağına düşmüş ve onlardan aman bekliyordu.

2014’den 2017 yılına dek yaşanan süreçte, uluslararası düzeyde önemli bir sınavdan geçildi ve bu süreç Kürtler için uzun zamandır girişimleri gerçekleştirilen kazanımlar elde etmesini sağladı. DAİŞ çetelerinin Güney Kürdistan ve Rojava’ya gerçekleştirdiği saldırılar Kürt halkı için yeni bir aşamayı başlatıyordu. Rojava’nın Kobanê kentinin özgürleştirilmesiyle Kürtler peyderpey güçlenirken, Kobanê yaşananlar dünyanın Kürt halk  direnişini tanımasının ve onları desteklemesinin kapısını araladı.

2017 yılına dek Kürtler Kobanê, Mexmur, Şengal, Kerkük, Gulale, Başika, Tebqa, Minbic, Sırin ve daha başka alanları DAİŞ çetelerinden kurtarara büyük başarılar elde edebildi. Bu durum, Kürt halkının Güney ve Rojava Kürdistan’ında elde ettiği başarıların Nirvana’sıydı. Kürtlerin elde ettiği başarılardan 3 güç rahatsız oldu ve elde edilen başarıları kendilerine bir tehdit olarak gördü.

Birincisi, dünya güçleri, hazır olamamalarına rağmen bölgede değişiklikler yapmak zorunda kaldı. Uluslararası güçlere göre siyasi sınırlarda bir değişiklik yapılamazdı. Bu onların kırmızı çizgisiydi. Bu kural sadece Ortadoğu için geçerli değil, diğer bölgeler için de geçerliydi. Uluslararası güçlere göre sınırlarda yaşanacak en ufak değişiklik dünyayı etkileyebilecekti.

İkincisi, İran ve Türkiye gibi bölgesel güçler ve kimi Arap devletleri Kürtlerin başarılarından rahatsız oldu. Kürtler arasında bir kırılma yaratmak için bahane arıyorlardı. Bu temelde öncelikli olarak Kürt güçleri arasında çelişkileri derinleştirerek aralarında ikircilik yarattı. Özellikle Rojava’da bu durum göze çarpıyordu. Güney Kürdistan’da Kürtler yıllarca 2 kutup şeklinde örgütlendiler. Söz konusu kutuplaşma da Kürdistan’daki iki işgalci gücün siyasetinin devamıydı. İran, Güney Kürdistan’ın ‘yeşil alanında’, Türkiye ise Güney Kürdistan’ın ‘sarı alanında’ etkiliydi.

Üçüncüsü, Kürt halkının Güney ve özellikle de Rojava Kürdistanı’ndaki kazanımları KDP’yi büyük bir endişeye sürüklemişti. KDP yıllarca dünyaya kendisini Kürtlerin temsilcisi olarak tanıtmış ve kendisi dışında hiçbir gücün tanınmasını istememişti. Kürtlerin elde ettiği kazanımlar ve kendisini dünyaya tanıtma fırsatları KDP’nin bu iddiasını boşa çıkarıyordu. Bu nedenle Rojava devriminin başında KDP devrimi kendi kontrolüne geçirip kendi çıkarları için kullanmak istiyordu. Bu gerçekleşmeyince de kendisine yakın olanların eliyle devrime zarar vermek istedi. KDP’nin Rojava devrimi karşıtlığıyla yetinmedi, Rojava’ya yönelik saldırıları da meşrulaştırmaya çalışıyordu.

Güney Kürdistan’daki kazanımlar da KDP’yi oldukça endişelendirmişti. KDP’ye göre bu kazanımlar korunursa ve Güney Kürdistan’daki bölgeler bu kazanımların etkisi altına girerse kendi iktidarları büyük bir tehlikenin altına girecekti. Kazanımları kendi çıkalarına uygun bulmuyordu. Bundan ötürü farklı arayışların içerisine girdi. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı için yapılan referandum, bı arayışların bir parçasıydı.

Kürt halkı içerisinde yaratılan birinci kırılma gerçekleştirilen bağımsızlık referandumuydu. 7 Haziran 2017 tarihinde parti temsilcileri ve siyasi taraflar, o dönem Kürdistan Bölgesi başkanı olan KDP genel başkanı Mesut Barzani ile bir araya geldi ve 25 Eylül tarihinde bağımsızlık referandum seçimlerine gitme kararı aldı. Kararın hemen akabinde İran, Suriye, Irak ve Türkiye referandum karşıtlıklarını ilan ettiler. Irak, referandumu kesinkes bir şekilde red ediyordu. Türkiye, Irak ortaklığıyla sınırları kapattı ve Güney Kürdistan kentlerine uçak seferlerini durdurdu. Bunun yanı sıra Güney Kürdistan sınırları üzerinde askeri tatbikatlar gerçekleştirildi. Amerika, Rusya ve Avrupa ülkeleri de referandum karşıtlıklarını ilan ettiler.

Referandum seçimlerinin karar alıcıları, ABD’nin referandumu erteleme önerilerini reddettiler. Mesut Barzani, referandumdan 10 gün önce, 15 Eylül 2017 tarihinde referandumdaki ısrarını şu sözlerle ifade etmişti: “Bizler referandumu gerçekleştireceğiz ve hiç kimseye de hesap vermeyeceğiz.”

KDP liderinin referandumdaki ısrarı birçok Kürt tarafından alkışlarla karşılanıyordu. Fakat sonradan referandumun yaratacağı sonuçların KDP tarafından bilindiği açığa çıktı. Referandumun Kürt halkı arasında büyük bir kırılma yaratacağı KDP tarafından biliniyordu.

25 Eylül 2017 tarihinde Şengal dışında kalan Güney Kürdistan’ın tüm yerlerinde ve 140. Madde kapsamında olan tartışmalı alanlarda referandum gerçekleşti. Referandumda %92 oranında katılım sağlanmıştı. Halkın %72’si referandumda ‘evet’ oyu kullanmıştı. Gerçekleşen referandumun ardından Güney Kürdistan ablukası başladı. Havaalanları kapatıldı. Sınır kapılarındaki ticaret sınırlandırıldı. İran, Irak ve Türkiye devletleri dört bir yandan Güney Kürdistan’ı tehdit ediyordu.

16 Ekim 2017 tarihinde Irak ve Haşdi Şabi güçleri Kerkük, Xurmatu, Daqoq ve Hewice’ye saldırdı. Saldırıların ardından peşmerge güçleri üstlerinin talimatları doğrultusunda geri çekildiler. Peşmerge güçleri Kerkük’ün kuzeydoğusunda Qerehencir, kuzeyinde ise Teqteq ilçelerine dek geri çekildiler. Xurmatu kasabasında bulunan peşmergeler de Zimane kasabasına dek geri çekildi. Yaşanan gelişmelerden dolayı tartışmalı alanlarda yaşayan on binlerce Kürt göç yolların düştü. 1 Ekim’de peşmergelerin geri çekilip terk ettiği alanlar Güney Kürdistan topraklarının %51’ine tekabül ediyordu. Gasp edilen Kürt topraları içerisinde Kerkük dışında 8 ilçe ve 21 kasaba bulunuyordu. Petrol kuyularının büyük çoğunluğu da Irak ordusunun eline geçmişti.

Genel olarak gerçekleşen referandumla birlikte Kürt içerisinde bir kırılma neden oldu. Yaşanan kırılma sadece Güney Kürdistan’la sınırlı kalmadı, bu durumdan Rojava Kürdistanı da etkilendi. Zaten esasında KDP’nin amacı da buydu. Kürtlerin elde ettiği kazanımlar amacına ulaşabilseydi KDP iktidarını koruyamayacaktı. KDP kendi iktidarı uğruna Kürt kazanımlarına büyük bir darbe vurdu.

Kürtlerde yaşanan ikinci kırılma noktası aylar sonra Efrin işgalinde yaşandı. İşgalci Türk devleti 20 Ocak 2018 tarihinde Kürt halkına büyük bir darbe indirmek amacıyla KDP yardımıyla referandumla birlikte yarattığı kırılmadan sonra Efrin’e saldırdı. İşgal saldırısı Rusya’nın desteği ve ABD’nin onayıyla birlikte NATO’nun gelişmiş tekniği ve kimyasal silahlar eşliğinde gerçekleşti. Türk devletinin saldırısı sonucunda 869 sivil şehid düştü, 1433 sivil ise yaralandı. Yaklaşık 400 bin insan yerini ve yurdunu terk ederek göç etmek zorunda kaldı. Efrin yerlilerinin göç etmesinin ardından 400 bin Türkmen ve Özgür Suriye Ordusu çeteleri Efrin’e yerleştirilerek bölgenin demografik yapısı tamamen değiştirildi.

Bütün barbarca saldırılara rağmen Efrin halkı ve YPG/YPJ savaşçıları 58 gün boyunca NATO’nun 2. büyük ordusu karşısında direndi ve sergiledikleri direniş ‘Çağın Direnişi’ olarak tanımlandı. Referandum sonrasında büyük bir alanın Haşdi Şabi’ye terk edilmesinin tersine Efrin’de büyük bir direniş sergilendi. Efrin halkı, son güne dek Efrin kentini terk etmedi ve direnişçilere desteklerini sundu. Fakat bu destek de Güney Kürdistan’da başlayan ve Efrin ile devam eden saldırıları kırmaya yetmedi.

Efrin’e gerçekleşen saldırının bir tarafında Rusya ve Türkiye olsa da bir tarafında ise KDP ve Rojava’daki ortakları bulunuyor. Referandumla Kürt halkında yarattığı kırılmayla yetinmeyen KDP, Efrin’e yönelik gerçekleştirlen saldırıları meşru gösterme arayışı içerisine girdi. KDP ve ortaklarına göre ‘Türk devleti Efrin’i YPG’nin egemenliğinden kurtaracak ve Efrin halkına iade edecek!’ Söz konusu düşünceyi KDP yetkililerinden Ebdulheqim Beşar yüksek sesle dile getiriyordu. Kendilerini Kürt halkının kazanımlarının koruyucusu olarak sunanlar Kürt halkında daha derin kırılmaların yaşanması için çabalıyordu.

Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumuyla başlayan kırılma Efrin işgaliyle genişledi, Grê Spî ve Serêkaniyê’nin işgaliyle devam etti. Bununla da yetinilmedi, Güney Kürdistan’ın bazı dağlarına ve bir kısım köylerine yönelik işgal girişimleri devam ediyor. Şimdilik bu işgalin nerede duracağı belirsiz. Zira kırılmayı yaratan taraflar aynı amaçla arayışlarını sürdürüyorlar. KDP ile işgalci Türk devleti arasındaki ittifak devam ediyor. Kürt Özgürlük Hareketi ve Rojava karşıtlığı temlinde KDP ve Türk devleti ortaklığı en üst seviyeye çıkmış durumda. Bir yandan işgalci Türk devleti, öte yandan KDP, Rojava’ya yönelik saldırılarına devam ediyor. KDP, Rojava’yı kuşatıyor, Türk devleti ise saldırıyor. KDP her zaman Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırmak için bir çaba içerisinde.

İnsan, KDP referandumda ısrarcı olmasaydı Efrin’in işgal edilemeyeceğini söyleyebilir. Kürt halkının 2014/2017 yılları arasında elde ettiği kazanımlar korunabilirdi. Şu an Kürtlerin önündeki tek yol, elde ettiği kazanımlarda kırılma yaratan güçleri kırmak… Hem Kürt kazanımlarını kırmak isteyen işgalci Türk devlet siyasetinde hem de KDP’nin Kürt halkını boşa çıkaran siyasetinde kırılma yaratılabilir. Gerillaların Metina, Zap ve Avaşin’de elde ettiği kazanımlar bize ‘direniş varsa başarı da vardır’ mesajını veriyor. Gerillanın sergilemiş olduğu direniş Kürt karşıtlığı temelinde geliştirelen siyasetin de kırılmasıydı. Şimdiden görünen o ki önümüzde sene Kürt karşıtlığı temelinde geliştirilen siyaset daha da derin kırılmalar yaşayacak.

Bunları da beğenebilirsin