HAMİD ŞENGALÎ
Şengal alanında yaşanılan bütün bu süreçler her şeyden önce halka büyük bir mücadele deneyimi ve tecrübe kazandırdı. Halk, hiçbir hakikatin ağlamakla ya da sızlamakla elde edilemeyeceğini, bunun ancak ve ancak, direnişle ve her gün mücadele ederek kazanılacağını bizzat yaşayarak öğrendi. Şengal Halkı, bu on yılık mücadele deneyiminde öz yönetim ve öz savunmanın olmazsa olmaz kabilinde olduğunu bir kez daha ve hem de çok çarpıcı bir şekilde yaşayarak anlamıştır.
Önce DAİŞ çeteleri, ardından mirası devralan İşgalci Türk devleti ve KDP, Şengal halkının kazanımlarını tasfiye etmek için her yol ve yöntemi denemiştir. Bugün de denemeye devam etmekteler. Ellerindeki teknikle, istihbaratla ve satın aldıkları ajanlarıyla özel savaşın tüm taktik ve yöntemlerini üzerimizde denemekten geri durmuyorlar. Ancak bütün bunlar beyhude çabalardır. Çünkü ne Şengal eski Şengal’dir ne de Êzîdîler eski Êzîdîlerdir. Bu halk artık uyanmıştır, bilinçlenmiştir, örgütlenmiştir. Dolayısıyla korku ve kaygı duvarlarını çoktan yıkmışlardır. Daha düne kadar adımını dahi sokağa atamayan Êzîdî kadınları, bugün aktif siyasetin içinde yer almaktadır. Öncüdür, diplomattır, komutandır. Hayatın her alanında etkin rol oynamaktadır.
Şengal halkı, bütün bu badireleri mücadeleyle aşarak bugünlere gelmiştir. Hiçbir zaman yılmamış, umutsuzluğa kapılmamıştır. Bu halk daha dün Pîr Çekoları, Şerzatları, Dindarları, Sadunları, Mecdelleri bu inanç uğruna, bu dava uğruna şehit vermiş ve acılarını da yüreklerine gömmüştür. Bu yoldan vazgeçmesi mümkün müdür? Şüphesiz asla. Bu halk sonuna kadar da onların takipçi olacaktır. Mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Daha şimdiden bu kahraman şehitlerimizin ardından gelen yeni nesil sadece onların ismini alıp silahlarını kaldırmakla kalmıyor, aynı zamanda onların fikirlerini ve amaçlarını da kendilerine rehber olarak alıyorlar. Bu mirası sahipleniyorlar. Bu, var olan toplumsallığın yeniden özüne kavuşmasıdır. Ruh bulmasıdır. Tabii ki bu dönüşüm de kendiliğinden olmuyor. On yıllık mücadelenin bir sonucudur.
Şengal’de her gün saldırı halinde olan gizli bir düşman daha var ki o da hiç şüphesiz özel savaştır. İşgalci Türk devletinden tutalım KDP ve diğer güçlere kadar, hepsi de kendi cephesinden anlık olarak psikolojik bir savaş yürütmektedir. Sadece İHA, SİHA ve istihbaratla yönelmiyorlar. Çok daha farklı yöntemlerle toplumun ahlakına, inancına ve değer yargılarına saldırmaktadırlar. Var olan toplumsallığı aşındırmaya bozmaya çalışıyorlar. Düşman bunu da maddiyat ve güdüler üzerinden yapıyor. Elbette ki insanlarımızın geneli inancına, kültürüne ve mücadele değerlerine bağlıdır. Bunda hiç kimsenin bir şüphesi yoktur. Ancak unutmamak gerekir ki, toplumda, binde biri de özel savaşa yenik düştü mü, düşman için sonuç alınmış demektir. Bugün dahi kimi gençlerin MİT ve Parastin ağına düşerek, gözü dünmüş birer katil olarak toplumun karşısına çıkması neyle açıklanabilir? Yine gençlerimizin çok rahat bir şekilde Êzîdxan’ı terk ederek, Avrupa ülkelerine varmak için kendilerini o sınırlara vurması nasıl izah edilebilir?
Halkımız, her gün esir gibi tutulan o kampları terk ederek, binlerce şehidin kanıyla sulanmış kutsal topraklarına geri dönüyor. Artık Şengal’de boş bir köy ya da mezra kalmamıştır. Hepsine yerleşilmiştir. Meclislerden tutalım, basın, sağlık, eğitim ve ekonomik faaliyetlere kadar, yine tüm yerleşim yerlerinde belediye hizmetleri aksatılmadan yürütülmektedir. Kısa ve özlü bir ifadeyle Şengal yeniden inşa edilmektedir. Önemli olan bu gerçeği görmek, hissetmek ve anlam vermektir.
Bu saatten sonra hiç kimse yanlış hesap yapmamalıdır. Şengal, hiç kimsenin arka bahçesi olamaz. Olmayacaktır. Kimse eskisi gibi bu halk üzerinden ucuz siyaset yapamaz. Şengal halkı buna asla izin vermeyecektir. Bilinciyle, birikimiyle ve toplumsal iradesiyle bunun karşısında duracaktır. En son 18 Aralık’ta gerçekleşen Irak İl Genel Meclisi seçimlerinde de görüldüğü gibi halk, sözü edilen bu güçlere gereken dersi vermiştir. Çok net bir biçimde KDP’yi reddetmiştir. Bu seçimlerden Şengel Demokratik İttifakı galip gelmiştir. Dolayısıyla alanın idaresini de yine kendi iradeleriyle belirleyecektir.
Elbette ki şöylesi bir yanılgıya da düşmemek lazım; işte “ne güvenlik ne öz yönetim ne de idari sorunlarımız kalmıştır” deyip, rehavete de kapılmamalıyız. Bu çok ciddi bir gaflet olur ki tam da özel savaş odaklarının istediği bir şeydir. Tam tersine her gün kendimizi eğitmeli, Önder APO’nun Demokratik Toplum Paradigması’ndan, özgürlük ve inançlara dair sunduğu perspektiflerinden büyük fikir ve öğretiler alarak; yaşanılabilir, demokratik, eşit ve tüm toplumsal çeşitlilikleri kendi içinde barındıran iradeli ve öz gücüne dayanan bir toplum yaratmalıyız. Bunun için; öncelikli olarak büyük öneme sahip olan öz savunma bilincimizi ve gücümüzü geliştirmeliyiz. Nedir bu öz savunma? Köy köy, mezra mezra, mahale mahale ve birim birim kendimizi, çevremizi ve değerlerimizi, her türlü saldırı biçimine karşı topyekün savunma anlayışı ve pratiğine sahip olmak demektir. Buna göre birlik, dayanışma ve örgütlülük içerisinde olmak demektir. Bu toplumsal düzeye ulaştığımız an Şengal, ilelebet Êzîdxan olarak kalacaktır!
Sonuç itibariyle geride kalan on yıllık zaman hiç de kolay geçmemiştir. Tam tersine yarayı hep kanatmıştır. Çünkü DAİŞ’in arkasındaki güçler ayan beyan ortadayken, hiçbir uluslararası hukuk ya da insani kurum onlardan hesap sormamıştır. Yargılamamıştır. Kaldı ki bunlar halen Êzîdîleri katletmeye devam ediyorlar. Bunu görmemek mümkün mü? Gerçkten de bu dünyada İşgalci Türk devletinin her gün Şengal’de suç işlediğini bilmeyen ya da duymayan tek bir insan var mıdır? Aynı şey KDP için de geçerlidir. Çünkü onlar da baştan sona İşgalci Türk devletiyle ittifak halindedirler. Doğrusu böylesi bir meselede bile halen siyasi hesapların yapılıyor olması oldukça acı verici bir durumdur.
Bu süre içerisinde birçok ülke Êzîdî soykırımını tanıma kararını aldı. AB, ABD, Fransa, İtalya, Kanada, İskoçya, Ermenistan, Avusturalya, Portekiz, Hollanda, Belçika, İrlanda, Lüksemburg, Almanya ve en son olarak da İngiltere böyle bir karara gitti. Bazı ülkeler sadece bir açıklamayla yetinirken, İsrail gibi bir ülkede ise soykırım önergesi meclisten geçmedi. Parlamento oylamasında soykırım reddedildi. Elbette ki Êzîdî Soykırımı’nı resmen tanıyan ülkelerin bu yaklaşımlarını olumlu değerlendirmek gerekiyor. Anlamlıdır da. Ancak bir de bu kararların pratik karşılığına bakmak lazım tabii ki. Şayet bu kararların pratik bir hükmü ya da yükümlülüğü olacaksa bir değeri var demektir.
Yarın: Vahşetin tablosu, Soykırımın 10 yıllık kronolojisi