Direnişin ve isyanın tanrıçası: Üveyş Öcalan

HABER MERKEZİ

Bir halkın küllerinden doğmasına vesile olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, kadın özgürlük mücadelesinde ilham kaynağı olan annesi Üveyş Öcalan, 31 yıl önce yaşamını yitirdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Tam bir isyan tufanıydı. Büyük mücadeleciydi” olarak tanımladığı annesi Üveyş Öcalan, Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Ömerli (Amara) köyünde dünyaya gelir. Çocuk yaşta Halfeti’ye bağlı Türkmen köyden bir erkekle evlendirilir. Ancak evliliğinin daha ilk yılında evli olduğu erkek, başka bir kadını kaçırmaya çalışır ve kadının karşı çıkması üzerine kadını katleder. Kadının katledilmesine şahit olan Üveyş, yaşanan olayı mahkemede anlatır ve kadını katleden erkeğin ceza almasını sağlar. Üveyş’in ifadesi üzerine tutuklanan erkek, bu durumu kaldıramaz ve kalp krizi geçirerek ölür.

Üveyş Öcalan daha sonra Ömer Öcalan ile evlendirilir. Üveyş Öcalan, Nevde, Binnaz, Havva, Eyne, Fatma, Abdullah, Mehmet, Osman, Ali adında 5’i kız olmak üzere 9 çocuk dünyaya getirir. İlk çocuk acısını Nevde ve Binnaz’ın 4-5 aylıkken geçirdikleri hastalık nedeniyle yaşamını yitirmesiyle yaşayan Üveyş Öcalan, ardından oğlu Ali’nin 12 yaşında yaşamını yitirmesine tanıklık eder.

Şeker hastalığından kaynaklı Adana’da kaldığı hastanede önce bir ayağı kesilen Üveyş Öcalan, 11 Nisan 1993 yılında Adana’da yaşamını yitirir. Cenazesi doğduğu Amara’ya getirilen Öcalan, binlerce kişinin katılımıyla eşi Ömer Öcalan’ın yanına defnedildi.

‘Analık hakkı ancak yaman bir mücadeleyle ödenebilir’

Üveyş Öcalan, hayatı boyunca asi, inatçı, kavgacı, isyancı, kendi doğruları olan ve bu doğrularından taviz vermeyen bir kadın olarak yaşamını sürdürdü. Binbir emekle büyüttüğü çocuklarına her seferinde haksızlıklara karşı mücadele etmeyi öğreten Öcalan, toplumsal baskılara karşı ‘kavgacı kültürünü’ hiç terk etmedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan birçok kez çözümlemelerinde annesinin kişiliğine, duruşuna ve emeğine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, ondan çok şey öğrendiğini belirtmişti.

Annesi Üveyş’e dair kitaplarında değerlendirmelerde bulunan Abdullah Öcalan, “Analık hakkı ancak yaman bir mücadeleyle ödenebilir” diyerek, “Bir anaya da hakkı aslında böyle veriliyor. Bir kadına nasıl ilgi gösterilebilir? Kadın özgürlük çözümlemesinde gösterdiğimiz tarzda anaya da anlamlı bir karşılık verilebilir. Küçük hediyeler almaya gerek yoktur; bir kadın özgürlük çözümlemesi bence anaya da gösterilebilecek en büyük saygı oluyor” sözleriyle annesine duyduğu saygıyı dile getirir.

‘Anamın etkisi, benim kadınlara dikkat etmeme yol açmıştır’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kadın sorununa yaklaşımında ve kendi mücadeleci kişiliğinde annesi Üveyş’in payının büyük olduğunu her fırsatta vurgular. “Anamın etkisi olmasaydı, ben kadınlara böyle yaklaşır mıydım? Bu ilişkilerin benim üzerimdeki dolaylı etkileri, kadınlara dikkat etmeme yol açmıştır” sözleri ile kadın sorununa yaklaşımda Üveyş’in rolünü ortaya koymaktadır.

Yine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yaptığı bir değerlendirmede, “Ana gücü, ananın savaşçılığı, bunun benim üzerimdeki etkisi beni kadın sorununa dikkat etmeye, kadınları inkâr etmemeye, en azından babam veya kapı komşunun erkekleri gibi olmamaya götürmüştür. Bunda da anamın payı olsa gerek diye düşünüyorum. Anamın büyük mücadeleci olduğunu biliyorum. Böyle bir kadının, öyle kolay erkek egemenliğine girmek istemeyen bir kadının etkisi zaten çok somuttur” sözleriyle kendi mücadele yol haritasını belirlerken, Üveyş’i kendine rehber edindiğini ifade etmektedir.

Kavgayı annesi ile tanıdığına değinen Abdullah Öcalan, “Anamın büyük mücadeleci olduğunu biliyorum. Kavga etmeyi bana erken yaşta öğretti. Hala etkilerini taşıyorum. Anam bana şöyle bir duygu kazandırdı; Bana sığınarak, hep benden destek alarak, yardım görerek, öyle ağlayıp sızlayarak, özellikle böyle davranarak yaşayamazsın, mutlaka bir cevabın olacak. Çok ilkel de olsa, bu bir öç alma veya bir yetişme duygusu gibi oluyor. Anam bizi fazla ezdirtmedi. Köyde de anamdan daha namlı bir kişilik yoktu. Tam bir isyan tufanıydı. Bağırıp çağırmada, küfürde üstüne yoktu; erkek ya da kadın, kim olursa olsun, korkusuzca üzerine gider, köpürüp dururdu. Yani olay denilecek bir kişilikti. Biraz da koruma yönünden bir paylaşmam olmuştur. Yoksa çok silik biri olabilirdik. Onların deyişiyle, çok silik ve her şeye boyun eğen bir çocuk olmam da mümkündü. Bu anlamda değerini takdir etmek gerekir.”

‘Sen düşmanlarınla uğraşmazsan, ekmek yiyemez veya asla yaşayamazsın’

Abdullah Öcalan’ın annesi Üveyş Öcalan’a yönelik değerlendirmelerinden bazıları şöyle: “Benim bu aile konumundaki çelişkili durumum ve çelişkinin çok erkenden açığa çıkması, daha sonraki gelişmeler üzerinde tayin edici bir etkide bulunmuştur. Şunu da hatırlatmalıyım ki, ben boyun eğmeci bir çocuk da olabilirdim. Anam beni kendi çelişkilerine göre bir savaşçılığa itmede müthiş etkiliydi. Hatta en büyük terbiyeyi oradan aldığımı belirtebilirim. Yani anamın tavırlarında şunu gördüm; Sen düşmanlarınla uğraşmazsan, ekmek yiyemez veya asla yaşayamazsın. Bu önemli bir eğitim özelliği olsa gerek. Çünkü anam kendine göre düşman bellediklerine karşı mücadeleciydi. Örneğin, bir çocuk bana tokat vurmuşsa, intikamımı almadan geldiğimde beni kovuyor, ‘gidip sen de mutlaka karşılık vereceksin’ diyordu.”

‘Ana oğul ilişkisini bir ülke ilişkisine götürmek en anlamlısı, en yücesi oldu’

Annesinin “bana elbiselik kumaş al” sözlerini hatırlatan ve annesine olan saygısını başka şekilde göstermeyi seçtiğini dile getiren Abdullah Öcalan, değerlendirmelerinde şunlara yer verdi: “Biraz para kazanmama rağmen anama şöyle bir hediye alayım diye düşünmedim. Belki O, bunu yadırgamıştır. Ama bana göre evlatlık farklı olmalıydı. Onların istedikleri gibi bir evlat olmamakla birlikte, bende başka türlü iyi bir evlat olma arayışı vardı. O’na layık bir evlat olma bana göre Kürdistan için savaşma, düşünme ve değer yaratmaydı. Bütün çelişki ve çatışmalarına rağmen yine de iyi bir ana evladı olmak böyle mümkündür. Yani bir sıçrama yaptık. Bitip tükenmiş bir ana oğul veya aile ilişkisini bir ülke ilişkisine, yurtseverlik ve ana toprak ilişkisine götürmek en anlamlısı, en yücesi oldu.

Anam son nefesini verirken ‘adıma çok hayır yapın, çok dua edin’ demiş. Bizim hayrımız ve duamız mücadeledir. Kürdistan’ın kendisini bir ana gerçeği gibi düşünmeliyiz. Kürdistan’ı ana toprak, anayurt gibi görüp değerlendirerek ve özgürleştirerek anlam vermeliyiz.”

‘Tanrıça kültürünün son simgesi’

Önder Öcalan, anasının tanrıça kültürünün son kalıntısı olarak tanımlayarak şunları belirtti: “Anamın büyük uyarılarını, boğma denemelerini ciddiye alsaydım, yaşadığım trajedilerin yolu açılmayabilirdi ama annem bin yılların tanrıça kültünün belki de tükenmekte olan en çözümsüz son kalıntı simgesiydi. Çocuk halimle bu simgeden korkmamak kadar sevgi ihtiyacını da pek duymamakta, kendimi özgür hissetmekten çekinmedim. Fakat yaşamamın tek şartının onun namus ve onuru olduğunu, bunu korumamdan geçtiğini de bir an için de olsa unutmadım. Onurunu koruyacaktım, ama kendimce doğru bulduğum biçimde. Bu dersten sonra anam benim için artık yoktu. O tanrıça artığı ilgimden silinirken, benim için ne duyduğunu hiç sorgulama gereğini duymadım. Zalimce bir ayrılış, ama bu bir gerçekti. Kehanetleri mi, bedduaları mı desem, söyledikleri ağırlaşan trajik anlarda hep hatırlanır oldu. En değme bilgenin tespit edemeyeceği doğrulardı bunlar. Bir büyük doğrusu, ‘Arkadaşlarına çok güveniyorsun, ama çok yalnız kalacaksın’ biçimindeydi. Fakat benim doğrum da arkadaşlarımla toplumsallığı ben kuracaktım.

Yaşam öykümün kuruluşu böyle başlar. İsteseydi de anamın bana vereceği bir toplumu yoktu. Çoktan dağıtılmıştı. Onun yapmak istediği bir yaşam tutamağıydı.”

Bunları da beğenebilirsin