İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemi nedir?

HABER MERKEZİ

İmralı Cezaevi, Türkiye kentlerinden Bursa’ya bağlı İmralı Adasında yer alan NATO’nun desteklediği uluslararası bir hapishanedir. Bu hapishanede ağır tecrit ve işkence koşullarında tutulan Önder Apo, 25 yıldır gösterdiği mücadele ve direniş ile İmralı sistemini parçalayarak halkların ve Kürt sorununun çözüm anahtarı oldu.

İmralı, 1999 yılından bu yana bir hapishane olmaktan öte, birçok şeyi ifade etmektedir. İmralı, mutlak tecridin olduğu ve düşman yasasının dayatıldığı mutlak işkence sistemidir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, İmralı’ya ilişkin şu ifadeleri kullanmıştı: “Tanrı Zeus, yardımcıları Athena, Hades ve Ares ile nasıl birleşip Prometheus’un ellerini ayaklarını bağlayıp Kafkas dağlarına zincirledilerse beni de onların insan soyundan gelenler yakalayıp İmralı Adasına bağladılar.”

Yine, Önder Apo İmralı tecrit, işkence ve soykırım sisteminin Uluslararası Komplo’nun bir parçası olduğunu belirterek şunları söylemişti:

“İçinde yaşadığım koşullar F Tipi hapishanesinden daha zor. Hiçbir hapishane yönetmenliğinde bu uygulananların bir maddesi yok. Bana keyfi ve de özel mahkum muamelesi yapılıyor.”

Uygulanan tecrit, idam anlamına geliyor

İmralı Cezaevi, Uluslararası Komplo’nun ve korsanvari kaçırılmanın ardından 2009’a kadar tek kişilik bir cezaeviydi. İmralı koşulları, 4 Şubat 1999’da CIA ve MİT arasındaki gizli anlaşmaya dayanıyor. 4 Şubat’ta kurulan İmralı, daha önce yarı açık bir cezaevi idi. Fakat gizli anlaşmalar sonucu İmralı’yı Önder Apo için tek kişilik bir cezaevine çevirdiler. İmralı tek kişilik cezaevinin Türk hukukuna uygun olmadığı, 4 Şubat MİT-CIA arasındaki hukuk dışı gizli protokole göre cezaevi olduğu ortaya çıktı. Önder Apo, İmralı Cezaevi için şu ifadelerde bulunmuştu: “Buranın statüsü gizli bir anlaşmayla belirlendi. ABD, bu anlaşma gibi birçok yerde gizlice bu tür hapishaneler inşa etti. İmralı Cezaevi ise, CIA-MİT’in gizli anlaşmasıyla inşa edildi. AB’nin fikri ve onayı da bu anlaşmada yer aldı. Bunları yaparlarken buranın koşulları ve kuralları da belirlendi. İnsanlar bu koşullarda 6 gün bile yaşayamazken beni buraya hapsettiler. Kapitalist dünya sistemi beni tutukladı. Devlet beni bir kart ve rehin olarak tutuyor. Ben siyasi bir rehineyim. Benim yerim bu şekilde belirtiliyor. Bu durumu şu şekilde kıyaslayabilirim; Solunum cihazına bağlı bir kişi olarak, istedikleri zaman fişi çekebilirler. Tecridin ağırlaştırılması da idam anlamına geliyor.”

Önder Apo’dan 3 yılı aşkın bir süredir hiçbir haber alınamıyor. İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemi her geçen gün daha da derinleştiriliyor. Faşist Türk devletinin uzun yıllar ‘kosterin bozuk olması’, ‘hava muhalefeti’ gerekçeleriyle engellediği görüşmeler, 2020 yılı itibariyle disiplin cezaları ile engellenmeye başlandı.

Önder Apo ve İmralı Cezaevi’nde bulunan diğer tutsaklar, görüş, telefon, iletişim yasaklarıyla disiplin cezalarına tabii tutularak kendilerinden haber alınması engelleniyor . Bu iletişimsiz hali ile Önder Apo’nun dışarı ile, dışarıdaki milyonların ise Önder Apo’yla buluşması engelleniyor.

Önder Apo’ya üst üste disiplin cezaları verilmesi üzerine avukatları 23 Eylül 2022’de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına ve İmralı Cezaevi Müdürlüğüne başvuruda bulundu. Ayrıca avukatlar, onaylanmış disiplin cezasına da itiraz ederek davadaki kararın kendilerine de iletilmesini talep etti.

Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, 5 Ekim 2022’de yapılan başvuruyu reddetti. Yargı, İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığının Önder Apo ve diğer tutsaklara 9 Eylül’de verdiği 3 aylık disiplin cezasının 28 Eylül’de kesinleştiğini duyurdu.

Disiplin cezası

Önder Apo’ya disiplin cezası verilen ilk gün olan 04 Aralık 2005 tarihinden 2010 yılına dek 15 defa; 2018 yılından 2022 yılının Eylül ayına dek 13 defa disiplin cezası verildi. Yani 2005 yılı ile 2022 yılı arasında Önder Apo’ya toplamda 28 defa disiplin cezası verildi. 2023 yılı boyunca ve 2024 yılının ilk aylarını yaşadığımız şu günlerde de disiplin cezaları verilmeye devam ediliyor.

Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), İmralı’daki durumu şöyle değerlendirmişti: “1999’dan bu yana varlığı tartışılmayan bir tecrit durumu yaşanıyor.” Komite, 19-22 Mayıs 2007 ziyareti sonrasında hazırladığı ve 2008 yılında yayınladığı raporunda bu tespite yer verdi.

Tecrit kaldırılmadı, tecride başkaları da dahil edildi

Önder Apo 16 Şubat 1999 ile 17 Kasım 2009 tarihleri arasında İmralı’da tek başına kaldı. Daha sonra 5 tutsak İmralı cezaevine sevk edildi. Yine de Önder Apo, hücrede tek başına bırakıldı. Haftada sadece 5 saat diğer tutsakları görebiliyordu. Bu, tecridin normalleşmesi ya da kalkması anlamına gelmiyordu. Başka kişiler de tecrit ve işkenceye dahil edilmişti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2’nci Dairesi, 14 Mart 2014 tarihli kararında bu durumu zulüm ve işkence olarak tanımladı ki bu sözleşmenin 3’üncü maddesinde de yer alıyor.

Asrın Hukuk Bürosu, “Sayın Öcalan, 5275 Sayılı Güvenlik Tedbirleri hakkındaki kanunun sağladığı hiçbir haktan yararlanamıyor ve bu haklar tamamen ihlal edilmiştir” açıklamasında bulundu.

Yasalara göre ve aynı zamanda AİHM kararlarına göre, telefon hakkının Önder Apo’ya verilmesi gerekirdi ancak bu hakkı engellendi, ki bu CPT raporunda da tanımlanmıştır.

Mektup alma ve yazma gibi bilgi alma hakları engellendi. Mektup yazmasına izin verilmediği gibi yanı sıra aldığı mektuplar sansürlendi veya hiçbir bilgi verilmeden yok edildi.

Aile ve ziyaretçilerin ayda 2 kez ziyaret hakkı olmasına rağmen bu hak sınırlandırıldı ya da engellendi.

Önder Apo’nun haklarının ihlaline yönelik tüm çabalar ve talepler reddedildi veya cevapsız bırakıldı. Öcalan’ın halk nezdindeki rolünün önemli ve büyük olduğunu gören Türk devleti, bu şüpheyle kendi hukukunu tanımadı ve ihlal etti.

Avukatların görüş yasağı

‘Koster bozuk, hava durumu kötü’ veya ‘disiplin cezası’ gibi bahanelerle avukat görüşmeleri engellendi. 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana İmralı Adası’nda avukat-müvekkil görüşmeleri engelleniyor.

Önder Apo, 4 Temmuz 2008’de avukatlarla yaptığı görüşmede şu açıklamalara yer verdi: “Burada saçlarım kesilerek devlet bu mesajı vermek istiyor; ‘Sen bizim elimizdesin, istediğimiz zaman seni kontrol edebiliriz ve istediğimizi başına getirebiliriz, yirmi dört saat bizim kontrolümüz altındasın.”

Sistem beni özel bir şekilde tecrit ediyor

Önder Apo, 2010 yılının sonunda yazmış olduğu 5’inci kitabında İmralı Cezaevi yaşamına dair şunları ifade etmişti: “Şimdiye kadarki tüm yazılı savunmalarım ve sözlü diyaloglarımda kişisel yaşamıma pek değinmedim. Genel geçer sağlık sorunları ve idareyle geçinmeler dışında, sistemin özel olarak hazırladığı ve sadece bana uygulanan tecride karşı nasıl direndiğimi ve yalnızlığa nasıl dayandığımı anlatmadım. Sanırım en çok merak edilen konu, bu mutlak yalnızlığa ve durağanlığa karşı geliştirdiğim yaşam deneyimlerimdir. Daha çocukken, köyün güngörmüşlerinden olan ve bilge sayılan biri hal ve hareketlerimi gözlemlerken, halen hatırımda olan şöyle bir cümle sarf etmişti: “Lo li ciye xwe rune, ma di te de ciwa heye?” Türkçesiyle, “Yerinde otur, sende cıva mı var?” demişti. Bilindiği gibi cıva çok akışkan bir elementtir. Ben de öyle hareketli birisiydim. Mitolojik tanrılar düşünselerdi, İmralı kayalarına bağlamak kadar ağır bir cezayı herhalde akıl edemezlerdi. Buna rağmen tek kişilik hücredeki on iki yılımı doldurmuş bulunuyorum.

İmralı tarihte devletin üst yetkililerine verilen cezaların infaz edildiği bir ada olmakla ünlüdür. İklimi hem çok nemli hem de serttir. Fiziki olarak insanın bünyesini çökertmeye yatkındır. Kapalı oda tecridi buna eklenince, bünye üzerindeki yıpratıcı etkisi daha da artar. Ayrıca yaşlanma sürecinin başlangıcında adaya alındım. Uzun süre Özel Kuvvetler Komutanlığının denetiminde tutuldum. Son iki yıldır sanırım Adalet Bakanlığının denetimi devreye girdi. Birer kitap, gazete, dergi ve tek kanallı bir radyo dışında iletişim imkânım yoktu. Tabi birkaç ay da bir yarım saatlik kardeş ziyaretleri ve ‘hava muhalefeti’ gerekçesiyle sıkça kesilse de haftalık avukat görüşmeleri iletişim evrenimi teşkil ediyordu. Şüphesiz bu iletişim etkenlerini küçümsemiyorum, ama ayakta durmak için yeterli ilişki değildirler. Ayakta durmayı, çürümemeyi zihnim ve iradem belirleyecekti.”

CPT ziyaretleri

Şimdiye dek Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), 8 kez İmralı’yı ziyaret etmiştir. En son CPT, 3 Ekim 2022’de bir açıklama yaparak 20-29 Ekim arası Türkiye’yi ve İmralı’yı ziyaret ettiğini duyurmuştu. Tüm ısrarlara rağmen CPT, Önder Apo ve diğer tutuklularla ilgili görüşme yapıp yapmadığını açıklamadı. Bunun üzerine Önder Öcalan’ın avukatları 29 Kasım’da bir açıklama yaparak, müvekkilleri Önder Apo’nun CPT komitesiyle görüşmeye çıkmadığını bildirdi. Bu açıklamaya rağmen CPT’den bir yanıt gelmedi.

Umut hakkı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İmralı tecrit, işkence ve soykırım sisteminde 25 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Önder Apo’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair yapılan başvuruyu 18 Mart 2014’te karara bağlamış ve ihlal kararı vermişti. Kararın uygulanmaması üzerine Asrın Hukuk Bürosu, AİHM kararının yerine getirilmesi talebiyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) 9 Ağustos 2022’de yeni bir başvuru yaptı. Başvuruya henüz bir yanıt verilmiş değil.

Faşist Türk devleti, AİHM’in Önder Apo hakkında verdiği ihlal kararının yerine getirilmesi için yapılan başvuru üzerine Avrupa Konseyi’ne verdiği yanıtta, Öcalan’ı “umut hakkından” muaf tuttuğunu itiraf etti.

Türk devleti şimdiye dek Önder Apo’nun umut hakkını yerine getirmemiştir. Şirnex milletvekili aynı zamanda uzun bir süre Önder Apo’nun avukatlığını yapan Newroz Uysal, umut hakkına ilişkin Rojnews’e şu açıklamalarda bulunmuştu: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararına göre hiçbir insan, sonsuza kadar hapiste kalamaz. Yasal yaşını hapishane dışında geçirmeye hakkı var. Buna umut hakkı denir. Ancak Türkiye, Sayın Öcalan’ın cezasını müebbet hapis olarak değiştirmiş ve bu konuda olumlu bir adım atmamıştır. Bu hakkın uygulanmasının önünde hukuki bir engel yoktur, ancak Türk devletinin siyasi iradesi bu karara karşıdır ve uygulamak istememektedir.”

Bunları da beğenebilirsin