Türkiye’nin GAP projesiyle Irak’a karşı kullandığı doğal silah

Türkiye, aralarında GAP projesiyle komşularına karşı suyu silah olarak kullanıyor. 1993 yılında Atatürk Barajı’nın açılışı sırasında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, bir varil petrolün bir metreküp suya mal olacağını açıklamıştı.

https://youtu.be/DDW3R9dFicc

Su: Türkiye’nin Irak’a karşı kullandığı doğal silah

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ve İran, egemenliklerini korumak ve diğer ülkeleri kendilerine bağlamak büyük bir su sisteminin kurmak için kollarını sıvadılar. Bağımsızlığının ardından Türkiye ile ilişkilere giren Irak, Dicle ve Fırat nehirlerinin paylaşılmasını talep etti. Bu kapsamda 1947 yılında Türkiye ile Irak arasında bir su protokolü imzalanmıştır. Protokole göre, su konusunda bir anlaşmazlık olması durumunda her iki ülkenin de BM Güvenlik Konseyi’ne şikayette bulunma hakkı bulunuyor.

1970’lere kadar Dicle’nin sularından Suriye ve Irak yararlanıyordu. Yani Türkiye ve İran ile ciddi bir sorun yoktu. Ancak Türkiye’nin GAP projesinden sonra bölgedeki su sorunu doruk noktasına ulaştı. Bu, Suriye ve Irak’ta büyük su tehditleri yarattı.

GAP projesi nedir?

GAP projesi 1936 yılında başladı. Adını, Kuzey Kürdistan’ın Semsur, Batman, Amed, Dilok, Kilis, Mardin, Siirt, Urfa ve Şırnak gibi şehirlerini içeren “Güneydoğu Anadolu Projesi”dir. Bu bölgenin nüfusu Türkiye’nin yüzde 10’unu oluşturuyor. Bölge Yukarı Mezopotamya ve Altın Hilal olarak bilinir. Proje 1970’lerde Dicle ve Fırat’tan yararlanmak için tasarlandı.

1977 yılında bu iki havuz projesinin adı ‘Güneydoğu Anadolu Projesi’ olarak değiştirilmiştir. 1980’ler programı yerel bir sosyo-ekonomik kalkınmaya dönüştürüldü. Bu program enerji, kentsel altyapı, ormanlar, eğitim ve sağlık konularını içermektedir. Su kaynakları programı 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1,2 milyon hektarı hedefliyor.

GAP projesi Fırat Nehri’nin yüzde 80’ini ve Dicle Nehri’nin yüzde 20’sini kapsıyor. Şimdiye kadar bu proje için 32 milyar dolar harcandı.

Bu projenin Irak, Kürdistan Bölgesi ve Suriye’nin suları üzerinde çok olumsuz bir etkisi var. Fırat Nehri’nin su seviyesi Suriye’de yüzde 40, Irak’ta yüzde 75 azaldı. Arap ülkeleri ve bölge için büyük bir tehlike barındırıyor.

GAP projesinin iki barajının kullanımı nedeniyle şimdiye kadar 2 milyar metreküp su kaybedildi. Bu aynı zamanda 6250 kilometrekarelik arazinin kurumasına neden oldu. Genişliği 300 bin kilometrekare olan nehir tamamen boşaldı. Hiçbir şekilde tarım ürünleri artık ekilemiyor. Bu, tarlaların kurumasının başlangıcı oluyor.

Ilısu Barajı; Türkiye’nin en büyük barajlarından biridir ve yaklaşık 20 milyar metreküp su tutabilir. Bu barajların yapılma amacı elektrik ve tarım üretmek olsa da bunların arkasında gizli siyasi, demografik ve ekonomik hedefler var. 20.000 kilometrekareden fazla arazi susuz ve çölleşme riskiyle karşı karşıya.

GAP projesinin tehlikeleri nelerdir?

Türk devletinin izlediği siyasete bakıldığında projenin inşasının arkasında bazı gizli hedefler olduğunu görmek mümkün. Türkiye, projeyi su ve elektrik kaynağı olarak kullanmak, tarım arazilerini genişletmek ve sulamak yerine bu projeyi komşularına karşı bir kart olarak kullanıyor.

Örneğin Süleyman Demirel 1993’te “Bir varil su yerine bir varil petrol ile değiştirilmelidir” demişti. Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de aynı cümleyi tekrarlayarak, “Bir varil su fiyatı, bir varil petrol fiyatına eşit olmalıdır” dedi.

Türkiye’nin bu projedeki temel ve ilk hedefi, Kürdistan’ın demografisini değiştirmek ve bölgenin coğrafyasını birbirinden ayırmaktır. Proje kapsamında Kuzey Kürdistan’da yüzlerce köy boşaltıldı. 199 köyden toplam 80.000 kişi köylerini boşaltmak zorunda kaldı.

Proje çevresindeki köylerden 250.000’den fazla kişi tahliye edildi. Bu göçün yerel halkın sosyal ve kültürel yönü üzerinde derin bir etkisi vardır. Bu bağlamda Türkiye, Kürt kültürel mirasının ve kimliğinin bir bölümünü kolaylıkla sular altında bırakabiliyor. Buna Hasankeyf gibi birçok Kürt tarihi kentinin ve Hasankeyf çevresindeki 200 köyün ‘Ilısu’ barajı altında kapatılması da dahildir.

Türk devleti bu projeyle Kürdistan’ın doğal güzelliğini, kültürünü, bölgedeki medeniyet, insanlık ve Kürt tarihini, binlerce yıllık arkeolojik kalıntıları ve varlığını yok etmek istiyor.

Bunları da beğenebilirsin