ÖHD İstanbul Eş Sözcüsü İstekli: Umut Hakkı evrensel bir haktır

Türk devletinin ağır tecrit ve izolasyonu altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için yıllardır Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu ve dünyanın birçok ülkesinde onlarca girişim, kitlesel protesto ve gösteri gerçekleştiriliyor. Dünyanın onlarca ülkesinden yüzlerce avukatın BM ve CPT gibi uluslararası kuruluşlara yaptığı başvurular 2022 yılına damgasını vurdu.

15 Şubat 1999 günü Kenya’nın başkenti Nairobi’de uluslararası bir komployla kaçırılıp esir alınan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı adasındaki esareti 24’üncü yılında. Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu ve dünya genelinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için mücadele büyütülüyor.

Büyüyen direniş ve küreselleşen mücadele karşısında, en son 25 Mart 2021 tarihinde kendisinden haber alınan Kürt Halk Önderi üzerinde mutlak tecrit ve izolasyonun sürmesi için AKP-MHP faşist Türk rejimi de 2022’de de elinden geleni yaptı, kimi zaman dünyada benzeri az görülen yöntemlere başvurdu. Türk devletinin kendisine özgü kurduğu İmralı Tecrit ve İşkence Rejimi’nde zaten bütün yasal hakları elinden alınan Abdullah Öcalan’a karşı tecrit içinde tecrit anlamına gelen ve adına “disiplin cezaları” verilen insanlık dışı uygulama 2022 yılı boyunca sürdü.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için Kürdistan, Türkiye, Ortadoğu ve dünya genelinde fiziki özgürlük mücadelesi sürdürülürken gündeme bir de ‘umut hakkı’ girmiş oldu.

Türk devleti ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ilişkin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AKBK) sunduğu Eylem Planı’nda “umut hakkını” uygulamayı reddediyor. AKBK Türkiye’ye 2022 yılının Eylül ayına kadar “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile ilgili atacağı adımlara dair bildirim yapması için süre vermişti. Türk devleti, 14 Ekim 2022’de “umut hakkı” izleme süreci için yeni bir eylem planı sundu. Ancak bazı “suçların” “istisna” olduğunu tekrarlayan Ankara, İmralı’daki tutsakların bu inceleme mekanizmasından “muaf” tutulduğu bildirdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ve gündeme giren ‘umut hakkı’ konularına ilişkin Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Eş Sözcüsü Gürkan İstekli, Rojnews’e değerlendirmelerde bulundu.

Avukat Gürkan İstekli

‘Umut hakkı, bir kişinin ömür boyu tutsak kalamayacağını ifade eder’

‘Umut Hakkı nedir?’ sorumuzu, Avukat Gürkan İstekli şu ifadelerle cevaplıyor: “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, bir kişinin ölene dek tutsak edilmesini ifade eder. Umut Hakkı, ağırlaştırılmış müebbet/müebbet hapis cezası almış kişilerin, ölene dek içeride tutsak kalamayacağını, bir gün özgürlüğüne kavuşma hakkının olduğunu, kişinin ölene dek tutsak edilemeyeceğini ifade eder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM, umut hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) madde 3’te geçen insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağının bir ihlali olarak değerlendirmiştir.”

Avukat İstekli, umut hakkının gaspı veya uygulanmasına ilişkin emsal kararların olup olmadığı sorusunu ise şu sözlerle yanıtlıyor: “Umut hakkının uygulanması konusunda Türkiye’de henüz uygulanmış bir örnek yoktur. Avrupa Konseyi üye devletlerde ve özellikle Avrupa ülkelerinde ağırlaştırılmış müebbet/müebbet hapis cezası olmadığı için, umut hakkının kullanılmasına pek de ihtiyaç olmamaktadır. Bu hak evrensel bir hak çerçevesinde ele alınmaktadır. Haliyle Avrupa ülkelerinde bu hakkın gaspı söz konusu değildir. Ancak Türkiye ve bazı başka dünya ülkelerinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olduğu için, hakkın önemi bu ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Hali hazırla AİHM’in Sayın Öcalan şahsında ve davasında vermiş olduğu umut hakkı kararının Türkiye’de herhangi bir uygulamasına rastlanılmış değildir. Sayısı binler aşkın tutsak, bu haktan muaf tutulmakta ve özgürlüğünden mahrum bırakılmaktadır. Türkiye devletinin bu tutumu, AİHM kararının gereğini yerine getirmemesi, tarafı olduğu sözleşmelerin açık ihlalidir. Özellikle de Sayın Öcalan şahsında kararı uygulamak yerine, her geçen gün tecrit politikasını daha da derinleştirmesi, bu kararı tanımadığını da göstermektedir.”

‘Türkiye Sayın Öcalan’ın durumunu bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmaktadır’

ÖHD İstanbul Eş Sözcüsü Gürkan İstekli, Önder Öcalan’a uygulanan tecridin ve umut hakkının gasp edilmesinin politik sebepleri olduğuna dikkat çekerek şöyle devam ediyor: “AİHM’nin Sayın Öcalan davasında vermiş olduğu ihlal kararı ve umut hakkının uygulanması tespitini Türkiye devleti hali hazırda uygulamış değildir. Bunun hukuki sebepleri olmakla beraber, esas sebep politiktir. Verilmiş ihlal kararı doğrultusunda Türkiye iç hukukta ve infaz yasasında düzenlemeler yapmakla mükelleftir. Sayın Öcalan’ın Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da yüklenmiş olduğu misyon ve ifade ettiği gerçeklik karşısında, Türkiye devleti politik hamleler geliştirerek, rehine politikası uygulamaktadır. Kürt halkına karşı devletin bütün özel savaş araçlarını da kullanarak yürüttüğü kirli savaşta, Sayın Öcalan’ın durumunu bir tehdit ve şantaj aracı olarak kullanmaktadır. Türkiye’de yargı kurumu bir taraf olduğu için -ki bu taraf tam Kürt halkının mücadelesinin karşında konumlanmıştır- umut hakkı da uygulanmıyor. Oysa demokratik bir ülkede güçler ayrılığı ilkesi gereğince yargı kurumu tarafsız ve bağımsızdır. Bu tarafsızlık ve bağımsızlık, bağlı olunan ulusal ve uluslararası sözleşme ve kanunların koşulsuz uygulanmasını emreder. Ezcümle, Sayın Öcalan’a dair geliştirilen tutum politiktir ve kirli bir politikanın ürünüdür.”

‘Kürt tutsaklar tahliye edilmesin diye mi İnfaz Yasası çıkarıldı?’

ÖHD İstanbul Şubesi Eş Sözcüsü Gürkan İstekli, Türkiye’deki infaz düzenlemelerinin 30 yılı aşkın süredir cezaevinde olan tutsakların tahliyelerinin engellenmesi için çıkarılmış olabileceğine dikkat çekerek değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Son infaz yasası değişikliği ile birlikte, Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlarda ‘Cezaevi gözlem kurulları’ kuruldu. Bu kurulların temel işlev ve görevi tahliyesi gelmiş tutsakların tahliye durumlarını değerlendirmek ve olumlu veya olumsuz bir görüş belirtmektir. Ancak Türkiye’deki siyasal iklime bakıldığında ve özellikle de 30 yıla yakındır tutsak edilen politik Kürt tutsakların artık ‘ceza’larının infazının bitimine yakın bir zamanda bu infaz yasasının çıkarılmış olması manidardır. Zira bu yasayla birlikte, infazı tamamlanmış yüzlerce politik tutsağın tahliyeleri engellendi. Bu da aklımızda şu soru işaretini yarattı; politik Kürt tutsaklar tahliye edilmesin diye mi bu yasal düzenleme yapıldı? Tam bu soruyu sorduğumuz yerde, pratikler bize gösterdi ki, bu sorunun cevabı evet! Çünkü zindanlarda o kadar basit bahanelerle tutsaklara disiplin soruşturmaları açıldı ve cezalar verildi ki, en ilken kabile hukukuna bile rahmet okutacak şekildeydi”

‘Ağır tecrit, ahlaksız bir siyaset…’

Avukat Gürkan İstekli, söz konusu infaz yasası ile 30 yıllık Kürt tutsak devrimcilerin infazının yakılması ile Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a verilen disiplin cezası arasında bağ kurarak son olarak şunları söyledi: “Devlet kendi hukukunu çiğneyerek, tanımayarak hukuk dışı kararlar vermeye başladı ve buna devam ediyor.  Son iki yıldır Sayın Öcalan’dan herhangi bir haber alınamıyor. Ağır bir tecrit ve ahlaksız bir siyaset yürütülmektedir. Sayın Öcalan avukatlarıyla, ailesiyle, vasisiyle görüşemiyor. Bizler Özgürlük İçin Hukukçular Derneği olarak da pek çok başvuru yaptık. Türkiye ve dünyada başvurulabilecek bütün yolları denedik ve buna devam ediyoruz. Ancak henüz olumlu bir sonuç alabilmiş değiliz. Sayın Öcalan’ın durumu artık hukuku aşmış bir durumdur. Tüm bunlarla beraber, her hafta yapılan görüş başvuruları, ‘disiplin cezaları’ gerekçe gösterilerek reddedilmektedir. Bu disiplin cezaları da uygulanan tecrit siyasetine bir kılıf, umut hakkı ile ilgili düzenleme yapılmamaya da bir gerekçe yapılmaktadır.”

 

Bunları da beğenebilirsin